İsrail, Gazze’ye neden saldırıyor?
Avrupa’nın bu haftaki ana gündemi yine Filistin sorunuydu. Bunun dışında Ukrayna’da düşen Malezya uçağı nedeniyle Rusya’ya uygulanacak yaptırımlar tartışıldı.
Avrupa’nın bu haftaki ana gündemi yine Filistin sorunuydu. Bunun dışında Ukrayna’da düşen Malezya uçağı nedeniyle Rusya’ya uygulanacak yaptırımlar tartışıldı.
İngiltere’de sağcı ve İsrail yanlısı Daily Telegraph gazetesinin yorumu ve yaklaşımı, İngiliz hükümetinin bölgedeki tutumundan farklı değil. İngiliz hükümeti halen İsrail’i kınamıyor ve koşulsuz desteğini sürdürüyor.
Almanya’dan Filistin sorununun sürekli olarak dini, etnik yanıyla tartışıldığı halbuki esas olarak bölgede yeraltı kaynaklarına sahip olmak için emperyalist ülkeler arasında savaş sürdürüldüğüne dikkat çeken bir yorumumuz var.
Fransa’dan l’Humanite gazetesi kurucusu ve savaş karşıtı Jean Jaurès’in 100. ölüm yıldönümünde yapılan devlet kutlamalarına, Fransa’nın Filistin sorunundaki tutumuyla ilgili olarak, eleştirel bakan bir yorumu sunuyoruz.
İNGİLTERE
Gazze’de kanlı bir çatışma var ama kabahatli İsrail değil
Dün (22 Temmuz 2014) İsrail Savunma Kuvvetleri (ISK), Britanya Parlamento binasını füze yağmuruna tutan sahte bir fotoğraf yayınladı ve yanına “Siz ne yapardınız?” sorusunu ekledi. İyi bir soru sormuşlar ve İsrail’i eleştirenler bu soruyu cevaplamalılar ama yapamıyorlar.
İşçi Partisi milletvekili ve Britanya-Filistin Parlamento Grubu sekreteri Andy Slaughter bu fotoğrafı “saçma bir propaganda” ve “tüm perspektifi” kaybetmiş bir İsrail davranışı diye nitelendirdi. Bu bir propaganda olabilir ama İngiliz Parlamentosunda barış ve güvenlik içinde bu yorumu yapmak kolay. Eğer biz aynı durumda olsak, kendi ailemizi ve bölgemizi korumak için ne yapardık?
Özellikle bu süreç nasıl gelişti diye hatırlamamız lazım. Üç İsrailli öğrencinin kaçırılması ve öldürülmesi Hamas’ın üstüne atıldı ve buna karşılık olarak Arap bir gencin öldürülmesi Batı Şeria’daki gerginliği daha da çok kızıştırdı. İsrail hükümeti şüphelileri yakaladı, adaleti sağlamayı amaçlıyordu. Tam bu süreçte Hamas’ın desteğini alarak İslamcı Cihatçılar Gazze’den füze saldırısı gerçekleştirdiler. Yüzlerce füze İsrail’in sınıra yakın topraklarına düştü ve bazı füzeler Tel Aviv’e kadar ulaştı. İsrail’in füzelere karşı sofistike araçlarıyla etkili olması, İsrail topraklarına yönelik saldırının az olduğu anlamına gelmiyor.
Benyamin Netanyahu’nun hükümeti, isteksiz bir şekilde Gazze’yi işgal etmek zorunda kaldı. Mısır aracılığıyla ateşkes talebini reddeden Hamas, İsrail’e başka bir fırsat vermedi. Hamas’ın füzeleri kasıtlı bir şekilde sivil toplumun içinde yer aldığı için sivil ölümler kaçınılmaz oluyor. Hamas bölgede büyük katliam ile besleniyor ve İsrail’e karşı propaganda kampanyası böylelikle güçleniyor. Hamas nefretle baktığı Yahudi devletini, Ortadoğu’daki çatışmanın içine sürüklemeye çalışıyor. Şimdiye kadar Gazze işgalinin sonucu Batı Şeria’da bir huzursuzluk çıkmadı, ama Cihatçılar böyle olmasını büyük içtenlikle istiyorlar.
Bu yaşananlar, çatışmanın getirdiği ıstırabı göz ardı etmiyor ve çatışmanın durması için her şeyin denenmesi gerekiyor. Ateşkesi sağlamak için ABD Bakan John Kerry yine bölgede. Her şeyden önce Hamas’ın İsrail’e yönelik füze saldırılarını durdurması ve füze stoklarını yok etmesi gerek. Ondan sonra iktisadi durumu iyileştirmek için Gazze’ye uluslararası yatırımlar teşvik edilebilir, Batı Şeria’da olduğu gibi. Tabi, Hamas İsrail’e yönelik savaşta ısrar ederse, bölgedeki perişan durumun sonu gelmez.
Daily Telegraph
(Çeviren: Çağdaş Canbolat)
ALMANYA
Hammadde kaynaklarını elinde tutma savaşı
Gazze’deki çatışma hammadde kaynaklarını elinde tutmak, petrol ve doğal gaza sahip olmak için sürdürülüyor.
İsrail 2013 yılında Akdeniz’de petrol aramalarına başladı. Filistin ise Gazze Şeridi sahilinde petrol arama hakkından mahrum bırakılıyor.
Ortadoğu’daki şimdiki trajedi İsrail ile Filistin arasında 60 yılı aşkın devam eden eski çatışmanın yeni bir dönemi. Ancak bu bitmeyen savaşta söz konusu olan sadece etnik ve dini farklılık değil, esas sorun yer altı kaynaklarının paylaşımı yani ekonomik çıkarlar. Uzun süre bölgede yeraltı kaynağı olarak sadece su görüldü ve yetersiz olan suya sahip olmak için savaş sürdürüldü, şimdi ise doğal gaz ve petrol için savaşılıyor. Geçen 15 yıl içinde İsrail, Batı Şeria ve Gazze’nin ham madde kaynakları açısından çok zengin olduğu fark etti.
Akdeniz’in en doğusundaki Levant Denizi denilen bölgenin zengin petrol kaynaklarına sahip olduğu yenilerde anlaşıldı. Bu bölgede Kıbrıs, Türkiye, Suriye, Lübnan ve Libya gibi ya İsrail’le çatışma içinde bulunan ya da iç savaş yaşadıkları için politik açıdan istikrarsız ülkeler var. İsrail fırsat bu fırsat deyip 2013 yılında Hayfa limanının 90 kilometre ötesinde petrol çıkarmaya başladı.
Gazze sahilindeki petrol kaynakları ise daha önceleri, 1990’ların sonunda keşfedildi. İngiliz BG Group ilk tekel olarak 1999’da arama hakkı başvurusunda bulundu ve kabul edildi. 2000 yılında ilk arama yapıldı, 2001 yılında ise Filistin’e boru hattı yapımı için araştırma başlatıldı.
Filistin sınırları içindeki Marine I ve Marine II petrol kaynaklarından gaz çıkarılması Gazze Şeridi için yaşam standardının önemli ölçüde yükselmesi anlamına geliyordu. Bu sayede Filistinliler İsrail’den elektrik almaktan kurtulacaklar, jeneratörler için gerekli olan mazot ithalatı da önemli ölçüde azalacaktı. Elektrik ve mazot için harcanan milyonlarca avro, toplumsal ve ekonomik alanlara kaydırılabilecekti.
Üstelik ABD’li German Marschall Fund Vakfının araştırmalarına göre; Gazze Şeridi’ndeki Marine I ve Marine II’de petrol çıkarmak, İsrail’in kontrolü altındaki bölgelerden çok daha kolaydı. Arama bölgeleri sahilden 30 kilometre uzakta ve yalnızca 600 metre derinlikteydi.
Filistin’de petrol çıkarımının teşviki İsrail açısından Hamas’la ticari ilişki ve bölgenin enerji açısından otonomlaşması anlamına geliyordu. 2006 yılında el Fetih’ın Batı Şeria’daki ‘Ulusal Birlik Hükümeti’ zamanında belki böyle bir duruma göz yumulabilirdi ama Gazze Şeridi’nin kontrolünün Hamas’ın eline geçmesi ve İsrail’in sekiz yıldır süren ambargosu doğal gaz çıkarımını imkansız hale getirdi. 2008 yılında BG Group İsrail’deki bürosunu kapattı ancak kendi verdiği bilgiye göre Filistin Özerk Yönetimi ile bağlantısını sürdürüyor.
Kısa süre önce Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ambargolara rağmen Filistin topraklarındaki petrol ve doğal gazın çıkarılması konusunda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir sözleşme imzaladı. Batı Şeria’da da petrol ve doğal gaz bulunduğu belirlendi ancak bunların çoğu İsrail’in kontrolü altındaki bölgelerdeydi.
Rus tekeli Gazprom, birkaç ay önce Levant Denizi’nde petrol çıkarımı için Suriye ile bir sözleşme imzalamıştı, Filistin’le yapılan sözleşme Rusya’nın bölgedeki gücünü daha da arttırması demekti. Şimdiye kadar bölgede petrol kaynaklarının çoğunluğunu İsrail ve İsrail’in en büyük petrol işletmesi Delek Group’la el ele çalışarak elinde tutan ABD tekeli Noble Energy açısından durum endişe vericiydi.
Haziran ayı başında yeni Filistin Hükümeti ve el Fetih ile Hamas arasındaki yakınlaşmaya bağlı olarak Gazprom’la sözleşme imzalanmasının koşulları doğdu ve petrol çıkarımı somutlaştı. Kısa bir süre sonra Filistin sorunu yine alevlendi, çatışmalar başladı. Filistin’in hammadde kaynaklarını sahiplenebilmesi ve işletebilmesi de bir kez daha bilinmez bir tarihe ertelendi.
Susanne Götze/
Neues Deutschland
(30.07.2014) Çeviren:Semra Çelik
FRANSA
Jaurès’e sadık kalmak
Jean Jaurès, ‘askerler önünde ölen bu kahraman’, l’Humanité kurucusu ve Tarn milletvekili katledilişinin yüzüncü yılında, büyük medyatik gösterilerle, düşünce ve ideallerinden uzak şekilde, verilen ziyafetlerin ardından tarih çarpıtıcıları ve ayakçılar tarafından adından bahsedilerek anılmaya hazırlanabiliyor.
Birçoğu, dünyanın dört bir tarafında savaş çığırtkanlığı yapan bu kişiler, Clémenceau’ya daha fazla övgü yağdırmak için timsah göz yaşları döküyorlar.
Jaurès, Birinci Dünya Savaşı katliamının tetiklenmesini engellemek için son nefesine kadar her şeyi yapardı. Bunun emperyalist tahakküm, finansal kazanç, toprakları yağmalamak olduğunu göstermek için hiç durmazdı.
Devleti yönetenler ise, ‘Fransa için ölenleri’ anmayı bir güne sığdırarak, varolan kafa karışıklıklarını besleyenlerdir.
Gerçekten nasıl olur da 1914’ün anlamsız, kanlı katliamları ile 1930 sonlarında vahşi Nazizm tarafından katledilen demokratlar aynı ruhla anılabilir?
Her şey bilinçli olarak karıştırılıp, semboller yok edilirken Fransa ve beraberinde yurttaşları da kaybediliyor.
Uysal nöbetleşmeyle AB’yi NATO üyesi yapan, ülkemizi ‘askeri entegre’ komutası içinde riskli, maceralı savaş makinesi içine sokan Fransız liderler, Jaurès’in dünyaya verdiği şu mesajı hiç mi hiç dikkate almayanlardır: “Güç ile dünyaya özgürlük verme girişimi birçok kötülüklere gebedir!”
Fransa’nın İsrail’in askeri işgalini, sömürgeleştirme eylemlerini görmezden gelen, sorunları sadece ‘komşuluk’ ilişkilerine indirgeyen başkanlık tutumuna ne demeli?
Şu temel vurgu göz ardı ediliyor; orada bir işgalci ve bu işgale maruz kalan bir halk var!
Jaurès’in Fransa’sı, Filistinli çocukların okullarında ve yataklarında katledilmesini durdurmak için BM kararları doğrultusunda bütün gücüyle müdahale ederdi.
Bunun da ötesinde, Jaurès’in Fransa’sı, Filistin halkını, uluslararası koruma altına almak için, bir tanesi Doğu Kudüs’ün başkenti olduğu, 1967 sınırları içinde Filistin, diğeri kendini koruma hakkını garantiye alan bir İsrail olan iki ülkeli bir çözüm için, Ortadoğu’da ‘adalet ve barış’ sağlayabilecek uluslararası bir konferans için durmadan çalışırdı.
Bugün Jaurès’i savunmak, toplumsal çıkarları her şeyin üstünde tutan, kendini yenileyen sosyal, laik demokratik bir cumhuriyette ortak yaşamı somutlaştırmaktır.
Büyük toplumsal değişimler olarak adlandırdığımız devrimlerin başarılması için ‘güçleri birleştirmenin’ yollarını aramak bir azınlığın işi değildir ve olamaz da...
Küresel kapitalizmin çok yönlü krizler yaşadığı, insan doğasını ve ekolojik sistemi bozduğu, daha fazla sömürü ile eşitsizliklerin arttığı bir dönemde sözüm ona Jaurès savunuculuğu yapanlar onun şu sözü hakkında düşünmelidirler: ‘Halklar arasında savaşı yok etmenin tek yolu ekonomik savaşı yok etmektir!’
....
Bu onların, büyük bir gizlilikle yürütülen Transatlantik Müzakerelerine son vermelerine neden olacaktır.
Jaurès’i anmaya soyunanlar onu zararsız hale getirmek için uğraş içindeler, onun sosyal adalet ve maddi eşitliğe bağlılığını görmezden geliyorlar.
....
Jaurès, l’Humanité’nin kuruluşu sırasındaki başyazısında yeni bir basın anlayışından bahsediyordu. Halkın özlemlerini, kavgasını, bilgiye susamışlığını, kültürel zenginliğini gazetenin temeline koyuyordu.
Bugün bu zorlu görevi üstlenerek, ‘tüm özgür beyinlere’ dünyada olup bitenleri anlama ve yargılamaları için olanak sunmak istiyoruz.
L’Humanité’yi ve çoğulcu basını savunmak, içinde bulunduğumuz ideolojik savaş içerisinde eskisinden daha da fazla gündemde.
Gazetenin daha fazla okuyucuyla buluşması için yazar ve okuyucuların verdiği mücadele, Jaurès’in yaşayan en büyük eserine bağlılık değil mi?
Patrick Le Hyaric / l’Humanité
Çeviren: Dilaver Uztopal