Suriye’den Paris’e giderek yayılan şiddet
Katiller büyük olasılıkla islami fanatiklerdi. Gazetecilerin katledilmesi ve polisin Suriye ve Irak´da süren yakıcı savaşın geldiği noktanın tüm dünyayı etkilediğinin altını çizmiştir. Bu savaş, Charlie Hebdo bürosuna saldıranların bu çatışma ile doğrudan bağlantısı olsun olmasın aşırı islamcılığın beslenmesine ciddi bir zemin sağlamıştır.
Patrick COCKBURN
Paris Saldırısına ilişkin malum bir sezgi
Katiller büyük olasılıkla islami fanatiklerdi. Gazetecilerin katledilmesi ve polisin Suriye ve Irak´da süren yakıcı savaşın geldiği noktanın tüm dünyayı etkilediğinin altını çizmiştir. Bu savaş, Charlie Hebdo bürosuna saldıranların bu çatışma ile doğrudan bağlantısı olsun olmasın aşırı islamcılığın beslenmesine ciddi bir zemin sağlamıştır.
Şu anda dördüncü yılına giren Irak-Suriye iç savaşının kıvılcımlarının tahrip edici şiddetinin Batı Avrupa´ya yayılmayacağını düşünmek kusurlu bir bönlüktü. İşid ile savaşmak için zorlu bir yolculukla Suriye ve Irak´a giden binlerce genç Sunni Müslümanın bir kısmının, Batı islam karşıtı sandıkları hedeflere saldırırak dini inançlarını kanıtlamayı seçmeleri her zaman olasılık dahilindedir.
El Kaide tipi örgütlerin yayılmalarının boyutunu ölçmenin bir yolu da, geçen hafta gerçekleştirilen intihar bombası eylemlerine şöyle bir göz atmaktır. Bu eylemlerden bir kısmı Charli Hebdo´dakinden daha ciddi kayıplarla sonuçlandı. Örneğin Yemen´in başkenti Sana´da bugün patlayıcı dolu bir minübüs kullanan bir intihar eylemcisi 33 polis akademisini öğrencisini katletti. Salı günü bir başka intihar eylemcisi Bağdat´ın kuzey-batısında Anbar eyaletindeki bir kasabada 23 Irak askeri ve hükümet yanlısı Sunni aşiret üyelerini öldürdü.
Bir gün önce top ateşi ve bir intihar bombası ile Suudi sınırını kontrol eden kuvvetlerin başındaki general ve Suudi-Irak sınırında iki kişi daha öldürüldü. Bir hafta önce, 30 Aralık´da, Tobruk´daki cihat karşıtı Libya hükümet binası olarak bilinen binanında dışında bir intihar bombası patladı.
Paris katliamını kimin yaptığından bağımsız olarak, giderek hacmi büyüyen bu şiddet savaşından Batı Avrupa´nın etkilenmemesi şaşırtıcı olurdu. Modern cihat hareketinin özelliklerinden biri, hem bunları gerçekleştirenlerin bir sindirme yöntemi hem de dine bağlılıklarını gösterme eylemi olarak kamuya yönelik üst boyutlu şiddet eylemlerine başvurulmasıdır.
Bu, bir 11 Eylül özelliği, Irak, Suriye ve Afganistan´da gerçekleştirilen intihar eylemlerinin, gazeteciler ve yardım görevlilerinin kamera eşliğinde törensel cinayetlerinin bir karakteristiğiydi. Cihatçılara göre bu tür eylemler, onlara ek bir yarar sağlıyor; hükümetleri aşırı tepki vermeye zorlamaları davalarının yayılmasına yardımcı oluyor.
Dolayısıyla George Bush ve Tony Blair, 11 Eylül´e asker göndererek yanıt vermekle El-Kaide´nin eline koz vermiştir. Mahkumlara kötü muamelede bulunan Ebu Garip cezaevi gardiyanları ve onlara işkence yapan CIA, islama asker toplayan çavuş rolünü oynamışlardır. Bu stratejilerin karşılığında da, 11 Eylülden sonraki 14 yıl boyunca el Kaide gibi örgütler gelişmiştir.
İslam fanatizminin yayılmasına karşı eğilimi tersine çevirebilecek birşeyler yapılabilir mi? Charlie Hebdo katliamını gerçekleştirenleri yakalayıp cezalandırmak, inançlarının merkezine din uğruna şehit olmayı koyan bu insanları durduramayacaktır. Suriye´deki savaşı sonlandırmak ya da sadece şiddetini azaltmak bile içinde vahşi cihatcılığı besleyen suların tahliyesine ön ayak olacaktır.
Savaşın şiddetinin bu yolla azaltılması demek, ABD, Britanya, Fransa ve bu ülkelerin diğer müttefiklerinin Beşar Esad´ı devirmemeye ve Esad´ın da Suriye´nin tümünü yeniden ele geçirmemeye onay vermesi demektir. Hükümet ve cihatçı olmayan asiler arasında bir ateşkes gerçekleşmeli. Bu sağlandığında Suriye´de iktidar bölünecek ve Şam, Bağdat ve Paris´deki hükümetler vahşi Sunni cihatçılığa karşı birleşecektir.
*counterpunch.org’dan çeviren: Hilal ÜNLÜ