Şekeriniz bittiyse Don Kişot’un kapısını çalın
Yeldeğirmeni’ndeki boş bir inşaat, sanat, bilim ve dayanışma merkezi oldu. Mahallelilerin Don Kişot Dayanışma Evi dedikleri binanın harcı el birliğiyle karıldı, semtin hizmetine sunuldu.
Sinan ARAMAN
İstanbul
Bir roman kahramanı olan Don Kişot’un adı, bu günlerde en çok Kadıköy Yeldeğirmeni’ndeki Dayanışma Evi’ne yakışıyor. Çünkü, Dayanışma Evi’nde yüzlerce Don Kişot emeğini, yüreğini, birikimlerini karşılıksız olarak ortaya koyuyor, yel değirmenlerini halkın hizmetine sunuyor.
Gezi direnişiyle birlikte ortaya çıkan Yeldeğirmeni Dayanışması, etkinliklerini kimi zaman parklarda, kimi zaman kaldırımlarda, kimi zaman da evlerde gerçekleştiriyor. Şimdi bu etkinlik alanlarına bir yenisi daha eklendi. Yıllardır kaba inşaat olarak boşta duran, bir çöp ve moloz yığını halinde bulunan 4 katlı bir bina, artık Don Kişot Dayanışma Evi adıyla bir ayı aşkındır mahallenin komün alanı oldu.
İŞGALDEN İNŞAYA
Yeldeğirmeni Dayanışması, ortak kullanım alanı olarak hizmete açtığı bu evi şöyle tarif ediyor: “Birkaç aydır hummalı bir çalışmanın içerisindeyiz. Mahalleevi, dayanışmaevi, işgalevi, ev, squat, Don Kişot… Bütün bu isimler ve daha fazlası Yeldeğirmeni’ne gelen her yeni insanla, fikirle, güzelleşen, çiçekleşen ortak bir alanı işaret ediyor. Mahallede bulunan ve uzun yıllardır kullanılmayan, çürümeye terkedilmiş bu binayı işgal ettik ve şimdi hep birlikte inşa etmeye çalışıyoruz.”
Dayanışma evini kuranlar, bir harabeyi kültür, sanat, bilim ve bir dayanışma yuvası olarak mahalleye kazandırmış durumda. Dayanışmaya ve Don Kişot Evi’ne emek verenlerin heyecan ve duyguları hemen herkesin yüz ifadelerinden, bakışlarından, mimiklerinden anlaşılıyor. Şimdilik soğuktan yeterince yalıtılmamış olsa da, bu sıcak ortamda herkes fikirlerini, yeteneklerini ve emeğini ortaya koyabiliyor. Seminerler, toplantılar, sohbetler ve kolektif üretim atölyeleriyle yapı giderek yükseliyor.
Dayanışma üyeleri, herkesin katılımına ve katkısına açık olan bu yapıyla yapmak istediklerini de şöyle tarif ediyor: “Bu bina artık sürekli dolaştığınız sokağın bir parçası ve herkese ait bir binadır! Özgürlüklerin alanıdır. Hangi kültürden, dilden, dinden, mezhepten, cinsiyetten ve sosyal statüden olursa olsun, kendini ifade edebileceği bir alandır. Ekonomik yönüyle alternatif ekonomi kurulmaya çalışılacak, sosyal yönüyle de ‘Başka bir dünya mümkün’ sözünün arabulucusu olmaya çalışacaktır. Çocuklarımızın derslerine yardım eden abi/ablaların olduğu, hep birlikte film izlediğimiz, kahvaltı yaptığımız, ortak sofralar kurduğumuz bir dünya.”
‘MAHALLEMİZ BİZİM OLSUN DİYE’
Dayanışma üyeleri, mahallede evi henüz ziyaret etmemiş komşularına şöyle sesleniyor: “Hani laf açıldığında ‘Nerede o eski günler’ diyoruz ya; ‘O eski günleri’ bulmaya ve bulduklarımızı paylaşmaya gelin. Evden çıkıp yürüdüğümüz sokağımız, caddemiz; tanış olduğumuz, selamlaştığımız ahbaplarla dolu bir cadde olsun. Şekerimiz, kahvemiz bittiğinde kapısını çalacağımız; ‘Bizde bitmiş, sizde var mı?’ diye sorabileceğimiz komşularımız olsun. Tanışıklığımız sürsün, sürdükçe sohbetlerimiz artsın. Sorunlarımızı, dertlerimizi bölüşelim ki çözülsün. Sohbetlerimizi, sevinçlerimizi bölüşelim ki büyüsün. Bir parkımız olsun mesela, çocuklarımız güvenle çıksın sokağa. Ağaçlarımız olsun, gölgesinde soluklanıp tavşan kanı çaylar içelim. Ortak bir sesimiz, sözümüz olsun. Değiştirme gücümüz olsun. Gelin, tanışalım, konuşalım, paylaşalım. Mahallemiz bizim olsun.”
BİRLİKTE İNŞA EDİLEN DON KİŞOT
Gelelim, boş bir inşaatı böylesi sıcak ve üretken bir yapıya dönüştüren işin hikayesine. Bina 20 yıla yakındır moloz yığını ve çöplerle çürümeye terkedilmiş bir vaziyetteymiş. Binayı inşa eden müteahhit binayı farklı beş kişiye pazarlamış ve ortadan kaybolmuş. Sahipleri henüz netleşmediği için bina inşaat haliyle tarihi binaların olduğu Yeldeğirmeni’nde boş bir halde ortada duruyormuş. “Tam 5 kamyon hafriyat çıkarttık” diyor Dayanışma üyeleri binayı kamusallaştırmaya karar verip de, işe koyulduklarında ve istekle herkes kendinden bir parça ortaya koymuş. Resimleriyle duvarları süsleyenler, ev yemekleriyle çalışanlara destek sunan mahalleli kadınlar, fazla eşyalarını binaya taşıyan insanlar, çevre dostu bir enerji üretim sistemini binaya kazandırmak isteyen genç elektroniksenyenler ve doğayla barışık bir döngü oluşturmak için yeşil çatı projesini evde oluşturmak isteyen genç mimarlar... Daha şimdiden binanın farklı bölümlerinde çok sayıda atölye çalışması başladı bile. Geçtiğimiz yaz ve sonbahar aylarında Yeldeğirmeni Dayanışma Parkı’nda yapılan sinema gösterimleri, konserler, söyleşiler şimdilerde Don Kişot Dayanışma Evi’ne taşınmış durumda.
YUNANİSTAN’DAKİ İŞGAL EVLERİ
Don Kişot Dayanışma Evi’nin etkinliklerinden biri de Yunanistan’dan Haris ve Nano’nun konuk olduğu söyleşi oldu. Söyleşide, Yunanistan’daki ekonomik kriz sonrası işgal ve halk hareketleri deneyimleri paylaşıldı. Yunanistan’daki ev işgallerinin başlangıçta birkaç yerde otonomcular tarafından oluşturulduğunu, sonrasında ise sosyalistler, çevreciler gibi farklı siyasal kesimlerden de destek görerek, evsizler ve yoksulların ve mahallede yaşayan insanların katılımıyla bütün ülkeye yayıldığını belirttiler. Evlerde herkesin sanatını icra edebildiğini, ortak çalışma grupları oluşturduklarını, gönüllülerin katkısıyla ihtiyacı olanların gıdadan, ecza depolarına varıncaya dek ihtiyaçlarını giderebildikleri paylaşım ortamlarının sağlandığını aktaran Haris ve Nano, bu evlerin Yunan halkı için giderek alternatif yaşam biçimleri sunmaya başladığını söyledi. Türkiyeli katılımcılar ise Nano ve Haris’e Gezi ve Yeldeğirmeni mahalle deneyimlerini aktardı.
KAFA AÇAN CUMARTESİLER
Don Kişot Dayanışma Evi’nde çok sayıda etkinlik gerçekleşiyor. Erasmus öğrencilerinin sorunlarından, mahallelinin sorunlarına ve ülke gündemine kadar çok sayıda konu tartışmaya açılıyor. Örneğin, Fanzin Komisyonu, Yel değirmeni Postası’nın ilk sayısını çıkartıp mahalleye dağıttı. Sinema gösterimlerinden, fotoğrafçılığa, tiyatro oyunlarından, mahallenin gençlerine yönelik ders hazırlıklarına, tasarım ve bilgisayar programlarının kullanımından, sanat atölyelerine kadar çok şey örgütleniyor. Bu faaliyetler içinde en dikkat çekenlerden birisi de iki haftada bir düzenlenen “Kafa Açan Cumartesiler.” Alternatifin içinde alternatifi tartışmak/kovalamak” diye yola çıkan etkinliğin konuları arasında alternatif medya, alternatif ekonomi, alternatif eğitim, alternatif enerji, alternatif üretim, alternatif mimari gibi gündemler var. Her oturumun konukları o alanda çalışan kişiler.
‘KONTROLSÜZLÜK EKOLOJİK YIKIMA SÜRÜKLÜYOR’
Kafa Açan Cumartesiler etkinliğinin ilki geçtiğimiz hafta oldukça yoğun bir katılımla gerçekleşti. Konuklardan biri Küresel Eylem Grubundan Nuran Yüce’ydi. Filipinler’de meydana gelen Haiyan tayfununda on binin üzerinde kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatarak konuşmasına başlayan Yüce, son yıllarda benzeri olayların arttığına dikkat çekerek, bunların “doğal felaketler” olmadığını söyledi. Veriler üzerinden iklim değişikleri ve küresel ısınmanın gezegendeki yaşamı yok edecek düzeylere vardığına işaret eden Yüce, kâr ve rekabet hırsıyla hareket eden uluslararası şirketlerin ve onların destekçisi hükümetlerin sorumluluktan kaçındığını vurguladı. Bu konuda daha fazla örgütlenmeye ihtiyaç olduğunu ifade eden Yüce, aksi takdirde kontrol altında olmayan bir ekonomik sistemin dünyayı hızla ekolojik yıkıma sürükleyeceğini belirtti. Türkiye hükümetinin bu konudaki tutumunun HES’ler ve nükleer enerji girişimleri eşliğinde “Ben de bütün sanayileşen ülkeler gibi çevreyi kirletme hakkımı sonuna kadar kullanacağım” şeklinde olduğuna dikkat çeken Yüce, kısa vadede çözüm yönteminin temiz enerji kaynakları olduğunu belirtti. Çevreyi kirleten sanayilerin özel sektörün insafına bırakılamayacağını dile getiren Yüce, bu alanların mutlaka kamusal üretim alanları olarak denetim altına alınması gerektiğini ifade etti.