16 Haziran 2015 01:00

HDP, Kürtlerden çok Türkleri Türkiyelileştiriyor

Herkes kendi endişesi ve beklentisi ölçeğinde HDP’nin barajı geçmesini istedi. Sürekli demoklesin kılıcı gibi 'Size emanet oy verdik, terbiyeli durun, durmazsanız oyu çekerim' tavrının kendisi çok nahoş bir tavır. (Fotoğraf: Erdost YILDIRIM)

Paylaş

Serpil İLGÜN

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Bülent Küçük’le seçim sonuçlarını değerlendirdiğimiz söyleşimizin ilk bölümünde, koalisyon tartışmalarını sermayenin ihtiyaçları üzerinden değerlendirerek, 7 Haziran’ın şirket devlet tahayyülüne nasıl etki edeceğine odaklanmıştık. Küçük’le söyleşimizin bugünkü bölümünde ise, seçim sonuçlarını HDP cephesinden ele almaya çalıştık ve çözüm süreci, emanet oy, Türkiyelileşme gibi tartışmaları masaya yatırdık.

Söyleşimizin ilk bölümünde, HDP pozisyonundan bakınca, en iyi koalisyon imkanının AKP ile CHP arasında olması gerektiğini söylemiştiniz. Somutlar mısınız, AKP-CHP koalisyonunun, HDP’ye yansımaları nasıl olur?
AKP-CHP koalisyonunun, HDP’nin bir sonraki seçimde kapasitesini çok daha arttırabilmesinin, daha fazla yaygınlaşması ve daha fazla sol siyaset yapabilmesinin önünü açacağını düşünüyorum. Bu seçeneği, HDP için daha uzun vadeli güçlenme ve toplumsal alanda güç biriktirme imkanı olarak görüyorum.

Çözüm süreci HDP açısından sizce nerede duruyor? Zira, AKP-CHP ya da AKP-MHP koalisyonlarını makul gören bir kesime göre, çözüm süreci bekleyebilir…
Kürt meselesi bekleyecek bir şey değil. Son dönemin artan provokasyonlarını da düşünürsek, IŞİD’i, HÜDA PAR’ı düşündüğümüz vakit, orada artık şişmiş, bu nedenle de sürekli provoke edilmeye müsait bir durum var. Bazı şeyler Türkiye’nin batısında ertelenebilir gibi görünüyor ama Kürt meselesinin ertelenemez olduğunu düşünüyorum. Türkiyelileşme ve Kürdistanileşme hikayesinde HDP’nin şöyle bir sıkıntısı var; Türkiyelileşme ile ilgili Türkiye’nin batısına çok net mesajları var. Bunları yerine getirmekle, Kürt meselesinin aciliyeti hızı, ısısı arasında bir fark var ve bu ikisini gözetmek durumunda HDP. Bir taraftan Kürdistani meselelerle ilgili siyasal politikalar üretmesi gerekiyor ve bununla ilgili hükümetle müzakereler yapması gerekiyor; diğer taraftan Türkiye’nin batısına Türkiyelileşme ile ilgili verdiği sözlerin arkasında duracak siyaset gütmesi gerekiyor ki bu HDP’yi bir paradoksun içinde tutmaya devam ediyor.

Sözünü ettiğiniz paradoksa ve Türkiyelileşme meselesine virgül koyarak, Yalçın Akdoğan’ın “Bundan sonra çözüm sürecinin filmini çekerler” ifadesini anımsatalım. Konuya silah bırakma üzerinden yaklaşmayı sürdüren AKP’nin seçim öncesi pozisyonunu koruduğu görülüyor. HDP, koalisyon senaryolarına çözüm sürecini önceleyen bir noktadan mı yaklaşacak, ne dersiniz?
HDP’nin çözüm sürecini öncelik alacağını tahmin etmiyorum. Bunu söylerken “HDP çözüm sürecini temel mesele yapmalıdır, diğer meseleleri ikinci konuma indirmelidir” asla demiyorum. Bu kadar zalim saldırılar sonrası bile cenazesini kaldırırken hüznünü içine atan, seçimdeki büyük başarısına bile sevinemeyen bir durumdayken, bütün bu bağlam içinde Kürt hareketi bu sabrı ve uzun vadeli dönüşüm siyasetini güdecektir. Benim söylediğim şu; Türkiye’nin batısının hassasiyetlerini önceleyen bir siyaset, Kürt halkını ihmal edecektir. Bir taraftan ilkesel olarak diyalog sürecinin, Öcalan’la görüşmelerin devam ettirilmesi, Kürt hareketi ve halkı için çok önemli. Dolayısıyla bu ikisinin beraber yürütülmesi gerekiyor. Önü açılırsa gerçekten Kürt hareketinin silahlı mücadeleyi Türkiye’den çekme durumu da söz konusu olabilir. Öcalan’ın böyle beklenmedik hamleleri olmuştur hep. Eğer HDP’nin önünü açacaksa ben böyle bir hamleyi çok muhtemel görüyorum.


‘SİZE EMANET OY VERDİK TERBİYELİ DURUN’ TAVRI ÇOK NAHOŞ

Malumunuz bir de emanet oylar tartışması var. HDP Eş Başkanı Demirtaş emanet oy verenlerin bu tercihlerinin kalıcı olması için çaba göstereceklerini belirtirken, KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu’dan emanet oy ifadesine itiraz geldi. Sizce, zihinsel bir kayma mı, yoksa stratejik oy kullanma mıdır HDP’nin barajı aşmasını sağlayan?
Bu da çoklu yanıt gerektiren bir soru. Bir defa bu seçimlerde HDP’ye oy verenlerin çok farklı motifleri olabilir ve var. Yani kimisi daha görece üst orta sınıftan olan, gelir durumu çok yüksek olan, beyaz Türk denilen, örneğin İstanbul’un Etiler, Ulus, Kadıköy gibi belli mahallerinden oy verenlerin önemli bir kısmına belki emanet oy olarak bakılabilir. Bunların stratejik oy kullandıklarını biliyoruz. Dolayısıyla ayda 50 bin geliri olan bir insanın HDP’li olmasını beklemek çok fantastik duruyor. Ama böyle bir kesim de var. Öte yandan yine Türkiye’nin batısında daha çok plazalarda çalışan orta sınıf veya orta sınıfın biraz daha altı, HDP’nin çevre politikasından kadın politikasına, birçok politikasını beğenen ve çok kültürcülüğü hoşuna giden, birlikte yaşamı önemseyen bir kesim var ki, HDP’nin o popülerize edilmiş versiyonuna tekabül ediyor.

Dolayısıyla bu kesimler için tek saik Erdoğan’ın başkan olması “korkusu” değildi.
Evet tek saik bu değildi. Farklı kesimler için farklı saikler var. Gerçekten acı çekerek, yani “nasıl olacak, Öcalan var, şu var, bu var” diyerek oy verenler olduğu gibi; HDP’nin farklı kesimlerin bir arada yaşayabileceğine dair yorumunu iyi bulan ve Selahattin Demirtaş’a da sempati duyan yeni bir kesim var ve bunlar emanet oydan çok sahiden HDP’nin bunu yapabileceğine inandığı için oy verdiler. İlkesel olarak bakıldığında bütün oylar emanettir. Temsili demokrasi bunun üzerine kuruludur. Size hitap ettiği ölçekte oyunuzu birisine verirsiniz. Kendi tercihlerinin farkında olarak oy kullanan bir toplumda, bütün oylar emanet oydur. İkincisi, Türkiye’nin batısındaki kesimler “HDP barajı aşsın, biz de Kürtlere kıyak yapalım, bunlar temsil edilmezse demokrasinin normatif beklentileri açısından eksiklik olur” saikinden çok, herkes kendi endişesi ve beklentisi, çıkarı ölçeğinde HDP’nin barajı geçmesini istedi. Dolayısıyla kimse kimseye müteşekkir değildir bu durumda. Bunu söylemek, oy veren insanları dışlamak anlamına da gelmez.

Emanet oy kavramı bir nevi sopa olarak da kullanılıyor, ne dersiniz? Bir tür rehin alma gibi…
Buradaki tatsız olan şey bence HDP’nin ta başından itibaren sürekli zan altında bırakılmışlığı ile alakalı. HDP’nin, bu zan altında bırakılmışlığı yenmek için Türkiye’nin batısındaki hassas vatandaşın kimi hassasiyetlerini soğurmak ya da gidermek için kurduğu dili devam ettirmesi olarak görüyorum emanet oyu. Sürekli demoklesin kılıcı gibi “Size emanet oy verdik, terbiyeli durun, eğer durmazsanız oyu çekerim” tavrının kendisi çok nahoş, üstten bakan bir tavır.


HDP KÜRTLERDEN ÇOK TÜRKLERİ TÜRKİYELİLEŞTİRİYOR

Gelelim Türkiyelileşme meselesine. 7 Haziran, “Türkler Türkiyelileşip herkesleşmeden, Kürtler Türkiyelileşip herkesleşemez” analiziniz için ne söyledi? HDP mi Türkiyelileşiyor, yoksa Türkler mi Türkiyelileşiyor?
O söylediğimi az buçuk revize ederek söylemem gerekirse; HDP Türkiyelileştikçe, Türkleri Türkiyelileştiriyor. Yani HDP bölgesel ve kimlik politikasını aştığı ölçekte, batının bütün coğrafyasına yayıldığı ve bütün meselelere bir yanıt verdiği ölçekte Kürtlerden çok Türkleri Türkiyelileştiriyor. Demirtaş’ın da yerinde tespitiyle “HDP’nin Türkiyelileşmesinden ziyade, Türkiye HDP’lileşiyor”. Çünkü, daha önce “Türkler nasıl Türkiyelileşir” adlı yazımda belirttiğim gibi, Kürtler zaten Türkiyelileşmiş. Başka bir ifadeyle, bu evrenselci herkesleşme siyaseti hem Kürtleri, hem de Türkleri dönüştürüyor. Bu süreçte ne Kürtler, ne de Türkler eskisi gibi kalabiliyorlar. Birbirleriyle karşılaştıkça ve yan yana geldikçe farklı bir şeye evriliyorlar. Bunu Gezi zamanında gördük. Bunun ötesinde kadınlar da dönüşüyor, daha feminist bir politika, daha güçlü kadın politikası ve güçlü kendine güvenen kadınlık pozisyonu ortaya çıkıyor. Erkeklik de yerinden ediliyor, eski prestijini yitiriyor ve gittikçe inceliyor. Hiçbir Kürt ve Türk erkeği eskisi gibi kalamıyor ayrıcalıklı konumlarını yitiriyorlar. HDP’deki güçlü kadın temsiliyeti erkekliği gemliyor ve dönüştürüyor. Dolayısıyla Türkiyelileşmeyi aslında bütün o toplumsal fark kategorilerini müzakereye açıp dönüştüren bir herkesleşme süreci olarak değerlendirmek lazım. Kadınlık- erkeklik, Kürtlük-Türklük, Sünnilik- Alevilik gibi kategorilerin tamamı eskisi gibi kalamıyor, yan yana geldikçe birbirlerini inkar etmeden dillerini birbirlerine tercüme ediyor ve birbirlerini dengeliyorlar.”

Türk bayrağı gibi sembollerin kullanımı da buna dahil mi, normalleşti mi?
Evet, bir Kürt artık Türk bayrağı ile dolaşan birini gördüğünde bir tuhaflık hissetmiyor, bir normalleşme sürecine giriyor ama aynı şekilde Türk bayrağı ile yürüyen bir çocuk da Öcalan bayrakları ile dolaşan birisini tanımış oluyor. Katılmasa bile tanımış oluyor. İki imajın aynı anda var olabilmesi, İslamcılarla Alevilerin, Gayrimüslimlerin veya Türkler ve Kürtlerin aynı anda kendi farkları ve kendi sembolleriyle var olması, birbirine benzemek zorunda kalmadan beraber olabilecekleri müşterek bir zeminin yaratıldığını gösteriyor. Bunu da bitmez tükenmez bir dönüşüm süreci olarak değerlendirmemiz gerekiyor.

Öte yandan harmonik bir şeyden de asla bahsetmiyoruz. İşte HDP milletvekili Altan Tan’ın konuşmaları. Sürekli bir gerilim yaratıyor ama Altan Tan bundan sonra eğer erkek pozisyonundan konuşursa, kadınlar onu konuşturmayacak. Alevileri incitecek bir şey söylediğinde, Aleviler onu konuşturmayacak. Müsaade etmeyecekler. Müsaade etmeyecekler derken, dengelenecek kendi içerisinde. Birlikte yaşamın zemini zamanla oluşacak. Aynı siyasal parti içinde aynı zeminde siyaset yapan bu farklılık, şu anda bir başlangıç olarak değerlendirirsek, zamanla dönüşecek ve birbirleriyle konuşabilir zemine gelecekler.


HDP, GEZİ’NİN SİYASAL DİLİNİ YAKALADI

HDP başarısındaki tartışılan başlıklardan biri de, sizin de atıfta bulunduğunuz Gezi etkisi. Önceki seçimlerde “Gezi neden yansımadı” sorularına yol açan Gezi direnişinin “meyvelerini” 7 Haziran’da mı toplamaya başladık?
Evet. Bir sosyal hareketin veya ayaklanmanın doğrudan sonucu olmaz ama etkisi olur tespiti doğru bir tespit. Sonuçtan çok tesirine bakmak lazım. Bu tesirin olduğunu düşünüyorum. Bir insanın bu partiye oy vermeyi tahayyül edebilirim diyebilmesi için, bir tarihinin, bir tecrübesinin olması lazım. Bakıldığı zaman HDP fiili olarak Gezi’nin defacto temsilcisi haline geldi. Sitili ile geldi, gençliği ile geldi, üslubuyla, retoriyle geldi, Demirtaş özelinde geldi. Ve ilk başta değilmiş gibi görünse de zamanla o alanı doldurmuş oldu ve Gezi’nin siyasal dilini yakalamış oldu. Bu noktada Kobanê’yi de anımsatarak, HDP’yi en çarpıcı şekilde Gezi ve Kobanê’nin aynı anda ifade edildiği bir hareket olarak değerlendirmek isterim.


DEVLET ANLAYIŞI NEDENİYLE HDP, CHP’LİLEŞEMEZ

HDP için SYRIZA göndermeleri zaten yapılıyordu ama baraj geçildikten sonra “yeni CHP”, “Asıl sosyal demokrat damar HDP olacak” şeklindeki değerlendirmeler de yaygınlık kazandı. CHP yerine HDP’yi ikame etme yaklaşımlarını nasıl değerlendirirsiniz? Sizce HDP, CHP’lileşebilir mi?

HDP’nin CHP’lileşeceğini düşünmüyorum ama evet, bunlar her modern ve seküler olan şeyi CHP’li kategorisine indirgiyorlar. Yunanistan’da çok faklı kesimlerin desteklediği bir sol popülizm etrafında örgütlenmiş SYRIZA örneğinin Türkiye’de olması muhtemel. Böyle bir imkan da var ama Türkiye’nin şöyle bir farkı var; “Demirtaş CHP’nin başında olsa yüzde 40-45 oy alırdı” sözlerine de yansıyan bir ırkçılık meselesi var. Yanı sıra Erdoğan’ın, dindarları baskı altında tutmak için yaptığı “Siz Kürdistan’ın CHP’siniz” şeklindeki suçlamaları da hatırlayalım. Kürt hareketi farklı dini gruplara tepeden bakan, aşağılayan bir tavır içinde hiçbir zaman olmadı. HDP, uzun vadede Türkiye siyasetinin önünü açacaksa ve bütün alanları daha fazla siyasallaştıracaksa önemli bir ayağının, bu gelenekle kurduğu tepeden olmayan modern, seküler ama özgürlükçü olan anlayışı sayesinde olacaktır diye düşünüyorum. O yüzden hiçbir zaman CHP’lileşmeyecektir. Devletin ulus devletçi, bürokratik merkezin dönüştürülmesine dönük siyasal perspektifi aynı şekilde CHP’nin bürokratik devlet anlayışından radikal olarak ayrışıyor. Dolayısıyla hem ekonomik, sosyal anlamda, hem de idari ve politik anlamdaki devlet anlayışı HDP’nin CHP’lileşmesine engel olabilecek en büyük iki fark olarak görmemiz gerekiyor.


ACILARI DİLLENDİRMEDİĞİN SÜRECE SENİ SEVEBİLİRİM!

Bir sosyolog olarak, HDP başarısındaki Selahattin Demirtaş etkisi üzerine ne söylersiniz? Türkiye’nin batısı Demirtaş’ı neden bu kadar sevdi?

Türkler Demirtaş’ı kıvrak akıllı, bizim gibi, samimi ve esprili buldukları için sevdi ama Batının Demirtaş’ı sevmesinin başka bir sebebi daha vardı; Demirtaş bir önceki nesil siyasallaşmış Kürtlerden farklı olarak geçmişin acılarını dillendirmekten çok, herkesi “yeni bir yaşamı” birlikte inşa etmeye çağıran bir “gelecek” hakkında konuştu.  Oysa geçmişte siyasallaşmış Kürtler, kendilerini inkar edilmişliklerini batılıya kanıtlamaya vakfettiler. Eğer Türkler, Kütlerin acılardan müteşekkil hakikatini bütün çıplaklığıyla öğrenirse, Türkler de devletle kurdukları ahbaplığa bir mesafe koyacak, memlekete barış ve eşitlik gelecekti.
İşin ilginç tarafı, AKP’nin bu mağduriyet pozisyonu ile ilgili bir sıkıntısı yoktu, aksine Kürtlerin buradan konuşmasına alan açarak kendisini mağduriyetler üreten geçmişin kalpsiz bürokratik rejimine karşı adalet ve sevgi dağıtan yegane kurtarıcı olarak görmeyi sevdi: Onlar geçmişten anlattıkça, AKP bürokratik cumhuriyet rejimine karşı meşruiyetini daha da perçinliyordu. Oysa Demirtaş geçmişin acılarını dillendirmekten ziyade gelecek ile yeni bir hayalin eşkalini çizip herkesi oraya çağırdı. Gelecek hakkında konuşmak AKP’nin yerine göz dikmekti, Demirtaş bunu yaptı. Geçmişten konuşmak Türkleri ayrıcalıklı kılıyordu. Oysa geleceğe çağırmak bu asimetrik bağımlılık ilişkisini bozuyordu.. Üstelik, devlet şiddetine dair üretilen kanıtlar, batılı vatandaşı aydınlatıp dönüştürmesinden çok onda bir suçluluk ve bir öfke duygusu tetikliyordu. Onları aşina oldukları yerleşik mevzilere ve kategorilere sabitliyordu. Oysa gelecekten konuşmak onları bir “oluş” sürecine herkesleşerek dönüşmeye davet ediyordu. İşte Demirtaş’ı batıda, özellikle ayrıcalıklı orta sınıf -beyaz- Türklere sevdiren bu geleceğe çağırmaydı. Bu kesimler Demirtaş’ı “Devletin sana çektirdiği acıları dillendirmediğin ve böylece suçluluğumu yüzüme vurmadığın sürece seni sevebilirim” demiş oldular.

ÖNCEKİ HABER

İsrail, katliamlarını akladı

SONRAKİ HABER

Jeb Bush ABD başkanlığına resmen aday

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa