22 Haziran 2024 05:00

Zincirin bir halkası olmak - Hasan İzzettin Dinamo

Dinamo’nun yaşamı düşüncelerine uygun olarak geçti. Salt bir edebiyatçı olarak yaşamadı. O yüzden ki, hem yazdığı şiirler hem de mücadelesi nedeniyle sürgünler, hapisler, işkenceler karşıladı onu.

Fotoğraf: Gülsüm Cengiz'in arşivi

Paylaş

Gülsüm CENGİZ

Öğretmenliğimin beşinci yılıydı; Balıkesir’in Merkez Balıklı köyünde çalışıyordum. Düzenli olarak kitap aldığım Kitapçı Turgut’un vitrininde gördüm ilk kez Hasan İzzettin Dinamo’nun kitaplarını. Savaş ve Açlar’ı bir solukta okudum. Gerçekçi anlatımı, bakış açısı beni çok etkilemişti. 1971 yılı son yazında atandığım İstanbul’a gelir gelmez, Kutsal İsyan adlı 8 ciltlik serisini edinmek için Cağaloğlu’ya, May Yayınları’na gittim. O zamanlar devrimcilerin büyük bir tutkuyla okuduğu Tütün, Çimento gibi romanların basıldığı yayınevine girerken çok heyecanlıydım. Kutsal İsyan’ı almak istediğimi söyleyince, yazarının da orada olduğunu söylediler. Bir masanın başında oturuyordu. Bana oturmamı söyledi. Masanın önündeki koltuklardan birine çekinerek oturdum, ancak bir süre sonra çekingenliğim kayboldu. Çünkü o dev kitapların yazarı, güler yüzlü ve alçak gönüllüydü. Savaş ve Açlar’ı okuduğumu söyleyince sevindi. Okumak istediği kitabı aramak için yayınevine dek gelen bu genç öğretmene oldukça sıcak davrandı. Onunla öyle tanıştık. Yaşamının sonuna dek seyrek karşılaşmalarla da olsa, bu ölçüde sürüp gitti beni onurlandıran bu tanışıklık. Sonraları öğrendim yaşamına ilişkin gerçekleri. Bir emekçi çocuğu olarak dünyaya gelen, 17 yaşına dek yetimler yurdunda kalan ve parasız yatılı Sivas İlköğretmen Okulunda okuyup öğretmen olan Hasan İzzettin Dinamo için yaşam hiç kolay olmamıştı. Çünkü o, içinden çıktığı halktan, emekçilerden yana yapmıştı seçimini. “Sekiz yıl şairlik yaptığım yeter / Proleter / olmayanlara. / Göğsümün altındaki yara / Bundan sonra / Yalnız sizin için sızlayacak / Ey her gün ademe kucak kucak / Atılan sefalet çiçekleri” dizelerinde söylediği gibi...

Dinamo’nun yaşamı da düşüncelerine uygun olarak geçti. Salt bir edebiyatçı olarak yaşamadı. O dönemin politik mücadelesini yürüten Türkiye Komünist Partisinin etkin üyelerinden biriydi. O yüzden ki, hem yazdığı şiirler, hem de siyasi tercihi ve mücadelesi nedeniyle sürgünler, hapisler, işkenceler, işten atmalar, yokluğa, yoksulluğa mahkum etmeler karşıladı onu. Belki de ülkemizde hiç kimse onun çektiği acıyı, sefaleti, sıkıntıyı çekmedi; onun karşılaştığı saldırılarla yüz yüze gelmedi. Onun Menekşe’deki gecekondusundan söz edilir hep. Kim tuttu hesabını, bu gecekonduyu kaç kez polisin, çevredeki faşistlerin bastığını? Tavuklarını, köpeğini zehirlediklerini, bahçeciğine ektiği sebzeleri yolduklarını, roman müsveddelerinin çalınıp yok edildiğini. Kaçak yaşadığı günlerde dirilerden kaçıp Karacaahmet Mezarlığında ölülerin arasında saklanmak zorunda kaldığını. Dinamo o günlerin izlerini taşıyan bir şiirinde “Yaşamak yiğitlikti” der. Gerçekten Dinamo cesaretle ve yiğitçe göğüsledi bu saldırıları. 

1976’da, 51 yıllık aradan sonra, DİSK’in öncülüğünde ilk büyük kitlesel 1 Mayıs kutlaması İstanbul'da Taksim Meydanı’nda on binlerce işçinin emekçinin katılımıyla gerçekleşti. Türkiye Yazarlar Sendikası da DİSK kortejindeki yerini almıştı. En önde yıllardır hapisler, sürgünler, baskılar, acılar yaşamış, yaş almış yazarlar ak saçlarıyla birer onur anıtı gibi yürüyorlardı. En ön sırada daha önceden yüz yüze tanıştığımız Hasan İzzettin Dinamo, ailece görüştüğümüz Rasih Nuri İleri ve Mehmet Başaran, Cevdet Kudret, Müştak Erenus, Zihni Anadol, Şükran Kurdakul, Leyla Erbil, Yaşar Kemal, Aziz Nesin yan yanaydılar. Ataol Behramoğlu, Nihat Behram, Osman Şahin, Adnan Özyalçıner, Sennur Sezer ve bunca yılın özlemiyle gelip yürüyen pek çok şair ve yazar da oradaydı. 

1976 yılı sona ermeden onunla bir kez daha karşılaştık. DİSK’in öncülüğünde başlatılan DGM’ye karşı direnişi ülkedeki bütün işçiler, emekçiler, eğitimciler, bilim insanları, sanatçılar destekliyorlar; destek ve dayanışmalarını farklı biçimlerde gösteriyorlardı. DGM’ye karşı direnişe destek olmak isteyen ressamların verdiği tablolarla bir sergi düzenlenmişti. TÖB-DER yönetim kurulu üyesi olduğum için bu serginin açılışına davetliydim. Sergide Hasan İzzettin Dinamo ile de karşılaştım. O günden elimde, okul müdürümün dayanışma için satın alıp bana armağan ettiği Fethi Kayaalp baskı resminin yanı sıra Dinamo’yla ve diğer dostlarla görüntülendiğimiz bir fotoğraf kaldı.

Türkiye Barış Derneği, 1 Eylül 1977 Dünya Barış Günü için Harbiye Açık Hava Tiyatrosunda bir şenlik düzenlemişti. 8 bin kişinin katılımıyla düzenlenen şenlik birçok etkinliği içeriyordu. Karikatürcüler Derneği iş birliğiyle Harbiye Şehir Tiyatrosu fuayesinde açılan karikatür sergisi ve dayanışma için karikatür çizimi ve kitap imza etkinlikleri bunlardan bazılarıydı. İşte orada, Harbiye Şehir Tiyatrosunun fuayesinde bir kez daha karşılaştık Dinamo ile. Bir masanın başında kitaplarını imzalıyordu. Coşkulu kalabalıktan ve gördüğü ilgiden hoşnuttu. Yeni çıkan Kavga Şiirleri adlı kitabını alıp yanına giderek büyük bir heyecanla imzalattım ona. Kitaptaki şiirler, faşizme karşı hıncını, öfkesini ifade eden, son dizelerinde de olsa umut ve direnci duyumsatan, güzel günlerin geleceğine olan inancı dile getiren dirençli şiirlerdir. Hasan İzzettin Dinamo’nun belleğimdeki son resmi, 12 Eylül sonrasına ait. Şimdi tam anımsayamadığım bir hak ihlali nedeniyle Cağaloğlu’da yapılan bir toplantıya Hasan Hüseyin Yalvaç ile birlikte gelmişti. Ak saçlarının çevrelediği yüzünde belirgin bir hüzün, mavi gözlerinde acı vardı. O gün, çektiği onca acıya, baskı ve kovuşturmaya karşın oraya geldiği için büyük bir saygı duydum ona.

Hasan İzzettin Dinamo sürekli yazarak, üreterek karşı durdu baskıya, sistemin dayatmalarına. 20 Haziran 1989’da yaşamını yitirdiğinde bize sayısı 40’ı bulan kitaplarını bıraktı. Şenlikköy’de mezarının başındaki anma etkinliği bana onun yaşadıklarını derinden duyumsattı ve bu duyumsama üçüncü şiir kitabım Mayıs’ta Üzgün Gönlüm’de yer alan Dinamo’nun Mezarının Başında adlı şiire dönüştü. Anma toplantılarından birinde, Dinamo’nun yaşamının son yıllarında ürkek bir insan olduğundan söz edildi. O bütün bu baskı ve saldırılara karşı belki refleks olarak ürkek bir insan olmuştu; ama hiçbir şiirinde ya da kitabında korkuya ve yılgınlığa yer vermedi. İnsanlık tarihinin başından beri sürüp giden mücadele zincirinde, kendisini gelecek kuşaklara bağlayan halkayı koparmadı. Şimdi sıra bizde. Bugünün sanatçı ve aydınlarında. Emekçi halka yöneltilen baskı, sömürü ve saldırılara karşı yapıtlarımızla ve örgütlü mücadele içinde yerimizi alarak zincirin halkasını koparmamak; insanı, yaşamı savunmak için... Tıpkı Hasan İzzettin Dinamo'nun Özgürlük Türküsü şiirinde söylediği gibi:
“Durun hele:
Bir matara suyumuz daha var içecek
Alnı gelincik çelengiyle süslü
Kutsal özgürlük yiğitleri, 
Sarsarak bir kez daha göğü yeri
Tank-tank, top-top, mermi-mermi
Türkü söylemek günü geldi.
Göğsümüzün altında çarptıkça yüreğimiz
Savunacağız biz
Güneşi, havayı, suyu ve insanı.”

ÖNCEKİ HABER

Her pul bir tarih anlatır

SONRAKİ HABER

Özak Tekstil raporu: “Yaşananlar Levi’s’ın ‘etik marka’ iddiasını yok etti”

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa