İsmail Beşikçi'nin şapkasından Pınar Selek'in Paltosundan çıktık
Toplulukta tartıştığımız birçok konu ister istemez gündemle alakalı oluyor. Derslerde de aynı şekilde. Kentleşmeden bahsederken en canlı örneğimiz yine okuldan geçen yol oluyor mesela
Ekinsu Devrim DANIŞ
ODTÜ
‘Kent’ ana başlıklı Sosyoloji Günleri yaklaşırken; ODTÜ’yü, toplumu, gençliği ilgilendiren her olaya sözünü sakınmadan söyleyen Sosyoloji Topluluğu’yla, gündeme, sosyolojiye, topluluğa dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Tanışma toplantıları en kalabalık ve en keyifli geçen topluluklardan birisiniz. Öncelikle bize topluluğu tanıtır mısınız?
Nihan Karagül: Sosyoloji öğrencilerinin akademik takvim dışında bir araya gelerek alternatif okumalar gerçekleştirdiği, amfiler dışında da tartışma yürüttüğü bir oluşum diyebilirim. Etkinliklere katılım ve kitlesellik bizim emeğimizle paralel. Diğer bölümlerde bulunan öğrencilere de açık. Kısacası ilgisi olanların kendilerini ifade edebileceği herkese açık bir topluluk.
DERSLERDE DE TOPLULUKTA DA GÜNDEMİ TARTIŞIYORUZ
Gerçekleştirdiğiniz etkinliklere bakılınca gündemin nabzını tuttuğunuzu görüyoruz. Topluluk kendini bu noktada nasıl konumlandırıyor?
Gülper Kıraç: Toplulukta tartıştığımız birçok konu ister istemez gündemle alakalı oluyor. Derslerde de aynı şekilde. Kentleşmeden bahsederken en canlı örneğimiz yine okuldan geçen yol oluyor mesela. Gündeme paralel olarak birçok etkinlik gerçekleştiriyoruz. Onun dışında kamusal alanda başörtüsü yasağı tartışılırken; ‘Kamusal alan kimin alanı’ başlıklı bir etkinlik gerçekleştirmiştik. Katılımcılar Ayhan Bilgen ve Hidayet Şefkatli Tuksal’dı. Mesela sol örgütlerin o dönem aklına böyle bir etkinlik yapmak gelmemişti ya da hassas bir dönem olduğu için herkese açık bir tartışma platformu yaratmaktan çekindiler.
Nihan Karagül: Sosyoloji Topluluğu olarak gündemde bir olay patlak verdiğinde, ezilenden yana hassasiyetimizden kaynaklı kolaylıkla bir araya gelip etkinlikse etkinlik, eylemse eylem yapabiliyoruz.
KOYDUĞUMUZ ETKİNLİKLER POLİTİKAYA DEĞİNİYOR
6 Kasım öncesi 2 gün boyunca öğrenci topluluklarının başını çektiği YÖK karşıtı protesto etkinlikleri gerçekleşti. Aslında ilk defa bir 6 Kasım’da siyasetler değil de öğrenci toplulukları inisiyatif alarak rantın yoluna, YÖK’e karşı bir protesto eylemi gerçekleştirdi. Bu etkinliklere sosyoloji topluluğu neden ve nasıl destek oldu?
Nihan Karagül: Toplulukların gerçekleştirdiği ilk politik eylemlilik diyemeyiz aslında. Politik göreceli bir kavram. Koyduğumuz etkinlikler işin bir tarafından politikaya değiniyor elbet. Ama 6 Kasım siyasi derinliği fazla olan bir gündem. Biz de hiçbir şekilde politik izolasyon değil ama tersine sık sık politikaya değinen ve ucu ona bağlanan etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Paneller, film gösterimlerimiz, okuma gruplarımız olsun bu dediğimi destekler nitelikte etkinliklerdi. YÖK 80 sonrası üniversitelerdeki siyasi bakışı yontma ve baskı aracı olduğundan, olabildiğince eylemliliklere katkı sunmaya çalıştık. Bölümden iki hocamızı çağırdığımız kent hakkı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
AKADEMİSYENLERLE ÖĞRENCİLER ARASINDA ORTAK PLATFORM KURDUK
AKADEMİYİ, bölümü topluluğa katabiliyor musunuz. Bugün sosyoloji öğrencilerinin bölümde tartıştıklarını topluluk yansıtıyor mu, bu tartışmalara katılım yeterli mi?
Gülper Kıraç: Katılım konusunda bazı zamanlar sıkıntı yaşayabiliyoruz ama etkinliklerdeki tartışmalar genelde verimli geçiyor. Mesela müfredatta sürekli batı sosyolojisinin olmasından ve Türkiye, Ortadoğu sosyologlarının eksikliğinden yakınırdık. Bunun için okumalar yapmıştık. Tabi akademisyenlerle öğrenciler arasındaki kürsü de bizi rahatsız ediyordu, ortak platform yaratmak istiyorduk. Daha sonra öğrencilerle bazı hocalarımızın bir araya geldiği toplantılar oldu. Bu süreçten sonra bir hoca ‘Türk Sosyologları’ dersi açtı.
Bir de GOHAS diye bir oluşum var. Gazi, Hacettepe, ODTÜ ve Ankara Üniversitesi’nin sosyoloji bölümlerinin bir araya gelerek oluşturduğu bir oluşum. Burada da yine güzel tartışmalar ve etkinlikler oluyor. Geçen sene Pınar Selek davasına gitmiştik. Sonra 1 Mayıs’ta sosyoloji öğrencileri atık kağıt işçileri ile yürümüştü.
KENT TARTIŞMALARI GEZİ’DEN SONRA ÇOK POPÜLER OLDU
Gelelim sosyoloji günlerine. Bu sene ‘Kent’ ana başlığı altında gerçekleştiriyorsunuz etkinlikleri. ‘Kent’in seçilmesinin özel bir sebebi var mı?
Gülper Kıraç: Bu sene 17-18-19 Mart’ta gerçekleştirilecek. Aslında sosyoloji günlerinin temasını gündemle paralel belirliyoruz. Üniversite yurtlarına kart göstererek girme, kamera yerleştirme gibi uygulamaların çıktığı yıl ana başlığımız ‘Üniversite’ idi. Geçen sene ‘Medya’, ve ondan önceki sene ‘Kitle ve İktidar’dı. Bu sene üst başlığı ‘Kent’ olarak belirlememiz bu konunun artık çok fazla tartışılması ve merak edilmeye başlamasından oldu. Çoğumuzun yaşam alanı olmasından kaynaklı her konuya bağlanabiliyor. Unutmadan, sunumlarınızı bekliyoruz, son gönderim tarihi 19 Ocak.
Nihan Karagül: Kent tartışmaları Gezi’den sonra çok popüler oldu. Kentsel talanın arttığı bir dönemdeyiz ve durum Gezi’yle en yüksek seviyeye ulaştı. Rant kavgalarından öte gelen zemini vardı öncesinde elbette. Tarlabaşı örneğinde olduğu gibi, kentsel dönüşümle yoksul insanların evlerinden zorla çıkarılması, yaşam alanlarımıza müdahale bunun bir örneği.
OKULUMUZU, ARKADAŞLARIMIZI VE MAHALLEMİZİ SAVUNDUK
ODTÜ’den geçecek yol gündemdeyken sizin tutumunuz ne oldu?
Nihan Karagül: Hem okulumuzu hem de mahalle sakinlerini ilgilendirdiği için taraf olduk elbette. Okulumuzu, arkadaşlarımızı ve mahallenin çıkarlarını savunduk. Okulun içinden geçen yol ormanlık alan tahribine sebep oldu ve trafik sorununun çözülmesine hiçbir ilgisi olmadığını biz en başından belirtmiştik. Raylı sistemleri yaygınlaştırmak çözebilir ancak o trafiği. Bugün Ankara’daki belediyecilik anlayışı tamamen rant ve çıkara bağlı, halktan yana olmayan bir zihniyet.
Gülper Kıraç: Yine kenti tartıştık diyebilirim aslında. En son ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluklar bile kent üzerinde patronların, şirketlerin hak iddia etmesiyle bağlantılı. Bir yol geçecekse, bir AVM, cami inşa edilecekse bunu belediyeye, inşaat şirketlerine değil de orada yaşayan insanlara sormak gerek. İnsan yaşadığı alan üzerinde söz sahibi olmalı.
Son gerçekleşen kızlı-erkekli evleri basacağız, denetleyeceğiz açıklamalarından sonra bir eve baskın gerçekleşti ve 20 yaşında bir genç kapıda polisi görünce endişeye kapılıp 4. kattan düştü ve yaşamını yitirdi. Nasıl yorumluyorsunuz bu yaşananları?
Nihan Karagül: İnsanların en mahrem alanlarına bile müdahale gerçekleştiriliyor. Polisin varlığı insanları korkutmaya yetiyor zaten. Ama aynı zamanda devletin otoriter tavrı ve kolluk güçlerinin bunu kullanarak hukuk dışı davranması da önemli bir nokta. Yani; “Ne olmuş gelsin, hukuksal dayanağı yok nasıl olsa.” diyemiyor halk. Çünkü bu anlamda polise ‘hukuki’ davranacağı şeklinde bir güven yok. Daha önceki davalardan nasıl sahte delillerle, komplolarla insanları aldıklarını biliyoruz.
Bu bile endişeye sebep olabiliyor haliyle.
YOLSUZLUK VE RÜŞVET ‘KENT’LE ALAKALI
Kendinizi politik ve gündemin nabzını tutan bir topluluk olarak tanımlıyorsunuz. Rüşvet ve yolsuzlukların açığa çıkmasıyla ilgili bir tepki etkinliği gerçekleştirdiniz mi?
Nihan Karagül: Prensip olarak her zaman ezilenlerin yanındayız. Bu operasyonlarla Cemaat-AKP kavgası göz önüne serildi. Etkinlik düşünmedik ama yapılabilir. Kentle de alakalı bir durum yine. AKP hükümetiyle imara açılan alanda binlerce hektar artış gerçekleşti. Yaşam alanlarının patronlara teslim edildiği, nefes alma kaynaklarımızın, ormanların yok edildiği bir dönemden geçiyoruz. Ama yolsuzluk sadece AKP değil bütün hükümetlerin işidir. Burjuvazinin desteği olmadan iktidara gelmek zor nihayetinde. Daha önce de Deniz Feneri patlak vermişti. Ama AKP-Cemaat kavgasından ötürü yolsuzluğu bu sefer yandaş medya bile veriyor.