21 Haziran 2015 01:01

Selam verecek vakit bulamıyorlardı şimdi el ele direniyorlar

SERAPOOL fabrikasında Cam Keramik-İş’te örgütlenme mücadelesi veren 200 işçiden 120’si kadın ve neredeyse tamamı direnişte. Kadın işçilerin kararlılığı ise, direnişe adeta yön veriyor. Daha önce birbirini tanıma fırsatı dahi bulamayan işçiler şimdi el ele direniyor.

Paylaş

Duygu AYBER
İstanbul

Birbirinden farklı sektörlerde çalışsalar da kadın işçilerin ortak derdidir; erkeklerle eşit çalışmasına rağmen eşit ücret alamaması, hiçbir ihtiyacı gidermeyen molalar, talep dile getirildi mi “kapı önüne konma” kaygısı, kreş olmadığı için çocuğu bırakacak yer bulmak, evde bekleyen çamaşır, bulaşık... Velhasılıkelam, bir dokun bin ah işit... İşte tüm bu kötü çalışma koşullarına karşı sendikalı olma mücadelesi veren, günlerdir insanca yaşamak ve çalışmak için direnen SeraPool işçisi kadınlara dokunduk biz de... Binlerce “Ah” dinledik belki ama “Haklarımızı alana kadar pes etmek yok” diyeni de duyduk...
İstanbul’un Pendik Kavakpınar Mahallesi’ndeki SeraPool fabrikasında DİSK’e bağlı Cam Keramik-İş’te örgütlenme süreci nedeniyle patron bir işçiyi işten çıkarınca, işçiler de üretimi durduruyor. O günden bu yana da işçiler çalışma koşullarının iyileştirilmesi, eşit işe eşit ücret ve patronun sendikayı kabul etmesi talebiyle direniyorlar. Direnişe çıkan 200 işçiden 120’si kadın ve neredeyse tamamı direnişte. Kadın işçilerin kararlılığı ise, direnişe adeta yön veriyor ve daha önce birbirini tanıma fırsatı bulamayan bu işçilerin örgütlenme konusundaki ısrarını da diri tutuyor.

“Yasaklar diyarı” SeraPool’daki çalışma koşullarını, sendikanın onlar için ne ifade ettiğini ve yaşadıkları değişimi direnişin öncüsü olan kadın işçilerden dinleyelim...

‘SU İÇMEYE VAKİT YOK’

İşçilerin dilinden düşmeyen bir isim var: Nesime Akın. Direniş alanından adeta o sorumlu. Her işe koşturuyor. 10 kişilik işçi komitesinin de sözcüsü aynı zamanda. Onun için değişimin miladı ise, 8 Mart haftasında tanıştığı Pendik Kavakpınar Kadın Dayanışma Derneğinden kadınlar. Yapılan ev toplantılarında kadınlarla yaptığı sohbetlerden nasıl etkilendiğini ve sendika fikrine nasıl yakınlaştığını şöyle anlatıyor: “Dernekten kadınlarla tanışmam ve sonrasında sendikadan arkadaşlar beni çok etkiledi. Şu an çok mutluyum ve elimden gelen fedakarlığı da yapmak için uğraşıyorum.”

5 ay gibi kısa bir süredir fileleme denilen bölümde çalışan Nesime’ye çalışma koşullarını sorduğumda; “8 saat çalışıyoruz. Yarım saat yemek molamız var. Çay ve dinlenme molamız yok. Ne yemekhane ne de tuvaletler hijyenik değil. İş zaten çok ağır. Fırın çok sıcak olduğu için sürekli su içmemiz gerekiyor. Ama su bile içmeye vaktimiz yok. Eleman sayısı az. Gecede 530 metre malzeme çıkarıyoruz. 10 kişinin yapacağı işi 6 kişi yapıyoruz” yanıtını alıyoruz.

3 DAKİKADA BİR 40 KİLOLUK KASAYI KALDIRIYOR

Erkeklerle aynı koşullarda çalışmalarına rağmen her bir işçinin aldığı ücret ise değişiyor. 1100 lira alan da var, 10-15 yıllık çalışmaya rağmen 970 lira alan da... “Bir arkadaşımız 10 yıldır burada çalışmasına rağmen aldığı ücret düşük olduğu için utancından eşine dostuna daha fazla aldığını söylüyormuş. Bunu duyduğumda çok etkilenmiştim” diyor Nesime...

Fabrikada sağlık hizmeti yok. Elleri kesilse saracakları bir yara bandı da... İş kazası geçirip geçirmediğini soruyoruz; “40 kiloluk kasaları 3-4 dakikada bir tek başına kaldırmak zorundasın. Bant sistemi olduğu için 7 buçuk saat ayakta çalışıyorsun. Ben bir gece 40 kiloluk kasa elimdeyken düştüm. Kalçamın sol tarafını palete çarptım. O gece ağrıdan sabaha kadar ağladım. Zaten stresten uyku uyuyamıyorsun. Gözümün önünden bantlar geçiyor. Böyle çalışmaya ne diz dayanır ne de bel” diye anlatıyor. SeraPool’da sadece havuz malzemeleri üretilmiyor. Nesime, elektrik bölümünde çalışanların günde 3 bin elektrik duyu üretmek zorunda kaldığını da sözlerine ekliyor.

Bu sürecin ona neler öğrettiğini anlatırken de bir o kadar heyecanlı: “İşçi arkadaşlarım da sendikadan arkadaşlar da benim ailem gibi oldular. Birlik olmanın gücüne hep inanıyordum ama şimdi daha çok inanıyorum. ‘Bir olmayalım birlik olalım’ diyorum hep. İşte bunun için mücadele ediyoruz.”.

‘KADINA DEĞER BU KADARMIŞ MEĞER’

Bu arada erkek işçilerden biri slogan attırıyor. Aradan yine bir ses: “Aslı iyi slogan attırıyor. Onu çağırın!”. Aslı ile tanışma ve konuşma fırsatı bulamıyoruz. Ama fabrika kapısının demirlerine çıkarak; “Açlıktan ölmeyiz, biz bu yoldan dönmeyiz”, “Direne direne kazanacağız”, “Kadına değer bu kadarmış meğer” sloganlarını haykırışı unutulmaz.

Sloganlar atılırken pencere arasından bakanlar olduğunu görünce işçiler, “Patronlar korkudan kafalarını çıkaramadan bizi izliyorlar” diyor. İşçilerin direniş alanı olan bölüme bir kamera yerleştirilmiş. Bu yüzden o alana girmeden, bahçe kapısı önünde sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

3 ay önce başlayan sendikalaşma sürecini anlatan Satı Uğurbaş, “Bu duyulunca patron 2 arkadaşı kurban seçmiş. Sendika üyesi bir arkadaşımızı izin almadığı gerekçesiyle işten atınca, patron hemen işçileri toplayıp ‘Kim sendika üyesiyse bir tarafa ayrılsın. Olmayanlar benimle gelsin’ demiş. Sendika üyesi olmayanlar da patronun yanına gitmemiş. Sonra hep beraber toplanıp üretimi durdurduk. O sendikayı istemiyor, biz de sendikasız girmek istemiyoruz. Çünkü yeni elemanlar alacak. Biz onlara iş öğrettikten sonra da bizi işten çıkaracağını biliyoruz” diyerek özetliyor.  

Memurlarla birlikte toplam 202 işçiden 150’si artık sendika üyesi. Bunların da 123 tanesi kadın.

40 KİLO KADIN 40 KİLO KASAYI KALDIRIRSA…

Çalışma koşullarından nasıl etkilendiğini sorduğumda 40 kiloluk kasaları kaldırırken nasıl güçlük çektiğini anlatıyor Satı; “Ben kendim zaten 40 kiloyum. Bana ‘Onu kaldırmak zorundasın’ diyorlar. Başka çarem yok. Fazla eleman yok ki bana yardım etsin.”

11 ay gibi kısa bir süredir fileleme bölümünde çalışmasına rağmen birçok kez iş kazası geçirmiş: “Elimde kasayla 2 defa düştüm. Birinde sağ bacağımı, diğerinde sol bacağımın liflerini zedeledim. Rapor almama rağmen gitmediğim günlerin parası kesildi. Birinde de çevirme kısmında alet kırıldı ve çenemin altına saplandı. Kanama başladı ama ben işi bırakamadım. Çünkü fırından malzemeyi bıraksam gidecek. Boşta olan bir arkadaş koştu, pamuk bastı. Ben bir taraftan çalıştım...”.  

Direnişin onun için ne anlam ifade ettiğini sorduğumda, “Biz bu sayede arkadaş olduk” diyor. “Yarım saatlik yemek molasında elimizi mi yıkayalım? Yemeğimizi mi alalım? Çay mı içelim? Ne ara sohbet edeceğiz ki? Bu iş yerindeki arkadaşların yarısından fazlasını bu direniş sayesinde tanıdım. Çoğunun yüzünü hiç görmemiştim. Gördüklerimin de isimlerini bilmiyordum. Birbirimize selam verip, gülümsemenin dışında bir şey yapamıyorduk. ‘Merhaba’ almak için bile vakit yoktu. Şimdi ise aramızda birçok şeyi konuşuyoruz” diyerek direnişteki kadınların ortak hikayesini özetliyor aslında.

‘NEYİMİZ TAM Kİ KREŞ OLSUN?’

Direniş alanında oyun oynayan iki çocuk dikkatimi çekince, “Fabrikada kreş var mı?” diye soruyorum, gülüşüyorlar... “Neyimiz tam ki kreş olsun?” diyor biri. O iki çocuktan birinin annesi olan Gülsüm Deniz, “Birini dışarıda bıraktım, diğerini yanımda getirdim. Napayım? Bakacak kimse yok” diyor. Kadın işçilerin birçoğunun çeşitli nedenlerle borcu olduğu için özel kreşe çocuklarını bırakamadıklarını söyleyen Gülsüm, “Bir arkadaşımız çocuğunu eve kilitleyip geldi bir gün işe. O gün de evine hırsız girmiş. Çocuk hırsızla karşı karşıya gelince korkuyor tabii, hırsızlar da susturmuşlar. Borcu var. Ne işten çıkabiliyor ne de çocuğunu baktıracak birini bulabiliyor”. O an; çocuk nasıl sağ kaldı şaşırsan mı, kadın işçi o an neler hissetti diye düşünüp üzülsen mi, fabrikada da bu kadar kadın işçi varken “Neden kreş yok?” diye patrona kızsan mı bilemiyorsun...
Bir gününü anlatmasını istiyoruz Gülsüm’den, şöyle yanıtlıyor: “Sabah kalkıp işe geliyoruz. 4 buçuğa kadar buradayız. Sonra evde işler bizi bekliyor tabii. Dinlenemiyoruz. Çocuklar, yemek derken akşam oluyor. Sosyal hayatımız hiç yok. 1 gün iznimiz var. O da evi temizle, çocuk derken geçiveriyor”. Birden elindeki dikiş izlerini gösteriyor. 20 Şubat’ta iş kazası geçirmiş. Neredeyse parmağını kaybedecek kadar ağır bir kaza üstelik. “Makinenin başlığında koruma olmadığı için sol elim kesildi. Ambulans çağırdılar. Beni sigorta hastanesine götürdüler. Yanımda kimse yoktu. Ne bir geçmiş olsun dediler ne de maaşımı ödediler. Hiç hak talep edemedim. Hem maaşım kesildi hem de 40 günlük sigortam” diye anlatıyor yaşadıklarını. Burada çalışmaya başlamadan önce herhangi bir sağlık sorununun olmadığını, ancak geçtiğimiz günlerde bel ağrısından hastaneye gittiğinde fıtık teşhisi konduğunu söylüyor. Yaşadığı sorunları dile getirdiğinde ise kapıyı göstererek işten atmakla tehdit ettiklerini söylüyor.

‘SENDİKA ŞEMSİYE GİBİ HEM GÜNEŞTEN HEM YAĞMURDAN KORUYOR’

Fatma Yalçınkaya 1998’de Tokat’tan göç ederek İstanbul’a gelmiş. Eşiyle birlikte 3 yıldır SeraPool’da “Serabella” denilen bölümde çalışıyor. Bu bölümde havuza kaplama malzemeleri üretiyorlar. Şartları ise tıpkı diğer bölümlerde olduğu gibi çok kötü. “İlk başladığımızda evimizden işe sevinerek geliyorduk. Ama bir baktık ki 1 gün izin alıp gelmediğinde 2 günlük yevmiyen kesiliyor. 800 lira ile işe başlamıştım. Şimdi 1040 lira maaş alıyorum. Daha yeni zam oldu. Benimle birlikte bu bölümde işe başlayanların hepsi şartlara dayanamayıp işi bıraktı. Buna rağmen müdür gelip ‘Bu bölümden verim alamıyoruz’, ‘Burayı çiftlik mi zannediyorsunuz?’ diyerek baskı yapıyor sürekli” diye anlatmaya başlıyor.

Eşi de elektrik bölümünde çalışıyor. “Ucu ucuna geçiniyoruz” diyen Fatma abla, “Ben idare etmesem nasıl olacak? Sosyal hayatımız zaten yok. 3 çocuğum var. Okulları uzak ama servise bile veremedim. Yürüyerek gidip geliyorlar” diyor.

Fabrikada memurlar ile işçiler arasında ayrım yapıldığını söyleyen Fatma abla, “Memur ayrı yiyor, biz ayrı. Onların bardakları cam, masalarında peçeteleri var” diyor.

Yaklaşık 3 aydır yürüttükleri sendika mücadelesinden bahsettiği sırada, “Senin için sendikalı olmak direnişten önce ne demekti?’ diye soruyorum şöyle yanıtlıyor: “Böyle bir dayanışmayı hayal bile edemezdik. Hepimizin aklı başına geldi. Sendika demek, şemsiye demek. Hem yağmurdan hem güneşten koruyacak bizi. Böyle düşünerek çıktık yola. Fazlasını değil, hakkımız olanı istiyoruz. Alana kadar da mücadele edeceğiz”. 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Yasa dışı belge mi isteyecekler?

SONRAKİ HABER

Yenikapı'da belediye otobüsünde patlama

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa