Bakan Müezzinoğlu'ya açık mektup
Şeyhmus GÖKALP
TTB Merkez Konsey Üyesi
“Doğru düşün, doğru konuş, doğru yap…”
Zerdüşt
Ülkenin yönetim sorumluluğunu 13 yıldır üstlenen AKP yöneticileri, son zamanlarda işledikleri her bir günahla, yaptıkları her bir adaletsizlikle, kapıldıkları güç sarhoşluğuyla, giderek daha kibirli bir hal alıyorlar. Her işledikleri yanlışın ülkeyi bir adım daha uçurumun kıyısına yakınlaştırdığını gördükleri halde, bu yanlışlarında ısrar etme hakkını kendilerinde görebiliyorlar. Öyle ki, Sayın Mehmet Müezzinoğlu yakın zaman önce Hürriyet gazetesine verdiği bir demecinde, adeta sağlık bakanı olduğunu, dahası bir hekim olduğunu unutmuşçasına ve1990’lı yıllardan kalma bir üslupla, “Sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerde hastane personelinin giriş çıkışında sorun yaşanmaması için 24 saat görevde kalma süresini bir haftaya çıkaracağız. Personel hastanede yatıp kalkacak, bir hafta kendi içinde nöbet sistemi uygulayacak, vardiyalı çalışacaklar” ve “Çözüm süreci boyunca devletin şefkat elini gördüler. İyi niyet suistimal edildi. Kudret elimizi cebimizden çıkardık. Operasyonlar yüzde 70-80 oranında başarıya ulaştı. Birkaç ay sonra başarı oranı yüzde 90’lara ulaşır.” diyebiliyor.
Sayın Müezzinoğlu, sağlıkçıların sokağa çıkma yasağı ilan edilen Sur, Nusaybin ve Cizre gibi yerlerde sağlık merkezlerine gidiş-gelişlerinde çeşitli sorunlar yaşadıklarını “itiraf” ediyor ve bu gidiş geliş sorunlarını gidermek için de sağlıkçıları haftalık olarak sağlık merkezlerinde tutma tedbirini alacaklarını belirtiyor.
Peki Sayın Bakan! Sağlık personelinizin ulaşamadığı sağlık merkezine hastaları nasıl ulaştıracaksınız? Vatandaşların sağlık hizmetlerine erişimini nasıl sağlayacaksınız?
Sokağa çıkma yasağının olacağı zaman dilimlerinde hastalanma/yaralanma şüphesi taşıyan vatandaşlarınızın, önceden hepsinin hastanelere yatışını yapmayı da düşünür müsünüz?
Sayın Müezzinoğlu! Hükümet olarak “Ceplerinize giren-çıkan ellerinize” diyeceğim bir şey yok. Ancak yaptığınız operasyonların başarı oranını söyleyip başarı kalemlerinden bahsetmemeniz beni çok üzdü doğrusu... Başarı kalemlerinizi söyleme şerefini bana bıraktığınız için teşekkür etmeliyim;
*Anneler, çocuklarının cenazelerini kendileri yıkamak zorunda kaldı. Kokmasın diye çocuklarının cesedini buzdolaplarında beklettiler. Dini vecibelerini ise operasyonlar bittikten sonra yerine getirebildiler.
*Gebeler, evlerde kendi imkanlarıyla doğum yaptı. Ve sokağa çıkma yasaklarının kaldırıldığının ertesi günü endometrit tanısı ile tedavi aldılar.
*Kronik böbrek yetmezliği olan hastalar günlerce diyalize giremedi.
*Sur, Nusaybin, Cizre, Silopi, ve diğer sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerde yere göğe sığdıramadığınız aile sağlığı birimleri hizmet veremedi.
*Çocuklar aşılanamadı.
*Çöpler günlerce toplanamadı.
*İnsanlar susuzluktan ölmemek için temiz olmayan sulardan içmek zorunda kaldı.
*Binlerce ev yıkıldı, on binlerce insan zorunlu olarak göç etmek zorunda kaldı.
Sayın Müezzinoğlu! Bence operasyonların başarı oranı konusunda mütevazılık gösteriyorsunuz; eğer daha büyük bir mefkureniz yoksa, operasyonlarınızın başarı oranı şimdiden yüzde 90’ları aşmış durumda. Niye mi?
*TİHV Dökümantasyon Merkezinin 12 Aralık 2015 tarihindeki bilgi notundaki verilerine göre, 16 Ağustos ile 11 Aralık 2015 tarihleri arasında, 7 ilde 2014 nüfus sayımına göre toplam 1 milyon 299 bin 61 kişinin yaşadığı 17 ilçede toplam 52 kez süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve bunlardan en uzunu 14 gün boyunca sürdürüldü.
*Susuzluktan dehidratasyona girip yaşamını kaybeden çocuk öyküleri dolaşıyor Nusaybin, Cizre ve Sur’da…
*Hastalar keskin nişancılara hedef olmamak ve hastaneye gidebilmek maksadıyla “beyaz bayrak”lar taşımak zorunda kaldı.
*Emniyetten yapılan çağrı üzerine yaralı almaya giderken ve yine mesafe olarak emniyete 50 metre yakında 112 ambulansının şoförü öldürüldü.
*Şimdiye kadar yüzlerce sivil vatandaşımız yaralandı ya da yaşamını yitirdi. Ki yaşamını yitirenlerin arasında 80 yaşında dedeler, 5 yaşında çocuklar, sağır dilsiz insanlar, 67 yaşında nineler, kucağında bebesiyle anneler, gelin ile kaynanalar vardı.
Bundan daha büyük başarı oranı ne olabilir ki?
Bir ülkede seçimle iş başına gelmek yani iktidar olmak, her yapmak istediğinin hakkın olduğu/olacağı anlamına gelmez. Siyaset etiği gereği; o iktidarın bir dahaki seçime kadar ülkeyi hakkaniyetle yönetme yükümlülüğü vardır.
Ülkenin yönetim sorumluğu da, toplumsal katmanlar arasında eşitlik ve adalet duygusunu büyüterek, toplumsal sorunlarda uygarlık tarihinden dersler çıkararak, felsefeyi, bilimi referans alarak ve demokrasinin çıtasını yükselterek çözüm bulmadır.
Fazla uzatmadan Sayın Bakan yine sizin sözünüzle bitireyim; “Sağlık, sağlık bakanlarına bırakılamayacak kadar önemli ve değerlidir.”