GREVIO süreci başladı: Kimin adayları gönderilecek?
İlk kez Türkiye’nin imzacı olduğu “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” yani bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinin ardından, sözleşme gereği oluşturulması gereken GREVIO isimli uzman eylem grubuna Türkiye’den kimin gönderileceğine ilişkin süreç, tartışmalarla başladı.
Sevda KARACA
İstanbul
İlk kez Türkiye’nin imzacı olduğu “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” yani bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinin ardından, sözleşme gereği oluşturulması gereken GREVIO isimli uzman eylem grubuna Türkiye’den kimin gönderileceğine ilişkin süreç, tartışmalarla başladı. Bir tarafta sözleşmenin imzalanması ve uygulanması için mücadele veren, pek çok kadın örgütünün oluşturduğu İstanbul Sözleşmesi İzleme Platformu, diğer yanda ise sözleşmeyi “aile değerlerine aykırı” bulan Türkiye Aile Platformu var.
Sözleşmeye taraf olan ülkeler adaylarını 2 Mart 2015’e kadar bildirecek. Bu vakte kadar adaylık sürecinin “şeffaf ve katılımcı bir şekilde” yürütülmesi gerekecek.
‘AİLE DEĞERLERİNİ KORUMAK İÇİN’ ONLAR DA ADAY
GREVIO Türkiye adayının belirlenmesine ilişkin süreç, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı koordinasyonluğunda yürütülüyor. Ancak adayların nasıl belirleneceği konusunda net bir açıklama yok. Kadın örgütlerinin müdahalesi ile bakanlık, aday belirleme sürecine sivil toplum kuruluşlarının dahil olabilmesi için çağrı yapmak durumunda kaldı ve 15 Aralık’a kadar STK’lerin görüş ve önerilerini Bakanlığa iletmesini istedi. Bunun üzerine pek çok kadın ve LGBTİ örgütünün oluşturduğu İstanbul Sözleşmesi İzleme Platformu “Sözleşme’nin hazırlık, imzalanma ve onaylanma sürecinde aktif bir rol üstlenmiş olan biz bağımsız kadın örgütleri, GREVIO için gösterilecek adayların belirlenmesi sürecine de aktif olarak katılmayı talep ediyoruz” diyerek adaylarını Bakanlığa bildirdi. Platformun adayları kadın hareketinin yakından bildiği Canan Arın, Feride Acar, Hülya Gülbahar, Pınar İlkkaracan, Şehnaz Kıymaz ve Yakın Ertürk.
Bu tartışmada ilgi çekici bir çağrı da Türkiye Aile Platformu (TÜRAP) adıyla kurulan platformdan geldi. TÜRAP, yaptığı çağrıda “LGBT haklarına yönelik açılımlar da sağlayan İstanbul Sözleşmesiyle, kadının şiddetten korunması adına yapılacak faaliyetlerin aile yapımızı ve öz değerlerimizi tehdit eden bir neticeye sebep olmaması için katkı vermemiz son derece önemlidir” dedi. Sözleşmenin hangi yönleriyle “aileye ve öz değerlerimize” tehdit oluşturduğunu, sorduğumuz TÜRAP Genel Sekreteri Funda Ozan Akyol, “Fikirlerimizi, hazırladığımız ‘Aile Niçin Dağılıyor? Aile Politikaları ve İstanbul Sözleşmeleri’ isimli raporda ifade ettik. Ona bakmanız yeterli” dedi. Söz konusu çalışmada ise sözleşmeye ilişkin şu ifadeler yer alıyor: “Kadına ve Aile İçi Şiddete yönelik önlemlerin ele alındığı bir sözleşmede ‘cinsel yönelim’ ibaresinin yer alması kabul edilebilecek bir durum değildir… Bu madde Türkiye gibi halkı Müslüman olan bir ülke için kabul edilebilecek bir madde değildir. Ancak maalesef bu madde herhangi bir çekince konulmaksızın imzalanmıştır… 6. madde ve 12. maddenin birinci fıkrası bu sözleşmenin pek çok maddesinde ifade edilen ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ politikasına işaret etmektedir. Ancak bu maddede yer alan ifadeler Türkiye halkının gerek geleneklerinden, gerek tarihinden ve gerekse de dini yapısından kaynaklanan ailevi değerlerini açıkça tehdit etmektedir. Bu maddeyle, ‘Erkekler ile kadınların alışılagelmiş rollerinin bulunduğu düşüncesine dayanan yerleşik kadın ve erkek rollerinin tamamen ortadan kaldırılması ve değiştirilmesi amaçlanmaktadır…”
SÜREÇ NE KADAR ŞEFFAF YÜRÜYECEK?
İstanbul Sözleşmesi’nin kendisinin kadına yönelik şiddet ve toplumsal eşitliği alanında çalışan örgütlerle ortak çalışma gerekliliğini açık ve net ortaya koyduğunu ama sürecin katılımcı ve şeffaf yürütüleceğinden şüphe duyduklarını belirten İstanbul Sözleşmesi Çalışma Grubundan Özgül Kaptan şöyle konuştu: “Törenlerle imzaladıkları Sözleşmenin tamamına aykırı icraatlar ve söylemler üreten bir hükümetin, ilgili bakanlığının katılımcılıkla ve şeffaflıkla ilgili sözleşme hükümlere uyup uymayacağından şüphe duymamız son derece normaldi. Bu yüzden GREVIO seçimlerinin gerektiği gibi yapılabilmesi için çalışmaya, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinden önce başladık. Sürece doğrudan dahil olmak istediğimizi belirten dilekçeler gönderdik. Henüz bu dilekçelere yanıt alamamıştı ki, ASPB bir çağrı yaparak görüş istedi. 2-3 gün gibi bir sürede olabildiğince çok örgütün imzasıyla, çok kısa sürede oluşan aday listemizi ve adaylık kriterlerini belirten görüşümüzü ilettik. Süreç katılıma ne kadar açık, ne kadar şeffaf olacak bilemiyoruz. Beraberce izleyeceğiz. Biz elimizden geleni yapacağız.”
KADIN ÖRGÜTLERİ: MUHATABINIZ BİZİZ
İstanbul Sözleşmesi Türkiye İzleme Platformu, GREVIO için adayların belirleneceği bu sürecin ana muhatabı olduğunu söyleyerek Bakanlık’tan çeşitli taleplerde bulundu:
* Bakanlık GREVIO süreci ile ilgili Platform ile toplantı yapmalıdır.
* Bakanlık ve diğer kamu aktörleri tarafından gerçekleştirilen başta GREVIO süreci ve devamında Sözleşme ile ilgili tüm toplantılarda Platform temsilcileri de yer almalıdır.
* Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin GREVIO’ya aday olarak göstereceği isimler konunun asıl muhatabı olan Platform tarafından önerilen isimlerden oluşmalıdır.
GREVIO ÜYELERİ NE YAPACAK?
İstanbul Sözleşmesi’nin taraf devletlerce uygulanmasını izleyecek olan GREVIO en az 10, en fazla 15 üyeden oluşacak. Üyeler, devletleri temsilen değil, kendi şahsi sıfatlarıyla görev yapacaklar. Bu uzman eylem grubu için adayların sahip olması gereken nitelikler sözleşme maddelerinde şöyle sayılıyor:
* İnsan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddet, mağdurların korunması ve onlara yardımcı olma alanında yetkinliğe sahip;
* Sözleşme’nin, diğer konuların yanı sıra ulusal azınlık ile ilişkilenme, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, yaş, sağlık durumu, sakatlık, medeni hal, göçmen veya mülteci olma durumu ya da benzeri herhangi bir temelde ayrım gözetmeksizin uygulanmasını gözetecek;
* Kadınların aşağı bir cins olduğu veya erkekler ile kadınlar için alışılagelmiş rollerin bulunduğu düşüncesine dayanan önyargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve her türlü uygulamaları yok etmek amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesi perspektifine sahip;
* Kültür, örf ve adet, din, gelenek veya sözde ”namus”un Sözleşme kapsamında yer alan şiddet eylemlerinin bir gerekçesi olarak kabul edilemeyeceği konusundaki sözleşme hükümlerinin takipçisi olacak;
* Sözleşmenin kadına karşı şiddetin toplumsal güç eşitsizliklerinden kaynaklandığı tespiti ve sorunun kadınların güçlendirecek politikalar ile çözülebileceği vurguları nedeniyle sosyal politikalar alanında birikimi olan;
* Şiddetle mücadelede mağdurun insan haklarını merkeze koyan bir bakış açısını içselleştirmiş;
* Kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddet alanında ilgili aktör (öncelikle STK’lar) ve organları temsil eden;
* Görevlerini bağımsız, tarafsız ve etkili bir şekilde yerine getirecek niteliklere sahip kadınlar olması gerekmektedir.