Futbolun Clark Kent’i: Sergen Yalçın
Her dönemin sansasyonel ismi olan Sergen Yalçın, futbolculuğunda üzerine yapıştırılan ’çalışmayı sevmeyen’, ’disiplinsiz’ ve ‘vurdumduymaz’ etiketlerinin tersine teknik adamlık süresince ‘küme düştü’ gözüyle bakılan takımların kurtarıcısı olmaya devam ediyor. Yarışma jürisi, futbol yorumcusu, reklam ve dizi oyuncusunun, bir nevi Clark Kent’in Süperman’e dönüştüğü gibi…
Bahadır BOZKURT*
“Yok canım hep Amerika’ya mı inecekler (uzaylılar)? Canları istemiş Ihlamur Deresine inmişler!”
Profesör Naci (Badi/1983)
1997 yazının başında Tarkan çıkardığı “Şımarık” albümüyle tüm ülkeyi beşik gibi sallarken, Beşiktaş da Sergen’in depremiyle sarsılmıştı. Çok sevdiğim 10 numaralı formamı o dönemde isim yazmaması nedeniyle naftalinlemekten son anda kurtarmıştım. Türkiye’nin yeni zengini Cem Uzan futbola hızlı bir giriş yapmış, Sergen kulüpten istediği kontratı alamadığı için yeni trend İstanbulspor’un yolunu tutmuştu. Tüm siyah-beyazlı sol ayaklı minikler yetim, benim gibi sağ ayaklı olmasına rağmen Sergen’e hasta olanlar ise öksüz kalmıştı. Buruk bir yaz benim gibi birçok Beşiktaşlıyı bekliyordu. Futbol Endüstri Devrimi’nin dalgaları artık İstanbul boğazındaki Dolmabahçe’ye kadar gelmiş, İnönü’nün duvarlarını aşındırmaya başlamıştı. Süleyman Seba’nın sıkı para politikaları, Sergen’in yönetimi basın önünde eleştirmesi, Telsim’in baz istasyonları tarafından tespit edilmiş ve gerekli işlemler başlatılmıştı. 1994 sezonunda 100 milyara transfer ettiğimiz Ertuğrul Sağlam, Türkiye futbol piyasasının en pahalı futbolcusuyken, 1997’de Sergen Yalçın’ın İstanbulspor’a doğru yolculuğunun maliyeti 1 trilyon olarak kayıtlara geçmişti.
SERGEN’İ KAYBETMEK
Bir sabah kalkarsınız kahvaltı sofrasında Sergen’i yeni sarı formasıyla görürsünüz. Bunun ne demek olduğunu anlamak için bir fili bağrınıza oturtmayı deneyebilirsiniz. Ertesi yıl okul açıldığında tatsız bir savunmayla rakip takımı tutan sınıf arkadaşlarımı geçiştirmeye çalıştım: “Para için satanı biz de istemeyiz.” “O olmadan da biz şampiyon oluruz.” Bir de o sene yeni girdiğim ortaokul dersleri zorlayınca işler daha da zorlaşıyordu. Babamın derslerim hakkında yaptığım yorum “Zeki ama çalışmıyor” olmuştu. İşte tüm basının Sergen’e, tüm sülalemin bana yaptığı eleştiri aynıydı. Bu adamı unutmak pek mümkün değildi. Her zora gelmeyen öğrenci ailesinin gözünde biraz Sergen’di.
Sergen yine bildiğimiz Sergen’di, bazen çıkıp iki gol atıp takımını ipten alıyordu, bazen sahada yürüyerek etrafa bakıyordu. Hiçbir kulüpte istediği sinerjiyi tam anlamıyla yakalayamamıştı. 100. yılını kutlamaya hazırlanan Beşiktaş ise şampiyonluğa susamıştı. 2000/01 sezonun sonunda Sergen Yalçın, Galatasaray’a transferi öncesinde Erman Özgür’e “Seneye Beşiktaş’a gidip, takımı şampiyon yapacağım” diyerek, bir yıl öncesinde kurduğu planla, can simitleri olan frikiklerini, oksijen tüpü olan ara paslarını, kalp stenti olan oyun zekâsını bavula koyup Ümraniye’ye gelmişti. Bir kurtarıcının yeterli bilgi ve tekniğe aynı zamanda iyi bir plana ihtiyacı vardı.
KISA BİR 100. YIL HİKAYESİ
Sergen, Galatasaray maçında o pası Tümer’in gelişinden bildiği şiddette ve falsolu olarak vermese belki bugün Ercan Taner’in sesi kulaklarımızda “Tümer attı, şampiyonluk geldi” olarak çınlayacak, sezonun en golcüsü Sergen’in takım içerisindeki attığı 11 gol bir yan hikâye olarak okunmaya devam edilecekti. Hâlbuki 1 sene öncesinden bugünü planlamıştı Sergen. Asistti zorla Tümer’e yaptırdı. Meşaleler yanıyor, köşe bayrağına doğru koşuyordu. Yangın daha fazla büyümeden, hasret ince hastalığa dönmeden gelmişti, şampiyon yapmıştı.
Genel algıda futbol hayatı oynadığı sezon olarak baz alınmaz Sergen Yalçın’ın. Bir anda ortaya çıktığı maçlarla, çatala gönderdiği frikiklerle, Münih Olimpiyat, Stamford Bridge gibi mabetlerle gelir akla. Oysa oynadığı sezonlarda takımının her zaman ön plana çıkan oyuncusu olduğu kağıt üzerinde görürsünüz. Özellikle Beşiktaş ve İstanbulspor kariyeri daha yakından incelendiğinde ortaya bir futbol yıldızı ortaya çıkar. Aslında herkesin hemfikir olduğu konu bu kadar yetenekli bir oyuncunun sağlığına yeterli özeni göstermediğidir. Gittiği her takımda hemen hemen tüm teknik direktörleriyle kavga etmiştir, yabancı hayranı olan taraftarlara sitem etmiştir. Sergen belki de yeterli değeri görmediği için, futbolseverlere cezasını kendi usulünce kesmiştir. Vedası olmamıştır. Etimesgut Şekerspor’da çekirdek çitleyerek, Eskişehirspor’da altılı ganyan kuponları yaparak futbol hayatına sessizce veda etmiştir.
FUTBOL BİTTİ SAHNE IŞIKLARI YANSIN
Futbolculuğun bittiği yerde drama başlar. Spotlar üzerlerinden çekilir. Anılarla baş başa kalınır. Kimisi ticarete atılır, kimisi parasız kalır. Bazılarının ışığı ise futbol hayatındaki ışıltısıyla beraber sürmeye devam eder. Futbolun endüstri haline gelmesiyle beraber medyada spor kanalları ve spor programları serpilmeye başlarken, Sergen’in Fenerbahçe’deki hocası Rıdvan Dilmen’in “gol olur” repliği medyada bir devrim başlattı. Televole’de komik anlarına şahit olduğumuz oyuncular, artık takım elbiseli yorumcular tarafından kıyma makinesinden geçiriliyor, taktik-teknik analizlerle beraber performans değerlendirilmesine tabii tutuluyordu. Futbolcuların burada en büyük savunması kendilerine sert eleştiri yönetenlerin futbol oynamadıkları için “empati” kuramadıklarıydı. Rıdvan Dilmen futbol bilgisiyle medyada rüzgarını arkasına alırken, kramponları asan her isim birkaç deneme programında hünerlerini sergilemeye çalışıyordu. Futbol programlarının konuşmacı olarak görmek istedikleri isimlerin en başında Sergen Yalçın vardı. Bir ‘koltuğa dayanarak’ yaptığı yorumlar, yerden yere vurduğu futbolcular, yetersiz gördüğü yeteneklerin yanı sıra Bayern Münih’in radarına girmesiyle çıkmasını anlattığı anıları, hediye bir arabayı alabilmek için ceza sahası yayınında beklediği günlerini anlatıyordu. Gülümseten yetenek hikâyeleri, hazır cevapları medyanın beklediği kurtarıcı olmasını sağlamıştı. Tıpkı futbol hayatında olduğu gibi televizyon kanallarını da bir bir dolaşmaya başlamıştı.
SERGEN' OLMAK
Ekranlarda bu kadar parlayan Sergen Yalçın, Televole zamanından tanıdığı muhabir Acun Ilıcalı’nın medya patronluğuna doğru yürüdüğü dönemlerde gözüne kestirdiği isimlerden bir tanesi olmuştu. Futbol bir şovdu, bunu sahada ve saha dışında yapan en iyi isim Sergen’di. Reklamcı Ali Taran’ın jüriden ayrıldığı zamanda programına yeni bir heyecan katmak adına flaş bir transfere imza atmak isteyen Acun Ilıcalı, Cem Uzan gibi soluğu Sergen’in yanında almıştı. İlginç diyaloglar, eleştiriler, yaptığı yorumlarla, “Jüri Sergen Yalçın” bir reyting canavarına dönüşüyordu. Reklam ve dizi teklifleri almaya başlamıştı. Sergen Yalçın Hürriyet gazetesine verdiği röportajda medyanın istediği “Sergen” imajını canlandırdığını söylüyordu. Halkın görmek istediği Sergen “koşsam Barcelona’daydım” diyecek kadar öz eleştiri yapan, “şu dizi setinde 5-10 tane kadın oyuncu koyun” diyecek kadar çapkın, bahis oynayan çocuklara “Alman Ligi’nden uzak durun” diyecek kadar kumarbaz bir tiplemeydi. Sergen sahada oynadığı zarif futbol kadar medyaya da ince çalımlar atarak hayatını devam ettiriyordu.
SAHA KENARINDAKİ TELEFON KULÜBESİ
Tek tecrübesi 2009 yılında Beşiktaş A2 takımında 6 aylık yenilgisiz serüvene sahip Sergen Yalçın, şu ana kadar iki Anadolu kulübünü düşme hattından kurtararak futbol dünyasına kendisini kanıtladı. Geçen sezon Gaziantepspor, bu sezon Sivasspor zor anlarında yangın düğmesine bastıklarında karşılarında Sergen Yalçın’ı gördüler. Sezonun ortasında takımları devraldığı için herhangi bir transfer yapmadan, eldeki oyuncularla maksimum verim alan Sergen Hoca’yı gelecek sezon Sivasspor’un başında kalacağını açıkladı. Futbolculuk döneminde “zora gelmeyen” bir yapıya sahip olduğunu düşündüğümüz Sergen Hoca teknik direktörlük kariyerine zor günler geçiren ekiplerin en zor zamanlarında hiç çekinmeden görevi üstlenmeyi bildi. Medyanın Anadolu’da Sergen’e göre bir ortam yok olarak yarattığı algı Gaziantep günlerinde bir nevi doğrulansa da, Sivas macerasını devam ettirecek olması bu algının kırılmasına sebep olabilir. Gelecek sezonun hikâyesi daha farklı olacağı kesin. Futbolcular seçilecek, kamp yerleri belirlenecek, hazırlık maçları ayarlanacak ve ilk defa Sergen Hoca bir takımı yarışın başından sonuna kadar eşlik edecek. Gaziantepspor ve Sivasspor deneyimleri gösterdi ki, Sergen Yalçın sonrası dönemde her iki takım da gol yollarında etkili olmayı başardı. Gelecek sezon Sivasspor ligin en etkili ofansif takımlardan bir tanesi olabilir. Sergen Yalçın, bu sezon Türkiye Ziraat Kupası’nda tek yenilgisini yarı finalde Galatasaray deplasmanında aldı, “deniz, güneş, plaj” nedenleriyle rövanşta havlu attıklarını belirtti. Bu maç sonu konuşması tam medyanın istediği bir konuşmaydı. Elini masaya vurup bu işler böyle olmaz diye bağıran bir teknik direktör yerine, herkese tatil tavsiyeleri verip, inceden Federasyon’a mesajını iletti.
Meydanın desteğiyle karikatürize olan bir adamın zorlu iki sezonluk yolculuğu kahramanlık ciddiyetine dönüştü. Bunu başarırken kendisi gibi “adam olmaz” denilen oyuncu topluluklarından somut bir başarı örneğini ortaya koydu. Sergen Yalçın ışıltılı bir görev adamıydı aslında. Tıpkı Clark Kent gibi sivil hayatında “Sergen”, ihtiyaç duyulan anlarda Süpermen gibi Sergen Yalçın’a dönüşüyordu. Zora gelmeyen bir isim olduğunu düşündüğümüz Sergen Yalçın, aldığı sorumlulukla tüm kamuoyunu ters köşeye yatırdı.
GELECEĞE DAİR
Sergen Yalçın’ın kariyeri ve Beşiktaş’ın geleceği açısından gösterilecek performansın önemi büyük. Birçok büyük kulüp efsane oyuncularına teknik direktörlük şansı tanır. Sergen Yalçın’ı da ileride Beşiktaş’ın kulübesinde muhtemelen göreceğiz. Rıza Çalımbay, Ertuğrul Sağlam gibi erken şansını değerlendirebilir, Samet Aybaba gibi en zor zamanlarından bir tanesinde elini taşın altına sokabilir, belki Rasim Kara gibi son düzlükte şampiyonluğu kaybedebilir. Geldiği gün medyanın ilgisi, vereceği demeçler, magazinsel hayatı sürmanşetlere çıkacağı için, belirtilen isimlerin dönemlerinden biraz daha farklı bir dönem yaşayacağımız kesin. Sergen Hoca belki çevresindekilere Beşiktaş’ı birkaç sezon sonra “bu sefer teknik adam olarak şampiyon yapacağını” söylüyordur. Bu sorumluluğu alacak büyüklükte bir kişiliğe sahip olduğunu yavaş yavaş bizlere ispat ediyor.
*Yazı Hayatım Futbol dergisinden alınmıştır.