Chris Stephenson: İddianame mantığa ve Türkçeye aykırı
Akademisyen Chris Stephenson'un davası 23 Haziran'da İstanbul'da görülecek.
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Chris Stephenson, Bilgi Üniversitesi Matematik Bölümü Öğretim Görevlisi. Onun adını Barış için Akademisyenlerin “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attıkları gerekçesiyle gözaltına alınan Üç Akademisyen Esra Mungan, Kıvanç Ersoy ve Muzaffer Kaya ile dayanışma için gittiği Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde gözaltına alınmasından sonra daha sık duymaya başladık. Gözaltı gerekçesi olarak çantasındaki HDP Newroz davetiyeleri gösterildi. Hükümete yakın basının linç ve karalamaları sosyal paylaşım sitelerinde de sürdü. Hedef haline getirilen ve 23 Haziran’da Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde davası görülecek olan Stephenson ile hem dava sürecini anlamak hem de kendisini yakından tanımak için görüştük. Stephenson’un ağzından İstanbul’a gelmesiyle başlayan ve ardından devam eden akademisyenlik sürecini dinledik.
BİLGİSAYAR BİLİMLERİ BÖLÜMÜNÜ KURDU
Stephenson 1991’de İstanbul’a gelerek Türkçe öğrenmiş. Şöyle anlatıyor o süreci: “Ne yapsam diye kendime soruyordum. Kadıköy’de oturuyordum. Marmara Üniversitesinin Göztepe Kampüsünü ziyaret ettim. Bilgisayar mühendisliği bölümünü sordum. Orada bölüm başkanı ile görüştüm. Kendi bilgi alanımı anlattım. ‘Size bir faydam olur mu?’ diye sordum. Başkan Prof. Dr. Eralp Özil idi. Çok iyi bir insandı. Sanayi havalandırma sistemlerinde uzman bir makine mühendisi. Kasım ayında görüşmüştüm. ‘İki dersimiz boş, yarın başlayabilir misiniz?’ diye sordu. Böylece akademik hayatım başladı. Daha önce İngiltere’de yüksek lisans sırasında asistanlık yapmıştım. Fakat hoca olmamıştım. Burada hoca oldum.”
‘BİLGİ’DE KURDUĞUM BÖLÜMÜ KAPATTILAR’
“Marmara Üniversitesinde başladım, sonra bir sene Yeditepe Üniversitesinde çalıştım ve 1999’da Bilgi Üniversitesine geçtim. Ali Nesin beni işe aldı. Benim lisansım matematik. Yüksek lisansım yapay zeka. Akademik hayatta İngiltere’de de bilgisayarcı olarak çalışmıştım. Bilgi’de bir şansım oldu. Ali Nesin işe aldığında bilgisayar bölümü, matematik bölümünün bir parçasıydı. YÖK demiş ki, iki farklı bölüm yapacaksınız. Ali Nesin şöyle düşünmüştü: ‘İyi matematikçi olan matematiği, matematikçi olmayan ise bilgisayarı okutsun. Öğrencileri mahvetmeyelim.’ Böylece bilgisayar bilimleri bölümü inşa etme şansım oldu. Çok zevkli bir iş oldu. Türkiye’nin tek bilgisayar bilimleri bölümü oldu. Dünyada bu iş bilgisayar bilimi olarak biliniyor. Ama Türkiye’de hep bilgisayar mühendisliği olarak geçiyor. Tabii farklı bir müfredatla ve farklı bir ruhla bölüm inşa ettik. Bu bölümde çok iyi bir takım toplandı. Yaptığımız işi çok beğeniyorum. Öğrencilerimiz sahip çıktı. Fakat üniversiteyi alan yeni sahipler, bölümü beğenmediler. Ve bölümü kapattılar. Yeni öğrenci alımı yok. Daha önce kayıtlı olan öğrencilerin bölümü bitirmesini bekliyorlar.”
‘14 KELİMELİK BİR BİLDİRİ GÖRDÜNÜZ MÜ?’
Gözaltına alınma ve hedef gösterilme sürecini tekrar hatırlatıyoruz Stephenson’a. Gülerek, “14 kelimelik bir bildiri gördünüz mü?” diye soruyor. Ve ardından yaşananları yine gülerek anlatıyor: “Çantama daha önce koyduğum davetiyeler çantanın en dibindeydiler. Özel güvenlik arama yaptı. Özel güvenlik sadece ‘İçeri alınmayacak’ dedi. Birden polis çağırdı. Bağırmaya başladılar. Ve gözaltına alındım. Vatan Caddesi’nde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürüldüm. Orada bir gece kaldım. Ardından savcının önüne çıkarıldım. Sınır dışı edilme ihtimalim olduğu belirtildiği için nihai kararı beklemeden ailemle birlikte Londra’ya gittim. Orada 48 saat kaldıktan sonra haber geldi; nihai sınır dışı kararı verilmemiş. ‘Dönebilirsiniz’ denildi. Biz emin olmak için üç gün daha kaldık. Avukatlarla görüştüm. Avukatlar yine garanti veremiyorlardı. Sonrasında döndük ve buradayız.”
23 Haziran Perşembe günü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde saat 15.00’te görülecek davanın iddianamesi ile ilgili de “Ben bir suç işlemedim” diyen Stephenson şöyle devam ediyor: “Benim silahlı eylemle en ufak alakam yok. Desteklemiyorum. Dolayısıyla böyle bir şey mümkün değil. İddianame mantığa ve Türkçe diline de aykırı. Şöyle ki, iddianamede ‘Davetiye süsü verilmiş broşür’ yazıyor. Türkçe ana dilim değil. Broşür ne demek diye araştırdım. Türk Dil Kurumunun büyük sözlüğünde yer alıyor: Broşür, Fransızca’da kitapçık demek diye. Türkçede kitapçık var. Kitapçık ne demek? Küçük kitap. Kitap ne demek? Kitap da, birden fazla sayfası olan yazılı metindir. Dolayısıyla davetiye, kitapçık da olamaz, kitap da olamaz. Broşür de olamaz. Türkçeye aykırı bir iddianame. Burada propaganda yapmam için başka birine iletmem lazım. İletmedim ki. Dolayısıyla iddianame mantığa aykırı. Türk adaletine inancım var. İlk duruşmada beraat edeceğime inanıyorum.”
Dava için kamuoyuna ve akademisyenlere dayanışma çağrısında bulunan Stephenson, “Adalet, halkın önünde yapılırsa adalet olur. Halkın takip etmesi lazım” dedi.
İDDİANAMEYİ TELEVİZYONDAN ÖĞRENDİ
Hakkında açılan dava ile ilgili iddianameyi özel bir haber kanalının haberinden öğrenmesi meselesini sorduğumuz Chris Stephenson, yaşadığı bu haksız durumu için, “Uygun bir davranış değil. Bunun için bir soruşturma açılması lazım; ‘Bu nasıl oldu?’ diye. İddianameyle ilgili ilk haberi olacak olan sanıktır. Bu da normal bir yargılama süreci değil, bir linç süreci” dedi.
SABAH GAZETESiNE DAVA AÇTI
Hükümete yakın basının kendisini hedef alan ‘casusluk’ suçlamasına varan karalama ve linç haberlerini ve bunun sosyal medya üzerinde de devam ettirilmesini de yorumlayan Chris Stephenson, “Bu absürt bir şey. Tabii ki, her hangi bir devletin ya da hükümetin ajanı değilim. Hiçbiri bana uygun değil. Geçmişim de belli. Militan bir sendikacıydım İngiltere’de. Tarihim belli. Sabah gazetesine dava açtım. Önce yalan haber nedeniyle suç duyurusunda bulundum. Tekzip istedik. Yayımlanmadı. Şimdi de davalar açılmış durumda” ifadeleriyle yanıt verdi. Londra’ya gittiğinde yaşadıklarını haber olarak basına yansıdığı bilgisini de paylaştı.
‘TÜRKİYE GÜZEL OLABİLECEK BİR ÜLKE’
Chris Stephenson’dan, Türkiye’ye dair de neler düşündüğünü kısa da olsa anlatmasını istiyoruz: “Türkiye güzel olabilecek bir yer. Bir sürü güzel şey var. Bu güzel şeylerin önünde bir sürü engel oluşuyor. Hrant Dink’in cenaze töreninde yapılan yürüyüşte ifade edilen, Hristiyan, Müslüman ve farklı halklar birarada bu topraklarda yaşayabiliriz, hissi birileri tarafından boşa çıkartılıyor. O his ve istek var. Coğrafyası çok mükemmel. İnsan kültürü çok güzel. Sıcak ilişkiler var. Hep örnek veriyorum. Türkiyeli sana teklif etmeden yemek yiyemez. Bu da çok insani bir şey.”