29 Mart 2015 04:15

Daha kim bilir neler bekliyor bizi bu basamaklarda!

Şimdi ne zaman umutsuzluğa düşsem 2012 18 Şubat günü kapıya tabela asıldığında yüzümün ne hal aldığını anlatır o gün yanımda olan arkadaşlarım. O küçük öğrenci evlerinde kurduğumuz hayallerin ilk adımı..

Paylaş

Pınar YILDIRIM*

"2005
“Söyleyecek sözlerimiz var bizim insana dair, hayata dair...”
Okul yıllarında başlayan bir “hayal”di kendi tiyatromuzu kurmak. Finallere hazırlanırken o küçük öğrenci evlerinde sigara dumanına karışan hayalleri fısıldadık birbirimize “söyleyecek sözlerimiz var bizim insana dair, hayata dair”
Memur olmayacaktık zaten çok arzulasaydık memur olmayı girdiğimiz bölümleri bırakıp da gelmezdik tiyatroya. O bölümleri bitirir Sabah 8 akşam 5 giderdik masa başı işlerimize alırdık maaşımızı televizyon karşısında tüketirdik hayatımızı. Ailelerimize karşı çıkıp, hobi değil meslek olarak yapacağız Tiyatroyu demezdik çünkü hayallerimiz vardı bizim. O yüzden mesleki memuriyete de karşıydık boyun eğmek yoktu zorunlu asılan oyunlara. Kendi metinlerimizi yazacak, çağdaş metinlere yer verecek, klasikleri de oynayacak, ülke dertlerini dillendirecektik. Fuayesinden kulisine karış karış hayallerimizdeki tiyatromuzu konuşurduk saatlerce, sonra bir sessizlik... yüzlerde beliren gülümseme...
-2012-
“Söyleyecek sözleri var onların...”
“Emek Sahnesi kapılarını seyirciye açmaya hazırlanıyor”diyordu bir gazete!
Şimdi ne zaman umutsuzluğa düşsem 2012 18 Şubat günü kapıya tabela asıldığında yüzümün ne hal aldığını anlatır o gün yanımda olan arkadaşlarım. O küçük öğrenci evlerinde kurduğumuz hayallerin ilk adımı..
“Kim bilir neler konuşulacak bu merdivenlerde, ne oyunlar oynanacak, ne olaylar yaşanacak” demiştim kulise çıkan merdiven basamaklarına oturup :) Henüz üç yılı devirdik ama ne olaylar yaşandı o merdivenin basamaklarında, neler konuşuldu offff ne gıybetler ne şarkılar ne kahkahalar ne gözyaşları gördü ne aşklar başlattı ne aşklar bitirdi, çoluk çocuğa bile karıştı kimimiz üç yıla sığdırdığımız yedi oyunun arasında.”Keşke bir gün çalışabilsek” dediğimiz Engin Alkan gibi bir dahi rejisör (baba) girdi mesela hayatımıza. Yıllarca dramaturji derslerinde oyunlarını incelediğimiz büyülü kelimelerin prensi Özen Yula elini koydu sırtımıza. “Bir gün aynı sahneyi paylaşır mıyız “ dediğimiz bir çok oyuncuyla çalışabildik kendi sahnemizde.
Şimdilerde arkaya dönüp baktığımda on yıllık bir süreçmiş Emek Sahnesi. Hayallerden çıkıp reale sürükleyen, sürüklediği girdapta dönerken kafa üstü de yere çakabilen bir gerçek dünya.
Hayallerimizi gerçekleştirmek için çıktığımız bu yolda çakıl taşlarının adeta keskin bıçaklara dönüştüğünü hesap edememişiz meğer. Tiyatro yaparken bir de işletme girince işin içine vergisinden kirasına, uygulamacısından tasarımcısına , elektriğinden suyuna derken bir bakmışsın bir kuyuya durmadan taş atıyorsun ama o kuyu hiç dolmuyor. Sonra başlıyorsun çözüm yolu aramaya; toplantı üstüne toplantı yapıyorsun. Kimimiz çareyi zorunlu asılan oyunların olduğu ana akım tiyatrolarda maaşlı çalışmakta buluyor. Kimimiz eleştirdiği kanallarda çalışmakta. Yapacak bir şey yok çünkü o merdivenlerde “neler yapacağız” derken biz sadece mesleğimizi yapacağımızı sanıyorduk. Oysa bizim ülkemizde Tiyatro okusan dahi hayatını devam ettirebilmek için başka bir iş daha yapmak zorunda bırakılıyorsun.
Ama direniyoruz, direnmek zorundayız çünkü “hala hayallerimiz var bizim, hala söyleyecek çok sözümüz insana dair, hayata dair...”
Şimdi ben bunları yazarken Küskün Müzikal ekibi hazırlanıyor birazdan sahneye ineceğiz merdivenlerden. Son hazırlıklarını tamamlıyor hayaldaşlarım.
Şimdi yüzümde yine o gülümseme :) ama bu sefer öğrenci evinde değil, kendi tiyatromuzda, kendi kulisimizde.
Eee artık Merdivenleri bekletmeyelim daha kimbilir neler bekliyor bizi bu basamaklarda... :)

#27MartDünyaTiyatroGünü

*Emek Sahnesi

Oyuncu / Yönetmen

ÖNCEKİ HABER

Onların bu ülkeden kaçma nedeni bizim kalma nedenimiz

SONRAKİ HABER

Babalar bizi sevmedi hiç…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa