07 Temmuz 2014 06:00

İsrail barış istemiyor

İsrail barış istemiyor. Şimdiye kadar yazdıklarım içerisinde yanılmış olmaktan mutlu olacağım tek şey bu ifade. Ne var ki, kanıtlar birikiyor. Aslında denilebilir ki, İsrail hiçbir zaman barış -iki taraf için de hakkaniyetli olacak bir uzlaşıya dayanan gerçek bir barış- istemedi. İbranice’de alışılagelmiş selamlaşma sözcüğünün Shalom(barış) olduğu doğrudur.

İsrail barış istemiyor
Paylaş

Gideon LEVY

İsrail barış istemiyor. Şimdiye kadar yazdıklarım içerisinde yanılmış olmaktan mutlu olacağım tek şey bu ifade. Ne var ki, kanıtlar birikiyor. Aslında denilebilir ki, İsrail hiçbir zaman barış -iki taraf için de hakkaniyetli olacak bir uzlaşıya dayanan gerçek bir barış- istemedi. İbranice’de alışılagelmiş selamlaşma sözcüğünün Shalom(barış) olduğu doğrudur. Ve tereddütsüz bir şekilde hemen her İsrailli barış istediğini söyleyecektir, ve kuşkusuz öyledir. Fakat İsrailliler, adaleti (onsuz barış mümkün değildir ve olmayacaktır) sağlayacak bir barıştan söz etmiyor. İsrailliler barış istiyor ama adalet istemiyor. İsrailliler evrensel değerleri esas alan hiçbir şeyi kesinlikle istemiyor. Bu yüzden, “Barış yok iken barış var, barış var”1 diyorlar. Barışın olmaması bir yana, İsrail geçtiğimiz yılarda barış yapma isteğinden bile uzaklaştı. Tamamıyla ondan ümidini kesti. Barış İsrail’in gündeminden çıktı, onun yerini sistematik olarak yerleştirilen kolektif endişe ve şimdi her şeyden önce gelen kişisel, özel meseleler aldı.

KANLA SULANMIŞ İKİNCİ İNTİFADA DÖNEMİ

Görünüşe göre İsrail’in barış özlemi yaklaşık on yıl önce, 2000 yılında Camp David zirvesinin başarısızlıkla sonuçlanmasının, barışı için görüşülecek bir Filistin tarafının olmadığı yalanının yayılmasının, ve şüphesiz, korkunç derecede kanla sulanmış İkinci İntifada döneminin ardından sona erdi. Ama gerçek ise o tarihten önce bile İsrail’in hiçbir zaman barış istememesidir. İsrail asla, bir dakikalığına bile, Filistinlilere eşit haklara sahip insanlar gibi davranmadı. Filistinlilerin endişelerini anlaşılır insani ve ulusal bir endişe olarak görmedi.
Barış yanlısı İsraillilerden oluşan kampta -şayet böyle bir kamp vardıysa- İkinci İntifada’nın yürek burkan sahneleri ve “muhatap yok” yalanı arasında ağır ağır yok oldu. Geriye kalan tek şey, kendilerine yönelik yürütülen gayri meşrulaştırma kampanyaları karşısında etkisiz olduğu kadar kararlı ve adanmış bir avuç dolusu kuruluş oldu. Bundan dolayı, İsrail reddiyeci bakış açısıyla baş başa kaldı.

İSRAİL’İN BARIŞ REDDİYECİSİ

İsrail’in barış reddiyeciliğinin kanıtları içerisinde en ağır basanı, kuşkusuz, yerleşim projeleridir. Kuruluşunun hemen öncesinden bu yana, İsrail’in gerçek niyeti konusunda bu özel projeden daha güvenilir ve daha hassas bir Turnusol testi olmadı. Daha açık bir ifadeyle; yerleşim yerlerinin yaratıcıları işgali güçlendirmek istiyor, işgali güçlendirmek isteyenler ise barış istemiyor. Uzun lafın kısası, bütün hikaye bundan ibaret.

İsrail’in kararlarının rasyonel olduğunu varsayarsak, Filistin topraklarındaki inşaatlarla barış isteminin birlikte var olmasını kabul etmek mümkün değil.  Yerleşim yerleşimlerindeki her inşaat faaliyeti, her taşınabilir ev ve her balkon barışın reddini yansıtıyor. Şayet İsrail Oslo Anlaşması yoluyla barışa ulaşmak isteseydi, en azından kendi inisiyatifiyle yerleşim yerlerindeki inşaat faaliyetlerini durdururdu. Bunun yaşam bulmaması Oslo’nun hilekarlık olduğunu kanıtlıyor veya en iyimser görüşle “gerçekleşmemiş kehanetin günlüğü” olduğunu. Eğer İsrail Taba’da, Camp David’de, Şarm el Şeyh’te, Washington’da veya Kudüs’te barışa ulaşmak isteseydi, ilk hareketinin Filistin topraklarındaki bütün inşaatları durdurmak olması gerekirdi. Kayıtsız şartsız. Karşılıksız. İsrail’in bunu yapmamış olması gerçek bir barış istemediğinin kanıtıdır.

İSRAİL’İN MİHENK TAŞI

Ama yerleşimler İsrail’in niyetinin ne olduğu konusunda sadece bir mihenk taşıydı. Onun reddiyeciliği çok daha derinlerde-DNA’sında, kan dolaşımında, varlık sebebinde, temel inancında-  gömülüydü. Orada, en derinde, bu toprakların sadece Musevilerin kaderinde olduğu düşüncesi yatıyor. Orada, en derinde, “am sgula”-Tanrı’nın “kıymetli halkı”- ve “Tanrı bizi seçti” görüşü yerleşmiş durumda. Pratikte, bu şu anlama geliyor. Bu topraklarda Musevilere, diğerlerine yasaklanan her şeyi yapmalarına izin verilmiştir. Burası kalkış noktası, buradan gerçek bir barışa ulaşmanın başka yolu yok. Oyunun adı Filistinlilerin insanlıktan çıkarılması olduğunda, gerçek bir barışa ulaşılamaz. Filistinlilerin şeytanlaştırılması her gün insanların kafasına işlendiğinde, barışa ulaşılamaz. Her Filistinlinin şüpheli olduğuna ve her Filistinlinin “Musevileri denize atmak” istediğine ikna olanlar asla Filistinlilerle barış yapamayacaklar. Çoğu İsrailli bu ifadelerin her ikisinin de gerçekliğine inanır durumda.

BARIŞ YÖNETEMLERİ
Geçtiğimiz on yılda, her iki halk birbirinden uzaklaştırıldı. Ortalama İsrailli bir genç askerlik hizmeti dışında(ve eğer bu hizmetini işgal topraklarında yapıyorsa) hiçbir zaman Filistinli akranıyla karşılaşmayacak. Ne de ortalama bir Filistinli genç asla yaşıtı bir İsrailli ile(kontrol noktasında kendisine öfleyen pöfleyen veya gecenin ortasında evini işgal eden bir asker değilse, toprağını gasp eden veya bahçesini yakan bir yerleşimci değilse) karşılaşmayacak.
Sonuç olarak, iki halk arasındaki tek karşılaşma silahlı ve şiddet uygulayan işgalciler ile çaresiz ve keza şiddet uygulayan işgal edilenler arasında gerçekleşiyor. Filistinlilerin İsrail’de çalıştığı ve İsraillilerin Filistin’de alışveriş yaptığı günler geride kaldı. Aynı toprak parçasını paylaşan iki halk arasında birkaç on yıl boyunca var olan yarı-normal ilişkilerin dönemi geride kaldı. Gelinen bu noktada iki halkı birbirine kışkırtmak çok kolay, korkuları yaymak ve var olanlar yetmezmiş gibi yeni düşmanlıklar aşılamak da. Bunlar da barış olmaması için uygulanan sağlam yöntemler.

İSRAİL’DE YENİ BİR ÖZLEM

Böyle olunca İsrail’de yeni bir özlem türedi: Ayrı yaşama arzusu. “Onlar orada olacaklar, biz ise burada olacağız(ve ayrıca orada). Filistinlilerin çoğunluğunun, gittikçe azalsa da, hala birlikte yaşamayı istediği bir zamanda çoğu İsrailli ilişiğini kesme ve ayrılış istiyor, ama bedelini ödemeden. İki-devlet görüşü kendisine geniş destek buldu, fakat hayata geçmesi için herhangi bir niyet olmaksızın. Çoğu İsrailli bu görüşten yana, fakat şimdi değil ve belki de burada bile değil. Onlar barışın İsrail dışında bir tarafı-Filistinli bir tarafı- olmadığına inanacak şekilde eğitildiler.

Ne yazık ki, gerçek bunun neredeyse tam tersi. Filistinliler bundan böyle taraf olduklarını kanıtlayacak şansa sahip değiller; İsrailliler muhatabın kendileri olduğuna inanmış durumdalar.  İçerisinde İsrail tarafının şartlarının, engellerinin, zorluklarının yığıldığı barış süreci(İsrail reddiyeciliğinde bir kilometre taşı daha) da bu şekilde başladı. Önce terörizme son verilmesi talebi geldi; daha sonra Filistin liderliğinin(barışa engel olduğu gerekçesiyle Yaser Arafat’ın) değiştirilmesi isteği; ve ondan sonra Hamas engel haline geldi. Şimdi ise Filistinlilerin İsrail’i Musevi devleti olarak kabul etmeyi red etmesi. İsrail attığı her adımın(kitlesel politik tutuklamalardan yerleşimlerin inşasına kadar) meşru olduğunu düşünüyor, oysa ki Filistin’in her hareketi “tek taraflı”.

Dünya üzerinde sınırları olmayan tek ülke, hoşnut olmaya hazır olduğu uzlaşılmış sınırlar konusunda bile gönülsüz. İsrail’in özümsemediği gerçek şu ki, 1967 sınırları, Filistinliler için bütün uzlaşmaların kaynağı, adaletin(veya göreli adaletin) kırmızı çizgisi. İsrailliler için ise “intihar sınırları”. Bundan dolayı statükonun korunması İsrail’in gerçek amacı, İsrail politikasının esas hedefi, neredeyse onun en önemli faktörü haline geldi. Problem şu ki, mevcut durum sonsuza kadar sürdürülemez. Tarihsel olarak çok az ulus herhangi bir direniş göstermeden ebedi şekilde işgal altında yaşamayı kabul etti.  Uluslararası toplum, ayrıca, muhtemelen bir gün bu durum hakkında cezai önlemler eşliğinde sert bir bildirimde bulunacak. Buradan çıkan sonuç, İsrail’in hedefinin gerçekçi olmadığıdır.

Gerçeklikten kopuk bir biçimde, İsraillilerin çoğunluğu gündelik hayatlarını sürdürmeye devam ediyor. Onların gözünde, dünya her zaman kendilerinin karşısında ve kapılarının önünde duran işgal alanları ilgi alanlarının dışında. İşgal politikasını eleştirmeye cüret eden herkes Anti-Semitizmle damgalanıyor, her direniş eylemi varoluşsal bir tehdit olarak algılanıyor. İşgale yönelik her türlü uluslararası muhalefet İsrail’in gayrimeşrulaştırılması ve İsrail’in varlığına karşı bir provokasyon olarak okunuyor. Çoğu işgale karşı olan yedi milyar insan haksız, ve çoğu işgali destekleyen altı milyon İsrailli Musevi haklı. Ortalama bir İsraillinin düşüncesine göre gerçek bu.

Bu baskıya, ört pas etmeye ve şaşırtmaya ek olarak, reddiyecilik konusunda başka bir açıklamaya sahipsiniz: İsrail’de hayat iyi olduğu, sükunet hüküm sürdüğü ve gerçek gizlendiği sürece niye barış için çaba göstermek gereksin? Kuşatma altındaki Gazza Şeridi’nin varlığını insanlara hatırlatabilmesinin tek yolu roket fırlatmak iken, Batı Şeria gündeme sadece orada kan döküldüğünde geliyor. Benzer şekilde, uluslar arası toplumun bakış açısı sadece, bu kesimler boykot ve yaptırım (karşılık olarak hemen duygusuzluk olmakla ve ayrıca bazen saygısız tarihsel suçlamalarla süslenmiş kurbanı oynama kampanyasına yol açan) uygulamaya çalıştığında dikkate alınıyor.

Bu iç karartıcı bir resim. Hiçbir umut ışığı içermiyor. Değişim kendiliğinden gerçekleşmeyecek. Değişim, İsrail toplumu aynı şekilde davranmaya devam ettiği sürece, onun içinden gelmeyecek. Filistinliler birden fazla hata yaptılar, fakat onların hataları sıra dışı. Adalet onların tarafında, reddiyecilik ise İsraillerin alanı. İsraillier işgal istiyor, barış değil.
Umarım yanılıyorumdur.

1 Yeremya kitabında geçen bir ifade.
2 Harvey F. Kline’ın, Andreas Pastrana başkanlığındaki Kolombiya hükümetinin gerilla örgütleriyle yürüttüğü müzakere sürecini anlatan kitabının ismi. Kitabın orijinal ismi “Chronicles of a Failure Foretold” dur.

Çeviren: Ferhat Sarı

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Gönül Çalışkan için adalet arayışı başlıyor

SONRAKİ HABER

Karakoçan’ı ilk defa halk yönetiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa