30 Ekim 2014 02:00

Bu sorular cevaplanmalı!

Mert’in ölümünün ardından yanıtlanmayan sorular masanın ortaya yerinde durmaya devam ediyor. O soruların muhakkak yanıtlanması gerekiyor.

Paylaş

DOSYA: Esenyurt'taki Kobanê ve ırkçı provokasyon

HAZIRLAYAN: Arif KOŞAR

Mert Değirmenci’nin faili bilinmeyen bir kurşunla yaşamını yitirmesinin ardından günlerce tanıkların ifadeleri alınmıyor, olay yeri tespit işlemi yapılmıyor. Kameralar incelenmiyor, tek bir gözaltı işlemi bile yapılmıyor.

Ama polis bu gözaltı açığını birkaç gün sonra telafi ediyor: Ama oldukça ters biçimde. Öldürülen Mert Değirmenci’nin arkadaşı ve yoldaşı Eren Ergine’yi göz altına alarak.

12 Ekim’de Mert için Esenyurt’ta binlerce kişinin katıldığı bir cenaze töreni yapılıyor. Emek Partisi İlçe Binası önüne temsili bir yürüyüş. Yürüyüş kortejine bir araba hızla giriyor. Elbette daha yeni bir canını yitirmiş insanlar araç sahibini öfkeyle karşılıyor. Aracın bazı yerleri eziliyor. Normal bir ülkede araç sahibinin gözaltına alınması gerekirken, olayın büyümemesi için çabalayan Emek Partisi İlçe Yönetici Eren Ergine gözaltına alınıyor. Ve keyfi bir biçimde 1 gün gözaltında tutuluyor.

YANITSIZ SORULAR

Mert’in ölümünün ardından yanıtlanmayan sorular masanın ortaya yerinde durmaya devam ediyor. İşte o sorulardan bazıları:
* Roman mahallesinde pompalı silahlarla toplanan bir kalabalık var. Ellerinde öldürücü silahlar olmasına rağmen polis neden müdahale etmiyor?
* Mert saçma ile değil kurşunla öldü. Ve kurşunun geldiği taraf belli. Neden hiçbir inceleme yapılmıyor?
* Olayın gerçekleştiği yer hemen hastanenin acil kapısının önü. Kamera kayıtlarını polis neden incelemiyor?
* Tanıkların ifadeleri, cinayetin üzerinden günler geçmesine rağmen neden alınmadı; neden Mert’in yakınları ifade alınması için polisi zorlamak zorunda kaldı?
* Bir kişi öldürülmesine rağmen neden tek bir kişi bile göz altına alınmıyor?
* Neden Esenyurt genelinde silahla, satırla, baltayla sokağa çıkan ırkçı provokasyon gruplarına polis en ufak bir müdahalede bulunmadı?
* Polisin bu grupların içinde olduğu, zaten kendisinin organize ettiği, bunun için müdahele etmediği iddiası doğru mu?
* Toplam 6 kişi kurşunla yaralanmasına rağmen, bu kurşunların sahiplerine ilişkin takip yapıldı mı?
* Ve üstü başı parçalanarak öldürülmek istenen Kabil Okyayatan’ın “Beni ırkçı gruplara polis kendi eliyle verdi” iddiasının sorgulanması doğrudan suçlu olduğu iddia edilen polislere mi bırakılacak?
Bu soruların yanıtları pek olumlu gözükmüyor. Ama asıl cevabı sürecin takipçisi olanlar verecek!

ÜLKÜ OCAKLARI’NDAKİ AKP…

Önce MHP İlçe Teşkilatına giriyoruz. Binanın dışından baktığımızda camların kırıldığı görülüyor. Kapısı kapalı. Komşularına sorduğumuzda aldığımız yanıt; “MHP buradan taşınacak” oluyor. Biz de Ülkü Ocaklarının yolunu tutuyoruz. Birkaç gün önce, yüzlerce kişi Ülkü Ocakları binasının etrafını sarmış, zemin kattan itibaren yakmaya çalışmıştı. Zaten binanın önünde iki adet tamamen yanmış araba duruyor. Yine binanın zemin katı yanmış. Üst katlar ise isten hafif kararmış. Ülkü Ocakları bürosu en üst katta. Bu kadar büyük bir gerginliğin olduğu bir dönemde Ülkü Ocakları’na röportaj içn giderken elbette tedirginiz. Nasıl karşılanacağımıza ilişkin bazı kuşkularımız olsa da, bu ırkçı saldırıların doğrudan muhatabına bazı soruları sormak istiyoruz. Kapının önünde, hangi gazeteden olduğumuzu sormadan “yetkililer yok” diyerek geri çeviriyorlar. İkisi erkek, biri kadın üç genç var. Belli politik gençler. “Yetkililer konuyla ilgili gerekli açıklamaları yapacaktır” diyorlar. Israrcı olup, ırkçı saldırılar hakkındaki görüşlerini istiyoruz. “Saldırılar MHP’liler mi yaptı” diye soruyoruz.
Elbette jargon epeyce farklı. Gençlere göre; “PKK’lıların saldırılarını halk sokağa çıkarak engelledi. Yoksa iyice azıtmışlardı. Ama halk tepkisini gösterdi. Bak nasıl durdu eylemler?” Peki, ölen bir genç? Gençlerden birisi daha politik. “Emek Gençliği üyesiydi o. Destek veriyordu.” Kim öldürdü, nasıl oldu? “Bilmiyorum” diyerek kestirip atıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet yetkililerinin özellikle o dönemde Kobanê hakkında söylediklerini, büyük ölçüde Ülkü Ocakları kapısının önünde görmek mümkün. “Madem öyle gitsinler Kobani’ye. Burayı niye karıştıyorlar. Ortalığı yakıp yıkıyorlar. Biz, Kürtlere karşı değiliz, PKK’lı teröristlere, vatan hainlerine karşıyız.” Tek farkı, her cümlenin başına “Biz Türk milliyetçileri” kalıbının eklenmesi… İşte hükümet ile Ülkü Ocakları’ndan işittiğimiz bu benzer sözleri; ırkçı saldırılarda MHP’lilerle beraber AKP’lilerin de olduğunun bir belirtisi olarak sayıyoruz. Bir bu işareti takip ederken; saldırılarda AKP üye, yönetici ve adaylarının yer aldığı iddiaları zaten tüm Esenyurt’u sarmış durumdaydı. Ancak, AKP’li yöneticilerden konuyla ilgili cevap alamıyoruz.

EMEP: SONUNA KADAR TAKİPÇİSİYİZ

Murat Doğan (EMEP İlçe Başkanı): Esenyurt’ta halkın, katliam tehlikesiyle karşı karşıya kalan Kobanêlilerin yanında olması en doğal haktır. 6 Ekim’de Esenyurt meydanda yapılan eylemde basın açıklamasını ben okudum. AKP’nin önünde oturma eylemi yapmak üzere oraya gitmek istedik, işte bu anda; polisin sert saldırısı başladı. İnsanlar da kendini savunmaya... Bir grup bayrak indirmek istedi. Ancak HDP’li yöneticiler araya girerek buna izin vermedi.
En demokratik haklarını kullanan insanlara yapılan polis saldırısı kabul edilemez. Üstüne, mahallelerde polisin grupların toplanmasını sağlayıp silah dağıttığına ilişkin önemli duyumlarımız var. Hükümetin Kobanê politikası, IŞİD’e verdiği destek, göz göre göre katliamı savunmasına elbette halk tepki gösterir. Bu tepkiye cevap Esenyurt’ta provokasyon oldu. Bir gencimiz, Mert Değirmenci, kimliği belirsiz kişilerce açılan ateşle yaşamını yitirdi. Bu cinayet yüzde yüz organizasyon. Bir kişi öldü ama kimse gözaltına alınmadı. Bu cinayetin sonuna kadar takipçisi olacağız.

DBP: BİLİNÇLİ BİR PROVOKASYON

Mahmut Çakan (DBP İlçe Başkanı): Başta emperyalist güçler olmak üzere bölge ülkeleri, Rojava’daki devrimi yok etmeye çalışıyorlardı. Tek bir tepki yoktu. Biz de buna tepki amaçlı bir basın açıklaması yapmak istedik. Basın metnimizi okuduk. Bizler AKP ilçe binasının önüne protesto gösterisi yapmak istedik. AKP’liler, MHP’liler polisle birlikte bize saldırdı. Romanlara silah dağıtıldığını biliyoruz. Kürtler sizin mahallenizi basacaklar diye galeyana getirdiler. BDP binası yakıldı. Halka dönük saldırılar yapıldı. Saldırıyı yapan grupların ellerinde silahlar olmasına rağmen polis hiç müdahale etmedi, hatta birlikte saldırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kobanê düştü, düşüyor” sözleri de halkın tepkisinde çok etkili oldu. AKP hükümeti ne yaparsa yapsın, halkların demokrasi ve barıştan vazgeçmeyeceğini bilmeli. Gerçekten ileriye doğru gitmek istiyorsak başka yolu yok. Çevreye zarar verildi diyorlar. Bunlar bizim de tasvip etmediğimiz durumlardı. Hedef büyük sermayeydi. Sivil polislerin sarı, kırmızı, yeşil bez takıp aramıza karıştığını biliyoruz. Atatürk heykelini yaktılar mesela. Provokasyondu, kontrolümüzden çıkmıştı. Burada çok bilinçli bir provokasyon süreci işletildi.

KIRAÇ İŞÇİ DERNEĞİ: ÇALIŞMALARIMIZ SÜRECEK

Kıraç’ta HDP Temsilciliğine saldırı sırasında üst katında bulunan Kıraç İşçi Kültür Evi de zarar görmüştü. Kültür Evi Başkanı Eren Atasöy, saldırıyı ırkçı bir saldırı olarak nitelendirirken; derneklerine her yöreden insanın geldiğini, birçok sosyal faaliyetin örgütlendiğini söyledi. “Dernek 2007’de kuruldu. 2010’dan beri içindeyim. Çocuklara yönelik saz, gitar, ilkokul çocuklarına eğitim veriliyor. Rıfat Ilgaz kütüphanesi açıldı. Nazım Hikmet anması yapıyoruz. 2 Temmuz anmaları yaptık. İşçilere yönelik bilgilendirme toplantılarımız oluyor. Mahallede her yöreden insanın geldiği ve kaynaştığı bir ortak alandı. Mahallede gerginlik bitmedi. Biz bu saldırıdan sonra yer değiştirmek zorunda kaldık. Ben fabrikada çalışan bir işçiyim. Saldırıda benim de tanıdığım insanlar var. İnsanlar emeği için bir araya gelmiyor ama böyle şeyler için maalesef bir araya geliyor. Ama biz dernek çalışmalarımızı yeni bir yerde ısrarlı bir şekilde sürdüreceğiz.

OKYAYATAN: POLİS ÖLDÜRÜLMEMİ İSTEDİ

Esenyurt’ta ırkçı saldırılarda ölümün kıyısından dönen isimlerden birisi de 35 yaşındaki Vanlı Kabil Okyayatan... Bir çocuk babası... İş çıkışında servisten inip evine gitmek istiyor. Tabi, çatışmaların ortasında. Irkçı gruplardan kaçan 3 gencin bir duvarın üstünden atlayıp uzaklaşmak istediğine tanık oluyor. Onlara yardım ediyor. Sonra evine doğru devam ediyor. Polisler durdurunca; “Ben eylemlere katılmadım. Evime gidiyorum” dese de... İkna edici bulunmuyor. Sonrasını Okyayatan’dan dinleyelim: “Arkadan kalabalık geliyordu. Polis tuttu beni; ‘Öldürün şerefsizi’ diyerek kalabalık gruba verdi. ‘Olayla alakam yok’ dedim. Sen Kürt müsün deyip saldırdılar. Biri döner bıçağı ile vurmaya çalıştı, kolumla kafamı korumak istedim. Kolumdaki yara böyle oluştu. Kalabalıktı, her taraftan vuruyorlardı. Belime çok yüklendiler, 7-8 kere bıçakla vurdular. Kafamda dikiş var. Baltayla kalçama iki kez vurdular. Gelip nefes alıp almadığıma baktılar. Boğazını keselim mi dediler kendi aralarında. ‘Öldürün. Şerefsizleri öldürün’ seslerini duyuyorum. Tekbir deyip ‘Allahu ekber’ diye bağırıyorlardı. Ölmüş numarası yaptım. Sonra ambulans geldi, içeri almadılar. Öldüğümden emin olmak istiyorlardı. Polis de ambulansı geri gönderdi. O arada polisin bir anonsunu duydum. Kodu da 52 olan bir şeye, helikopter diye düşündüm, bir şeyler söyledi. Öldüğümden emin olunca ikinci ambulansı aldılar. Beni ceset torbasına koydular. Ambulansa biner binmez doktora, ‘ölmedim, yaşıyorum, belim kötü’ dedim. Uzun saçlı erkek bir doktordu. Hem ağlıyor hem de bana müdahale ediyordu. Polis de vardı ambulansta. O da şaşkınlıktan sapsarı kesildi.”
Peki, nasıl yorumluyordu bu yaşananları... Eve gidecekken birden bire üstü parçalanıp linç edilen bir adam. Görüntüler IŞİD vahşetini hatırlatıyor. “Sen suçlu olsan bile polis alır seni, sorgular, yargılar. Grubun içinde silah var, bıçak var. Polis o gruba koruma olmuştu.  Hakkımızı sonuna kadar arayacağız. Hepsinin MHP’li olduklarını düşünmüyorum. Bence MHP’li değil AKP’liydi. Mahkemeye gideceğiz. AİHM’e kadar gideceğim.”
Anne Okyayatan da dayamayıp lafa giriyor. Tabi Kürtçe... “İşinden gücünden geliyor. Kurşun mu attı? Sopayla mı geldi? Neden öldürmeye çalışıyorsunuz? Kürt diye mi? Eğer devlete karşı çıkıp bir şey göstermişse tamam, ama öyle bir şey yok. Gariban, işten geliyor. Yaşım 50. Hiçbir devlet bir insanı böyle bir duruma koymaz. Tam ibretlik bir durum.”

BİTTİ

ÖNCEKİ HABER

'İhmal değil kasıt var'

SONRAKİ HABER

CHP: Genelkurmay, IŞİD’e neden terör örgütü demiyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa