15 Mayıs Vicdani Retçiler Günü: Polen, Alper, Gauchito Gil
Vicdanı ret kişinin; politik, siyasi, felsefi, ahlaki, dini ya da herhangi bir nedenle zorunlu askerlik hizmetini reddetmesi demek en kaba tanımıyla.
Mehmet TARHAN
“Merhaba, ben Alper Sapan.
19 yasında bir anarşistim. Devletin adaletsizliğine, sömürüye ve zulme karşıyım. İnsanın insan öldürmesini, şiddeti ve devleti reddediyorum. Kimse için ölmeyecek, öldürmeyecek, kimsenin askeri olmayacağım. Savaşsız, ulussuz, sınırsız bir dünya için, özgürlük için vicdanımı dinliyor ve askerliği reddediyorum.
Militarizm yaşamlarımızı yok etmeden, biz militarizmi yok edelim.” (2014 Mayıs)
“Merhaba ismim Polen Ünlü.
20 yasında bir Türk genciyim. Sosyalist bir kadınım. Anti militarist değilim. İşçi sınıfı ve ezilenlerin haklı mücadelesini tüm yüreğimle desteklemekteyim. Kardeşlerimin, sevdiklerimin, devletin uygulamakta olduğu kirli savaşın bir parçası olmasını istemiyorum. Bu savaş sadece erkekleri değil kadınları da katletmektedir. Bu sebeple vicdanı reddimi açıklıyorum.” (2012 Mayıs)
Yeniden inşasına yardım için Kobanê’ye doğru yola çıkan gençler arasındaydı Alper ve Polen. 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta katledildiler 32 yoldaşlarıyla beraber. Savaşsız, ulussuz, sınırsız bir dünya düşüyle, ezilenlerin haklı mücadelesini desteklemek için yoldaydılar. Biri anarşist, diğeri sosyalist iki vicdanı retçi.
Vicdanı ret kişinin; politik, siyasi, felsefi, ahlaki, dini ya da herhangi bir nedenle zorunlu askerlik hizmetini yapmayı reddetmesi demek en kaba tanımıyla. Fakat vicdanı ret aynı zamanda, belki de daha çok egemenlerin kurduğu düzene katılmayı reddetmek, onun dışında bir yaşam inşa etmeye çalışmak demek. Mevzu sadece askere gidip gitmemekten öte yani. Silahlı savaşlar kadar işçi sınıfı ve ezilenlere karşı yürütülen savaşı da reddetmek. Kadınlara karşı yürütülen savaşı da reddetmek. Ve dahi doğaya.
Vicdanı retçi militarizmden sadece ordu ya da silahlı grupları anlamaz. Militarizm üniformalar ya da silahlardan çok, toplumsal yaşamda ve gündelik ilişkilerde vücut bulur. Bu yüzden aile, okul, işyeri demeden yaşamın her alanındaki ilişkileri sorgular; ayrımcılık, sömürü ve şiddete dayalı bu ilişkilere itiraz eder. Yerine yeni ve herkes için özgür bir yaşamı inşa edebilmek için önce kendi yaşamından başlar. Vicdanı ret deklarasyonu ise hem diğer insanlara bu yolda bir çağrı hem de kendi kendine verilmiş bir sözdür.
Kürdistan’da kentler yakılıp yıkılıyor. Tankların, topların, tüfeklerin namlusu Kürt halkına dönmüş durumda. Çoluk çocuk demeden yüzlercesi katlediliyor, yüz binlercesi yerinden yurdundan ediliyor. Kürdistan insansızlaştırılmaya çalışılıyor. Vicdanı retçiler ise o namlunun arkasındaki tetiği çekene sesleniyor: “Sen, bizzat sen çekiyorsun o tetiği. Kimin emir vermiş olduğu kadar önemli bu. Gerekçen ister emir kulluğu ister vatan hizmeti olsun. Sen, bizzat çekiyorsun o tetiği.” Ve daha fazlasına sesleniyor: “Sen, bizzat sen bu katliamları yapan ordunun parçasisin, aynı üniformayı giyiyor, bu katliamları planlayan, emreden ve uygulayanlara hizmet ediyorsun.”
En önemlisi belki de çevresine dönüp sesleniyor vicdanı retçi: “Sen, bizzat sen izin veriyorsun bu katliamlara, bu adaletsizliğe, bu sömürüye. Kimi zaman alkışlıyorsun, kimi zaman basını çeviriyorsun, kimi zaman görmezden geliyorsun. Bazen şikayet ediyorsun ama itiraz etmiyorsun. Kendi sorumluluğunu inkar edebilmek için kendini iradesizleştiriyorsun. Suçluluk hissinden korunmak için insan olmaktan uzaklaşıyorsun. Bizzat sen izin veriyor, bizzat sen insanlığı öldürüyorsun.”
Gauchito Gil 1840’larda Arjantin’de doğmuş bir sığır çobanı, Gaucho’dur. Zorla askere alınır ve Paraguay’a karşı savaşan ordudan firar eder. Gauchito Gil sadece bir sığır çobanıdır, asker değildir. Arandığı için yollara düşer ve ülkeyi gezmeye başlar. Zamanla insanlar onun ve bu reddedişi hakkında konuşmaya başlar. Savaş bittiğinde kasabasına döner ve oldukça ünlü biri olarak karşılanır. Arjantin İç Savaşı başladığında yeniden askere alınmak istenince yine kaçıp yollara düşer. Devlet kellesini istemektedir artık, 8 Ocak 1878’de bir albay tarafından yakalanır. Gauchito Gil der ki; “Eğer beni öldürürsen eve döndüğünde küçük çocuğunu ölüm döşeğinde bulacaksın ve gözlerinin önünde ölecek.” Albay umursamaz ve boğazını keserek öldürür. Evine döndüğünde gerçekten de çocuğunu ölüm döşeğinde bulur. Büyük bir pişmanlık ve korkuyla Gauchito Gil’den yardım ister ve dua eder. Ertesi gün çocuğu inanılmaz bir şekilde iyileşir. Bu hikaye halk tarafından bir mucize olarak kabul edilir ve Gauchito Gil yolcuların, kaçakların, yoksulların koruyucusu bir aziz olarak kabul edilir.
Gauchito Gil’in bahsettiği ölmekte olan çocuk belki de Albay’da insan olmaya dair kalmış son bağdı. Çocuğuna sevgisiydi belki onu hâlâ birazcık insan yapan. Çocuklar ki itaat etmeyi henüz bilmezler. Evet, onu asker olmaya zorlayan generallerin, politikacıların birçoğunun ismi hâlâ sokaklarda metro istasyonlarında yaşıyor Arjantin’de. Fakat Gauchito Gil kırmızı hac önünde mavi gömleği ile insanların evinde baş köşede duruyor, önündeki minik bardaktaki içki her gün değiştiriliyor.
Polen ve Alper’in ve yüzlerce, binlerce dostumuzun katledilmesinden sorumlu siyasetçilerin, şehirleri yerle bir etme emri veren generallerin isimleri belki bir süre caddelerde sokaklarda yaşayacak. Ama hiç kimse onları bir çay kokusunda anımsamayacak.