Aydın Çubukçu, Taraf'ta HDP'yi anlattı
EMEP GYK Üyesi Aydın Çubukçu, Taraf’ın HDP ile ilgili sorularını yanıtladı.
Emek Partisi (EMEP) GYK Üyesi Aydın Çubukçu, Taraf Gazetesi’nin Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile ilgili sorularını yanıtladı. Çubukçu’nun yanıtlarından öne çıkan noktalar şöyle:
- HDP'nin ne olması gerektiği ile şu andaki durumu arasında bir açı farkı var. Kuruluş tartışmaları sırasında çatı partisi fikri hâkimdi. Hatta başlangıçta sosyalistlerin birliği olarak düşünülmüştü. Ancak esas olarak Türkiye'deki bütün muhalif dinamikleri, çeşitli sosyal grupları, etnik grupları, inanç gruplarını birleştiren, bu grupların ortak muhalefetini örgütleyen bir oluşum, cephe gibi düşünülüyordu. Türkiye'de siyasal iktidarla, düzenle sorunu olanları birleştiren, onların siyasal taleplerini gerçekleştirmek uğruna mücadele eden bir birlik. Bunun parti olarak evrilmesi ise “seçimlere nasıl gireceğiz” sorusuyla gündeme geldi. Bundan sonraki tartışmalar, yalnızca bir seçim partisi mi olacağını yoksa kalıcı bir partiye mi dönüşeceğini belirleyecek.
- ÖDP deneyi Türkiye'de solu birleştirmek idealinin temellerinin olmadığını gösterdi. Aksine böyle bir birlik içinde yer alan siyasi gruplar, kendi hâkimiyetini nasıl gerçekleştireceği üzerinden hesaplar yaparak diğeriyle ilişkiye giriyor. HDK'yi bu yüzden solun birliği olarak tanımlamaktan ben şahsen kaçındım.
- HDP’de yer alan herkes sosyalist değil. Belki solcu olarak tanımlıyorlar kendilerini ama sosyalizm nedir dediğiniz zaman zaten sosyalistler arasında da farklı görüşler var.
- HDP'nin Türkiyelileşme meselesi, BDP’nin, Kürt siyasal hareketinin bir tercihi. Böyle bir şeyi isteyebilirler ama HDP'den bu olur mu, buna uygun bir araç mıdır, deneyerek göreceğiz. Öcalan da bunu istiyordu. Ama şöyle bir gerçek var ki, Kürt siyasal hareketi, Kürt siyasal hareketidir. Türkiyelileşme, programıyla, amaçlarıyla, mücadele tarzıyla her şeyin değişmesi anlamına gelir. Bu araçla, (HDP ile) olabilecek bir şey gibi görünmüyor. Böyle bir hedefleri olabilir. Ben de bu fikri paylaşıyorum. Sonuç olarak HDP'de yapılan şey bir denemedir. Henüz hedefleri konusunda bir netliğin ortaya çıktığını, buna uygun bir programın ortaya çıktığını, iç mekanizmanın kurulduğunu söylemek mümkün değil.
- Biz Emek Partisi olarak HDP’yi bir cephe örgütü, seçim gibi konjonktürel durumlarda yararlı işlevi olabilecek bir parti olarak görüyoruz. Ama bir “Türkiye partisi”, “yepyeni bir sosyalist parti” gibi görüşlere yakın değiliz. HDP'nin dönemsel bir geniş cephe örgütü olarak algılanması gerek.
- İçinden geçmekte olduğumuz müzakere süreci, pek çok aracın devreye girmesini gerektiren karmaşık bir yapı. Örneğin Barzani bu sürecin bir elemanı olarak geldi. Çünkü bölgesel bir sorunla karşı karşıyayız. Herkesin bir planı, herkesin ayrı bir projesi var. Bunların kesiştiği noktalar önemli. Herkesin kesişme alanını temsil eden bir organ olarak HDP’ yi yorumlayabiliriz.
- HDP’nin herhangi bir sosyalist parti gibi katı bir programı olamaz. Taktiği de, söylemi de öyle olamaz. İster istemez pragmatik, esnek, her olanağı değerlendirmeye açık bir parti olacak. Örneğin AB'ye temelden, ilkesel olarak karşı bir parti, HDP’yi buna göre şekillendiremez. “Tamam, siz istediğiniz gibi yapın, ben kendi partimle muhalefetimi yaparım” der.
- Sosyalizm hedefine ulaşmak için Türkiye'nin bir demokratikleşme sürecinden geçmesi, işçi sınıfı başta olmak üzere emekçilerin demokrasi mücadelesi içerisinde kendilerini eğitmeleri, kendi kendilerini yönetmeyi öğrenmeleri gerekir. Bu olmadan, demokrasi okulundan geçmeden işçi sınıfı kendi iktidarını kuramaz, yürütemez.
- Abdullah Öcalan’ın öne sürdüğü demokratik konfederalizm ile sosyalizmin ne alakası var tartışmasına girmedik. Biraz ertelenmiş bir konu. Öcalan, entelektüel kapasitesi, dünyaya bakışı bakımından Ortadoğu’daki en önemli önderlerden biri. Fakat bunun sosyalizm olmadığını sosyalistler biliyorlar. “Sosyalizm çöktü” fikri üzerine “Öcalancılık”, “Apoizm” gibi bir şey inşa etti. Şüphesiz buna bizim köklü eleştirilerimiz vardır. Bunun sosyalizm olmadığını ve kapitalizm içerisinde çözümden öteye bir şey ifade etmediğini herhalde tartışacağız. Ama şu an zamanı değil."
- HDP’nin yeri ayrı. Yani sosyalizm hedefli mücadele açısından değil doğrudan doğruya demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirmek gerekir. Nasıl demokrasi mücadelesi işçi sınıfını eğitir diye düşünüyorsak bu mücadele de partimizi eğitecektir. Dünya çok değişti ama değişmeyen özel mülkiyet olduğu sürece özgürlük ve adalet olmaz. Bu açık bir şey. Bütün insanlık tecrübesi bunu gösteriyor. Tarihin çok derinlerinde bile, nerede özel mülkiyet ve iktidar birleşmiş ise orada adalet ve özgürlük yoktur. İşçi sınıfının bugünkü durumu nedir diye sorarsanız işçi sınıfı, Marx’tan bu yana değişmemiştir, mülk sahibi değildir. Evi olması, buzdolabı olması, arabası olması önemli değil. Çünkü bunlar mülk değil. Üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmayan bir sınıf vardır. Üstelik bu sınıfın çeperi genişlemektedir.
- Latin Amerika’da benzeri cephe deneyimleri var. Hatta iktidara da gelebildiler onlar doğrudan doğruya seçimle, iktidarı ele geçirme, belli bir hegemonya kurabilme amacına yönelik olarak yapıyorlardı ve seçimden sonra işi bitiyordu. Burada ise biraz onu aşan hayaller var. Yani bundan sonra bütün mücadeleyi götürebilecek yeni bir Türkiye yaratabilecek bir parti olarak HDP’yi düşünen arkadaşlarımız var. Ama ben o nokta değilim.
- HDP’de şu anda bölünmeye yol açabilecek ciddi tartışmalar yok. Bu tartışmaların sonucu bölünmeye gider diyebileceğimiz tartışmalar da yok. Ama dediğiniz gibi bu işin tabiatında vardır. Süreç ilerledikçe ve bu siyasal hareket sosyal bir güç haline gelmeye başladığında orada böyle tartışmalar başlayacaktır. Siyasal çatışma alanları sert virajlardır, seçim de bunlardan biri. Önümüzdeki yerel seçimler birdenbire pek çok şeyi değiştirebilir. Diyelim ki HDP’nin göstereceği aday İstanbul’da yüzde 20’ye yaklaşan bir oy alırsa ama buna karşılık Kürt illerinde belediyeler kaybedilirse her şey sil baştan düşünülür.