Selfie değil, bi’ foto?
Samatya’nın meşhur meyhanelerinin olduğu meydanda bi foto? Düşünün ki, dostlarınızla, sevgilinizle meyhane masasında rakı içiyorsunuz, bu güzel an neden bir hafıza kartına sığsın ki? Basılı fotoğraf olarak duvarınızı, masanızı ya da mantar panonuzu süslesin istiyorsanız, Samatya Meydanı’nın kaftan ve kavuklu Ahmet Abi’sine çektirin fotoğrafınızı. İsteyene kalpli çerçevesiyle.
Adem ERKOÇAK
Ahmet Dursun, Bedaş özelleştirilene kadar orada DİSK’e bağlı olarak çalışan bir işçiymiş. Özelleştirmeden sonra diğer sendikalılar gibi sebepsiz olarak işten çıkarılmış. Verilen hukuki mücadeleden de sonuç çıkmayınca mecburen başka bir iş yapmak durumunda kalmış. O sıralarda bir arkadaşı sokaklarda fotoğraf çekmesini önermiş. Daha önce hiç fotoğraf çekmeyen Ahmet Abi de bir Polaroid makine almış ve işe başlamış.
Hem daha önce hiç yapmadığı bir işi öğrenmek, hem de bu işin nerede ve nasıl olacağını görmek için her gün yayan olarak Zeytinburnu’dan sahil boyunca Eminönü’ne, Taksim’e, bazen Bebek’e kadar gidermiş. O günlerde epey zorlanmış. Hatta bir keresinde rastladığı ve fotoğrafladığı Adnan Şenses çıkan sonuca bakıp da bütün karenin flu olduğunu görünce “Senden her şey olur ama fotoğrafçı olmaz” demiş. Ahmet Abi ona aldırmamış, gezmeye ve insanları fotoğraflamaya devam etmiş.
SAMATYA GÜNLERİ
Bakmış, bu iş böyle taban tepmekle olmuyor, kendine sabit bir yer edinmek istemiş. “Zaten gezerken çok iş çıkmamaya başladı. Hem Eminönü gibi kalabalık yerlerde fotoğraf çekmek de zor oluyordu” diyen Ahmet Abi’nin aklına birisi Kumkapı’yı düşürmüş. Fakat orada da herkesin yeri belliymiş, onun için fazladan bir yer yokmuş. O da bir gün tutmuş Samatya’ya gelmiş. “Samatya o zamanlar şimdiki gibi değil, karanlık, biraz tekinsiz bir yerdi. Ama bana kimse karışmadı. Yavaş yavaş meydanı ve çevreyi tanıdım.”
Akşamüzerleri evinden yola çıkan Ahmet Abi sırt çantasına, iş kıyafeti olan kaftanı ve kavuğunu atıyor; bir de, fotoğrafları basmak için seyyar yazıcısını. Kaftan ve kavuğun nerden estiğini söylemiyor, amacı ise özellikle turistlerin dikkatini çekmekmiş. Meydana ulaştığında bir süre tanıdıklarla sohbet edip çalışma vaziyetini alıyor. Güzel havalarda meydanda küçük bir masanın üzerinde çalışıyor. Kışın, yuvasız kalsa da çevredeki bütün meyhaneler onun geçici evi oluyorlar.
Önce meydanın tam ortasında boy gösteriyor. Gelen, geçen olunca rahatsız etmeden “Foto” diye soruyor. Bu esnada çok iş çıkmıyor ona. Birkaç saat sonra meyhaneye gelen insanların kafaları güzelleşince Ahmet Abi de harekete geçiyor, mekânlarda kendini gösteriyor. “Her yaştan, her kesimden fotoğraf çektiren oluyor” diyor. “Eski usül çalışıyorum ama müşterilerim sadece yaşça büyük olanlar değil. Genelde sevgililer çok fotoğraf çektiriyor. Bende onlara resimlerini kalpli çerçevelerde veriyorum.”
SELFİE İLE REKABET
Çok severek kullandığı Polaroid makinesini bırakmak zorunda kalmış. “Masrafı çok oluyordu. Artık ona film bulmak da zor. Ben de küçük bir dijital makine aldım. Ama istediğim kalitede değil. Param olsa daha iyi bir makine almak isterim” diyerek çağa ayak uydurmaya çalıştığını söylüyor. Akıllı telefonlar ve özellikle “selfie çılgınlığıyla” birlikte işleri büyük oranda azalmış. Şimdi elinde bir dijital makine, sırtında yazıcısı ile masalar arasında geziniyor. İşi azalsa da halini hatırını soran, fotoğraf çektirmeyi düşünmese de gözü onu arayan çok sayıda insan var.
“Fotoğrafı insan hatıra olsun diye çektirir bence. Güzel bir gün yaşadığını hatırlamak, o gün hangi dostlarının yanında olduğunu görmek için mesela. Şimdi herkes önce bir ne yediğini çekiyor, sonra da kendini. Halbuki ben çekerken hem masayı, hem etrafı, hem de insanları aynı karede gösterebiliyorum. Fotoğrafı sadece çekene ait bir şey olmaktan çıkarıyorum” diyen Ahmet Abi’nin bir ücret tarifesi de yok. Ne verirseniz kabulü; elbette ekmek parası için orada ama “Parası çıkışmayan ya da vermek istemeyeni zorlamıyorum” diyecek kadar da alçak gönüllü.
MEYDANIN EMEKÇİSİ
Zaman zaman zor durumda kaldığı da olmuş. Bir keresinde fotoğrafını çektiği birisi kendisine silah çekmiş, “Nasıl fotoğrafımı çekersin” diye. Ya da korumalarla gezen bir başkası makinesini zorla elinden alarak önce Ahmet Abi’nin, sonra da birkaç korumasının fotoğrafını çekmiş. Meğer adam makine görünümlü silah olabilir diye düşünmüş! Yıllar içerisinde kimi zaman parasını vermeyen sarhoşlar çıksa da ekmeğini kazanmış.
Yolunuz Samatya’ya düştüğünde en azından bir selamı eksik etmezsiniz bu güzel insandan: “İşim zor. Soğukta, sıcakta saatlerce ayakta dikiliyorum. Gelirken neyse de, o yorgunlukla eve yürümek bazen çekilmez oluyor. Hele bir de o gün hiçbir şey kazanmadıysan. Sağ olsunlar burada çayımı, çorbamı veren birileri oluyor. Zaten bir haftasonu 40-50 lira ancak giriyor cebime.”