Kuito’nun gizledikleri
Aliağa gemi söküm limanında sökümü devam eden radyoaktif kirlilik bulunduğu ileri sürülen Kuito adlı gemi, şimdi de sökülürken radyasyon ölçümü yapılmadığı ihbarı ile gündemde.

Özer AKDEMİR
Aliağa gemi söküm limanında sökümü devam eden radyoaktif kirlilik bulunduğu ileri sürülen Kuito adlı gemi, şimdi de sökülürken radyasyon ölçümü yapılmadığı ihbarı ile gündemde. Gazete, televizyonların yanı sıra ekoloji örgütlerinin de Kuito’yu bu nedenle çevre gündeminin başına oturtmasını sorgulayan bir yazı olacak bu. Çünkü sorun Aliağa’daki çevresel kirlilik ise Kuito’ya gelene kadar akşam olur!
Çevre Mühendisleri Odası Eski Genel Başkanı Baran Bozoğlu’nun açıklamaları ile gündeme gelen Kuito, tüm itirazlara rağmen sökülmek üzere limana demirlendi. Gemide radyoaktif kirlilik olduğu iddialarına karşı TAEK ve gemi sökümcüleri derneği belgeler ortaya koyuyorlardı. Gemide doğru düzgün bir radyoaktivite ölçümünün yapılmadığı, geminin asbest envanterinin belli olmadığı, bağımsız kişi ve kurumlarla denetlenmesi gerektiği itirazlarına rağmen sökümüne devam edildi. Geçtiğimiz günlerde Kuito ile ilgili gazetelere yansıyan haber ise geminin sökümünde radyoaktivite ölçümü yapması gereken özel bir şirketin noter kanalıyla gönderdiği ihbarname oldu. Şirket “Geminin sökümüne başlanmasından sonra kendilerinden radyasyon ölçümü için talepte bulunulmadığı, radyasyon ölçümlerinin yetkisiz kişi ve kuruluşlar tarafından yapılmasından doğacak zararlardan sorumlu olmayacakları, sözleşmeye aykırı hareket edildiği için gemi sökümü şirketi ile aralarındaki sözleşmeyi feshettiği”ni açıklıyordu. Kurumlar ‘hani radyasyon ölçülmüştü’, ‘hani risk yoktu’ soruları ile bu son durumla ilgili dava açmaya hazırlıyor. Gazete haberlerine ve bu sorulara gemi Sökümcüleri Derneği ise “Kendi sistemimizi kurduk. Her çıkan gemi parçasına ölçüm yapılıyor ve sonuçları anında Türkiye Atom Enerjisi Kurumu görüyor. Firma şartlarını kabul etmediğimiz için bu yola başvurdu” yanıtını veriyor.
Gemi söküm tesislerinin yarattığı çevresel sorunlar, işçi sağlığı iş güvenliği eksiklikleri yıllardır bilinen bir olgu. Tesislerin yasadışı atık ticaretinin yapıldığı bir yer olduğu, Gaziemir’de eski akü fabrikasının bahçesinde gömülü nereden geldiği belli olmayan radyoaktif atıkların buradan ülkeye sokulduğu, bunların dışında radyoaktif ve asbestli gemilerin kontrolsüzce sökümünün gerçekleştirildiği yıllardır dile getirilen iddialar arasında. Geçmişte asbestli olduğu verilen mücadeleler sonrası ortaya çıkan Otapan gemisi o zaman nasıl bir simge ise ve nasıl ki gemi sökümlerindeki sorunlar için buzdağının tepesi gibiyse, Kuito gemisi de bu tesislerle ilgili iddiaların ve sorunların görünen, gösterilen yüzü olarak buzdağının tepesidir. Tepeye yoğunlaşmak asıl sorunların oluşturduğu gövdenin görünmesini de önleyebilir.
KUİTO, SEÇİMLER VE BASIN
Kuito ile ilgili haberlerin gündeme taşındığı ilk günlerde yaşanan gelişmelere baktığımızda, bu haberlerle yaklaşan seçimler ve adaylık özlemleri arasında da bir bağ kurmak pekala mümkündü. Haberleri basına servis edenlerin o süreçteki davranış biçimleri bu yorumları yapmamıza yeter de artar bile. Ki içinden çıktıkları kurumlar bile benzer birçok açıklama yapmışken. Aliağa ve yöresinde dağ gibi biriken çevresel sorunlar dururken Kuito üzerinde yoğunlaşılması “kimse diğer sorunları görmezden gelinsin demiyor” açıklaması ile geçiştirilemez. Kimse de Kuito’daki sorunlar, kirlilik göz ardı edilsin demiyor zaten. Ancak, demirçelik fabrikalarının kirliliği, petro kimya tesislerinin yarattığı tehlike, 7 termik santral projesi, taş ocakları, yat-çekek limanı, antik kent talanı, tarım topraklarının sanayice yağması gibi sorunların olduğu bir yerde, Kuito’ya takılıp kalmak ne kadar doğrudur? Basın bu sorunları yazmıyor olabilir, yazamaz da zaten. Sözcüsü oldukları sınıfın çıkarları gereği. İyi de basının yazmaya değer bulduklarının peşinden sürüklenmek zorunda mı yaşam savunucuları?
GÖRMEZDEN GELİNEN BİLİRKİŞİ SAHTECİLİĞİ
Gerek termik santrallerin, gerek demirçelik fabrikalarının yıllardır bölgeye attıkları tehlikeli atık sınıfındaki kaç milyon ton bile olduğu tam bilinmeyen cüruf atıkları 1/100.000’lik planlarda legalize edilirken yarısı sökülmüş Kuito’nun radyoaktif kirliliği üzerinden kamuoyuna seslenmek ne derece akılcıdır? Bu cüruflara karşı açılan davanın reddedilmesinin en önemli dayanağı olan bilirkişi görüşünde TÜBİTAK’ın cüruflarla ilgili raporunun tahrif edildiği, “tehlikeli atık” yazan paragrafın “tehlikesiz atık” olarak değiştirilerek açıkça sahtecilik yapıldığı neden kamuoyunun gündemine sokulamıyor? Kuito için yapılan yazışmaların didik didik edilip, resmi kurumların çelişkisi yakalanmaya çalışılırken, tamamen ortada olan cüruflarla ilgili bu apaçık durum niye önemsizmiş gibi geçiştiriliyor? Kuito ile ilgili her gelişme dava açma, suç duyurusu, basın açıklamaları vs süreçlerine tabii tutulurken bu konu neden unutuluyor? Bu tehlikeli atık sınıfındaki cüruflar İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) açıklamaları ile sabit ki her gün binlerce ton olarak yollarımıza seriliyor, bordür ve parke taşı yapılarak çocuklarımızın oynadığı sokaklara döşeniyor. İBB ‘bu cüruflar tehlikeli atık değil mi? Neden bu şekilde kullanıyorsunuz?’ sorularına, yukarda açıkça sahtecilik yapılan bilirkişi raporuna atıfta bulunarak yanıt veriyor; “Atıklar tehlikesiz diyor birikişiler, zaten mahkeme de davayı reddetmiş”
KUİTO'YA GELENE KADAR
Sözün özü şu; Aliağa ve Foça yöresindeki çevresel sorunlar söz konusu ise Kuito’ya gelene kadar akşam olur. Kuito ile ilgili açılmış birçok dava varken yeni yeni suç duyuruları hazırlanırken, neden milyonlarca ton tehlikeli atığı bir kalemde ‘tehlikesiz’ yapan, önlerinde koca Prof. Dr. sıfatları bulunan bilirkişilerin bu eylemleri atlanıyor? Hergün yaşamımıza sokulan milyonlarca ton tehlikeli atık sorunu ve burada yapılan sahtekarlığın Kuito kadar önemli bulunmamasının nedenini ekoloji örgütleri kendilerine sormalı. Ki sorun basının açtığı yoldan popülizmin peşi sıra sürüklenmek mi, ağaca takılıp ormanı görememek mi, ya da başkaca bir algısal ve örgütsel sıkıntının yansıması mı ortaya çıksın?
Evrensel'i Takip Et