20 Nisan 2024 04:53

Bayramdan sonra bant başında: Kazandığımız eriyip gitti, tatil bitsin istedik

"Ve artık tatilde harcadığımız paraları kazanmak için çalışma zamanı. Herkesin nefret ettiği, kiminin sendrom dediği o gün geldi. Bayram sonrası ilk iş günü."

Fotoğraf: Twenty20

Paylaş

Taylan POLAT
İstanbul

Bir Ramazan Bayramı daha bitti. Hiç bitmeyen bayram tatili yapmışlar sanki. 9 günlük tatilin her bir günü, milyonlarca işçi emekçi için zulümden öteye geçmemiştir diye düşünüyorum. En azından hem kendim için hem de çalıştığım fabrikada sohbet ettiğim işçi arkadaşlarım için durumun böyle olduğunu söyleyebilirim.

Bayram da 9 gün izinli olacağımızın haberi bir ay öncesinden fabrika yönetimi tarafından bildirildiğinden memleketim Adana'ya gitmek için bilet fiyatlarına bakmaya başladım. Bir ay önceden olmasına rağmen uçak biletine 3 bin 600 lira ödedim. Sonrasında yazlık elbise almak için evimin yakınındaki çok da pahalı olmayan sıradan bir mağazaya gittim. 4 tişört, 3 pantolon aldım bunlar için de 4 bin 500 lira kadar para harcadım. Yani daha tatil başlamadan 8 bin lira harcamış oldum. Her işçi gibi ben de bayramın aylık aldığımız güne denk gelmesinin mutluluğunu yaşıyordum ama uçak bileti, kıyafet, bayram harcamaları derken adım attığım her an müthiş şekilde param eksilince o mutluluk zamanla öfkeye dönüştü. Hani hayaller ve hayatlar derler ya, benim hesap da aynı öyle oldu işte. Yemekler ve mekanlar o kadar pahalı ki, tatil öncesi hayalini kurduğum birçok şeyi yapamadan tatilimi bitirdim ve İstanbul'a doğru yola çıktım.

Ve artık tatilde harcadığımız paraları kazanmak için çalışma zamanı. Herkesin nefret ettiği, kiminin sendrom dediği o gün geldi. Bayram sonrası ilk iş günü. Yine aynı saatte arkadaşımla beraber servis beklediğimiz durağa geldik. Bizim gibi gece vardiyasında çalışan işçiler için bayram tatili sonrası çalışmanın daha zor olduğunu konuşurken servis geldi. Servise binen herkes birbirinin geçmiş bayramını kutluyor, hâl hatır sorduktan sonra sıra o malum soruya geliyor “Bayramda ne yaptın?​” memleketine ya da tatile gidemeyen işçiler toplu taşıma araçlarının ücretsiz olmasını fırsat bildikleri için kimisi arkadaşıyla, kimisi ailesiyle İstanbul içinde gezmeye çıktığını söylüyor. Kimisi de otobüslerin kalabalıktan ötürü binilecek gibi olmadığını söyleyerek evlerine en yakın alışveriş merkezlerine gittiklerini anlatıyor.

"BÜTÜN AYLIĞI HARCADIM"

Servisimiz genelde gerek siyaset gerek ekonomik tartışmalardan dolayı yolculuğumuz çok sesli geçer. Yine o gürültülü servis yolculuğunu bitirip fabrikamıza geldik ve vardiyamızı teslim almak için bölümlerimize dağıldık. İşim gereği üretimde her makineyi gezmek benim görevim ve ben de bunu bana verilen bir nimet gibi arkadaşlarımla sohbet etme aracı olarak kullanmaya çalışıyorum. İşbaşı yaptıktan sonra beraber çalıştığım iki çocuklu bir arkadaşımla sohbet ediyorum. Fabrikada fırsat bulup yan yana gelen herkes bayramda ne yaptığını ya da ne yapamadığını konuştuğu için bizde de konu aynı. Beraber çalıştığım işçi arkadaşım, “Bir bayram tatilimiz var, onda da bütün aylığı harcadım” diyor. Tatil için ailesiyle beraber memleketine gittiğini, arabaya harcanan yakıtı da hesaba katınca kazandığı ücretten de fazlasını harcadığını anlatıyor.

"BARİ YEMEĞE PARA VERMEYELİM DİYE"

9 günlük bayram tatilinin maddi açıdan kendisini bayağı geriye attığını ve tatilin bitmesi için dua ettiğinden bahsederek, "Eşim ve çocuklarımla memleketime gittim, orada anamı, babamı doğru düzgün gezdiremedim. Bir yıldır tadı damağımda olan memleketimin meşhur yemeklerini bile yiyemeden geri döndük. Paranın nasıl eridiğini anlamadım ama son iki gün evden dışarıya çıkmadık. Anam halimden anladı da sağ olsun dönüşte yolda yemeğe para vermeyelim diye bize yolluk hazırladı da onları yiyerek geldik. Ben asgari ücretin üstünde para alırken bunları yaşıyorum, asgari ücret alan insanlar bayramı nasıl geçirmiştir kim bilir" diye ekliyor.

"İLK DEFA EMİNÖNÜ’YÜ GÖRENLER"

Fabrikamızda mülteci işçilerin sayısı da bir hayli fazla. Kimisinin çalışma izni var, kimisinin yok. Yani yasaları çiğneyerek hiç korkmadan kaçak işçi çalıştıran patron işçilere hem düşük ücret veriyor hem de sağlık sigortalarını yapmayarak üzerlerinden daha fazla para kazanıyor. Mülteci işçilerin hemen hemen hepsi gayet güzel Türkçe bildikleri için kolay sohbet edebiliyoruz. Savaşın ilk zamanlarında Şam'dan ülkemize kaçak yollarla gelen Suriyeli iki kuzen, henüz 20'li yaşlardalar. Esenyurt'un en yoksul semtlerinden biri olan Kıraç'ta bir apartmanın bodrum katında 6 kişi yaşıyorlar. İki kuzen bayramda ayrı takılmışlar. Birisi Eminönü tarafına gitmiş, diğeri ise Avcılar-Büyükçekmece sahillerinde zaman geçirmiş. Eminönü'ye giden işçi, yüzünde bir gülümsemeyle, heyecanlı bir şekilde Eminönü’yü anlatıyor. O anlattıkça ben de içten içe hem mutlu oluyorum hem öfkeleniyorum. Nasıl olur da 9 yıldır Türkiye'de yaşayan bir insan ilk defa vapura biner diye düşünüyorum. Televizyonlarda 17 yaşındaki liseli bir gencin ilk defa Eminönü'ye geldiğini, sadece kendisinin balık ekmek yiyebildiğini, anne ve babasınınsa evden getirdiği ekmek arası yiyecekleri yediklerini görmüştük. İşte liseli Türk genç ile Suriyeli genç işçinin yaşadığı yoksulluk ve sefalet aynı. Toplu taşıma ücretsiz olduğu için gidemediği yerlere gittiğini, ilk defa vapura bindiğini ama buna rağmen pahalılıktan dolayı tam anlamıyla bayram tatilini dolu dolu geçiremediğini, İstanbul dışına çıkmamasına rağmen sadece gezmeye ve yemeğe ortalama 7 bin lira harcadığını anlatıyor. Kuzeni ise 4 arkadaş dışarıya çıktıklarını, evlerine yakın alışveriş merkezinde ve sahillerde zaman geçirdiklerini, buna rağmen 4 bin lira harcadığını söylüyor.

"HAFTA SONU BİLE ÇALIŞMAK ZORUNDAYIM"

Bir Türkmen işçiyse bayramda inşaata günlük işe gittiğini söylüyor. Ailesinden uzakta, Esenyurt’ta arkadaşlarıyla kalan Türkmen işçi, hem Türkmenistan’daki ailesine para göndermek hem de kendi geçimini sağlamak zorunda olduğu için tatil yapma lüksünün olmadığını söylüyor. Hafta sonları da sık sık çeşitli günlük işlerde yevmiyeci olarak çalıştığını anlatan işçi, “Ne bayram tatili abi, hafta sonu bile çalışmak zorundayım” diye sitem ediyor. Bir de çalışma ve oturum izni olmayan yine patron tarafından en vahşi şekilde sömürülen genç bir Afgan işçi var üretimde. Normal zamanlarda olduğu gibi bayramda da yakalanma korkusuyla evden dışarıya çıkamamış. Sadece bir gün alışveriş merkezine gidip oyun oynadığını ve yemek yediğini anlatıyor.

"NEREYİ GEZDİĞİNDEN ÇOK NE HARCADIĞIN SORULUYOR"

Gece vardiyasında sabaha karşı kumanya tarzı kahvaltı veriliyor bize. Arkadaşlar oturdukları masadan başka masadaki arkadaşlara "Sen ne kadar harcadın?" diyerek laf atıyor. Artık bayram tatili gezip tozmak veya dinlenmekten çok, ne yaparsam daha az para harcarım düşüncesiyle geçen kabus dolu günlere evrilmiş gibi. Kimse gezip gördüğü yerleri anlatmıyor, herkes pahalılıktan şikayet ediyor. Mola yerinde bayramdaki kalabalığın nedeni olarak mültecileri gösteren iki işçinin sohbetine şahit oluyorum, birisi bayramın ikinci günü ailesiyle gezmeye çıkmaya yeltendiğini ama gelen otobüslerin dolu olduğunu görünce vazgeçtiğini anlatarak, “Otobüsteki herkes Suriyeliydi. Türkler o otobüslere binmez abi. Hepsini tipinden anladım” diyor. Otobüsteki herkesin Suriyeli olduğunu tek bakışla anlamasının imkansız olduğunu söylesem de, “Ben anlarım abi” diye karşılık veriyor.

"YAŞADIĞIMIZ İLÇEYİ GEZEMİYORUZ"

Yine kalabalıktan dolayı İstanbul'un merkezi diye tabir edilen yerlere gitmek yerine çocukları ile Avcılar sahilinde bulunan lunaparka gittiğini söyleyen matbaa işçisi arkadaşım "Çocuklarla toplam 5 oyun aletine bindik, sonra da yemek yedik. Sadece bunlara 4 bin liraya yakın paramız gitti. Şimdi bu bize bayram mı yoksa zulüm mü? Bayram tatili 9 gün değil mi? Sadece bir günde bu kadar para harcadık. Geriye kalan 8 günü dışarıda geçirmemiz mümkün mü kardeş? Başka ülkenin insanları ülke ülke gezerken biz kendi ilçelerimizi bile gezemiyoruz" diyor.

Artık sabah oluyor, hepimiz bayram tatilinde ekonomik açıdan perişan olmuş şekilde kara kara düşüncelerle servisimize biniyoruz ve evlerimize doğru yol alıyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Beyoğlu'nda inşaatın temeline düşen işçi yaralandı

SONRAKİ HABER

CHP'li Orhan Sarıbal: İthalat politikalarıyla yüksek et fiyatı sorunu çözülemez

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa