Kol emeği göz nuru
Emre Aydın
Bakır çatal ve kaşıklar, su içilen taslar, sahanlar, siniler, tek kuyruklu veya çift kulaklı tavalar, üç ayrı boyda tencereler, kevgir ve kepçeler, cezveler, su ibrikleri, yoğurt kapları, bakraçlar ve kovalar, kazancık ve kazanlar... Bir zamanlar bakır olan ev hacatları bunlar. Tümü bakırdan yapılan bu kaplar kullanılınca rengini kaybeder bakır açığa çıkarmış, yeşillenen kaplardan zehirlenmeyelim diye de kalay yapılırmış vesselam. Kalaydan sonra gümüş gibi parlayan bu kaplarda analar, evlerini doyurur, cenazede helva eder, düğünlerde keşkek edermiş. Biz de bir bilene sorak dedik Ali Güzeloğlu Ustamıza sorduk.
Kalaycılığa körük çekerek başladığını söyledi usta. Rahmetli anası o zamanlar hasta, babası da el işine gidiyormuş, kalaycılığa başladığında 12 yaşındaymış. Baba mesleğiydi, okul o zamanlar bizim için masraf diyor. 53 senedir bu işi yapıyorum diyor, önceden çeliğin ve diğer çeşitlerin olmadığını insanların çatal bıçağa kadar bakır kullandıklarını anlatıyor bize. Bakır sağlıklıdır, bakırın yemeği başkadır diyor. Eskilerin bakırın kıymetini bildiklerini, şimdi bir nostalji, turistik bir eşya oldu diyor. Koca Adana’da geriye kalanın gördüğümüz üç kalaycı olduğunu da burada öğreniyoruz. Bir çırak var, üç dükkana da bakıyor. Çırağın işi kalaylanmak için gelen bakır kabları yıkamak. Sonra da kalay yapar mı bilinmez Allah Kerim. Bu sanatta arkadan gelen yok anladığımız... Bizim dönemimizde bakır yaygın olduğu için önemli günlerde başımızı kaşıyamazdık işten gece gelip dükkana çalışırdık diyor usta. Ustanın kol emeği göz nuru dediği kalaycılık mesleğini askerlikte de yaptığını anlatıyor bize. Şimdilerde çocuklarını okutmuş olduğunu, emekli olduğunu kahveye gideceğine işini yaptığını ‘Hem zaman öldürüyoruk hem de eve katkı oluyor’ diyerek anlatıyor. Adana’ya gelen bakırların Maraş ve Antep’ten geldiğini söylüyor. Bakırın hâlâ sevdalılarının olduğunu, bir müşterisinin sürekli bakır kullandığını, şoförüyle kalaylatmaya gönderdiğini dinliyoruz ustadan. İstanbul’da yaşayan Adanalı bir müşterisinin de yılda Adana’ya geldikçe bakırlarını kalaylatmaya getirdiğini anlatıyor bizlere o günün yorgunluğunda saate bakıyor vakti geldi ayrılığın dercesine...
Evrensel'i Takip Et