‘Kıbrıs’ta çözüm için askersizleştirme şart’
1974 harekatından itibaren “taşıma nüfus”a ev sahipliği yapan Kıbrıs’ta bu tarihten itibaren Türkiye’den aileler planlı bir şekilde Kıbrıs’a yerleştirildi. Şu anda adanın toplam nüfusu 500 bini geçti. Eğitim, sağlık hizmetleri ve su kaynakları ise bu nüfusu karşılayacak durumda değil. Yeni Kıbrıs Partisi Yü
Kıbrıs’ta yıllardır süren tahakküm politikası sonucu Türkiye’den bir taşıma nüfus getirildi. Bu nüfus adada yaşam koşullarında eğitim, sağlık ve nüfus yoğunluğu açısından nasıl bir etki yarattı?
1974’te Türkiye adaya müdahale ettiğinde, adada 550 bin civarı Rum vardı. 160- 170 bini kuzeyde yaşıyordu ve zorla silah zoruyla tüm evini barkını her şeyini bırakarak güneye göç etmek zorunda kaldı. Aynı şekilde 35- 40 bin güneyde yaşayan Kıbrıslı Türk de kuzeye göç etmek zorunda kaldı. Böylelikle kuzeyde 100 bin civarında bir işgücü açığı ortaya çıktı. Bu işgücü açığı iddiası ile 1975’te T.C. devleti ve Kıbrıs idaresi arasında gizli bir protokol yapıldı: “Tarım İşgücü Açığını Kapatmaya Yönelik Protokol”.
Neden gizliydi bu protokol?
Gizli tutuldu çünkü içeriği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin fetih politikasının ilk ayağıydı. Gelen nüfus tıpkı Osmanlı’nın 1571’de yaptığı gibi adaya yerleştirildi. Bu 1980’e kadar sürdü. 80’den sonra birebir bu şekilde taşınmadı nüfus. Bu zamana kadar 60- 70 bin kişi adaya yerleştirildi. Bunu yaparken Kürtler , Karadenizliler, Konya ve Adanalılar getirildi. Ama hiçbir yerde yalnızca onların varolacağı bir ortam yaratmadı. Bölgelerden gelenler her tarafa 3’te 1 oranında yerleştirildiler. Oradaki yapıyı da parçaladılar ki günü geldiğinde bölebilsinler, işlerine geldiğine de Türkiyeliler diyerek kendi lehlerine yönlendirebilsinler diye...
90’lara gelindiğinde Türkiye’den gelecek olanlara çok kolay şekilde giriş izni verildi. Gelenler göçmenlik ağı çerçevesinde ailelerini, akrabalarını getirdi. Böylelikle insanları teşvik ederek adaya gelişini sağladı. Her geleni de ganimet düzeninden faydalandırdı.
İkinci dalga ise inşaat sektörü patlaması oldu. Bu da 2003-2004 yıllarında yaşandı. 60 bin civarı Türkiyeli’ye çalışma izni verildi. Bu nüfus tam anlamıyla yoksuldu. Ada, kötü yaşam koşullarıyla karşıladı onları. Çalışma iznini alan, ailesini getirdi. Bu da 150 bin kişilik bir nüfus demekti. Bu nüfus, en kötü durumda olanlardı. Kötü yaşam koşullarını katmerlendiren ise aileleri ile gelmiş olmalarıydı. Bu insanları şu an ki otorite, yardımlarla rejime adapte etmeye başladı. Bu da yeni bir seçmen nüfusu yaratmayı amaçladı.
Peki 10 yıllık AKP hükümetinin Ortadoğu ve Kıbrıs politikası bölgeyi nasıl etkiliyor?
AKP hükümeti Sünni İslam’ı hızlı bir şekilde adada ortaya koymaya başladı. AKP’yle birlikte ilk iş cami yapımı başladı. Kiliseler artık ne kullanılıyor ne de restore ediliyor. Kullanılmadığından da yıkılıyor. Kuran kursu açıldı. “Din eğitimine ihtiyacı var”dendi. Cemaatler ve buralarda Fetullah Gülen ile bağlantılı olan Doğa Koleji geldi. Özelleştirme operasyonu da bunlarla birlikte başladı. Bazı üniversiteler Doğa Koleji’ne devrediliyor. Şimdi büyük bir külliye yapılması gündemde. Tüm bunlar, yeni nüfus üzerinde bir hegemonya kurulması, demokratik yapının, siyasal yaşamın ve sosyo-ekonomik yaşamın yeniden dizayn edilmesi için kullanılıyor.
DÖRT AŞAMALI “KIBRIS HAREKATI”
Kıbrıs’ta aslında dört aşamalı bir operasyon yapıldı. Bunlar; 1) askeri işgal, 2) nüfus taşınması, 3) toprak operasyonu yani, yabancılara inşaat sektörüne peşkeş çekilmesi, oldu.
Şu anda yapılan dördüncü harekattır. Bütün yapıların ve kurumların Türkiye’deki sermaye gruplarına peşkeş çekilmesi... Şimdi şu an bulunduğumuz noktada tüm turizm sektörü, Türkiyeli sermayedarların elinde. Bankacılık sektöründe sadece iki yerel banka direniyor. Kooperatifler tasfiye ediliyor. Kıbrıs Türk Hava Yolları (KTHY) batırıldı.
KAMU KURUMLARI HIZLA ÖZELLEŞTİRİLİYOR
Peki eğitim ve sağlık ne durumda?
Adada eğitim ve sağlık sistemi 200 bin kişiye göre adapte edilmişti. Son nüfus sayımında iddia edilen nüfusun 300 bin olduğuydu. Fakat adada şu an 500 bine yakın bir aktif nüfus var. Bu nüfusu kaldıracak ise ne eğitim sistemi var, ne de sağlık sistemi var. Bunu tolere etmek için hızlı bir şekilde özel hastaneler açıldı. Eğitim ise özel kolejlere kaydırıldı. Kamusal eğitim ile kamusal sağlık çökmüş durumda. Ülkedeki su kaynakları hızla tükeniyor. Adadaki yer altı kaynaklarının bulunduğu havzalar, tamamen tahrif edilmiş durumda. Şimdi de böyle bir sıkıntımız var diyip, suyun özelleştirilmesine “barış suyu” projesi diyecekler. Boruların tümünün geçeceği yerler ve kontrolü tümüyle T.C. devletine ait. Projeyi DSİ yürütüyor. Suyu satacaklar; fakat suyun verileceği bölgeyi T.C. devleti tamamen kontrolüne geçirmiş durumda.
Peki Kıbrıs’ta askersizleştirmeyi barış ve çözüm için ön koşul olarak sundunuz. Askersizleştirme için neler yapılması gerekir? Sadece Türkiye değil, Yunanistan ve İngiltere’nin adadaki pozisyonu nedir?
Bu olayın 3- 5 ayağı var. T.C. Kıbrıs’ta 1974’ten beri 40 bin kişilik bir ordu tutuyor ve bu korkunç bir rakam. Bu askeri kısım, Türkiye’de dönen kirli savaşta da ciddi bir biçimde kullanılıyor. Bu savaşla direkt bağlantısı var. Kıbrıs, yurtdışı olarak geçiyor. Kıbrıs’ta hala savaş imzalanmadığından burası hala savaş bölgesi. Buraya gönderilen subaylar hem yurtdışı ödeneği, hem de prim alıyor. Kıbrıs’ta görevlendirilen subayların çok büyük bir kısmı Kürdistan’daki savaşta aktif yer alan askerler. Bir anlamıyla Türkiye kirli savaşta yer alan askeri kadrosunu Kıbrıs’a rehabilitasyona gönderiyor, mükafatlandırıyor ve savaş alanına geri gönderiyor. Böyle bir ilişkisi var bizim tespit ettiğimiz. Türkiye’nin asker çekmeye direnmesi strateji ve savunma problemi dışında biraz da bundan.
Üslerin de adadan çekilmesi zor. Çünkü Kıbrıs’taki üsler İncirlik veya Girit’teki gibi üsler değil. Bu üslerde askeri faaliyet çok fazla yok, ama Pakistan’dan Cebelitarık’a kadar bir alan dinlenebiliyor. Bu aslında Amerikalıların ve İngilizlerin bir toprak parçasına diretmesi değil. Korkunç büyük bir dinleme tesisi pozisyonundalar.
Kıbrıs halkı ne düşünüyor? Onlar nasıl bir çözüm istiyor?
Emperyalistlerin bu kadar çıkar ilişkisinin olduğu bir coğrafyada yukardan bir çözüm imkansız. Türkiye halkları, Yunanistan halkları ve Kıbrıs’taki halkların buna taraf olması gerekiyor. Bu Kıbrıs halkı açısından zor bir süreç. Kendi iradesini dile getirmesi bunca zamandır yabancı bir ordu ile yaşayan bir halk için zordur. Ama halklar genel olarak referandumda barış taleplerini dile getirdiler. Rumlar kendilerine hayır dedirten Papadapulos’u affetmedi. Türkler ise çözümün önünü “tek bir toprak parçası dahi vermeyiz” diyerek tıkayan Talat’ı tekrar seçmedi.
TÜRK ASKERİNİN ÇEKİLMESİ UMUT OLUR
Çözüm için ne gerekli?
Maraş önemli bir bölge. Burası hala tellerle çevrili. Tellerin kaldırılması ve T.C. askerinin sadece bir kilometre geri çekilmesi demek, 40 bin Rum’un geri dönmesi demektir. Bu askerin geri çekilmesi ölmeye yüz tutmuş, komada olan bir hasta için bir umut ışığıdır.
TÜRKİYE’DE KONFERANS YAPILACAK
Biraz da Türkiye’de yapacağınız konferanstan bahsedermisiniz?
Evet, konferans için EMEP, SDP, ÖDP, ESP ile ve Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ile toplantılar yapılıyor. Ekim, Kasım gibi yapmayı planlıyoruz konferansı. Türkiye’de çokça tartışma ortamı ve yoğun bir gündem var. Türkiye kamuoyunun Kıbrıs konusunu daha derinlikli olarak tartıştırabilmesi temel hedefimiz. “Kan döktük, aldık, bizimdir”, “orada çıkarımız var” sözlerinin dolaştığı bir ortamda bu tartışma halklar açısından önemli. Olabildiğince en geniş kesimi içine katmak gerekiyor. Benzer şekilde Kıbrıs ve Yunanistan’dakileri de katacak, tüm tarafları kapsayacak bir konferansı Kıbrıs’ta da gerçekleştireceğiz. (Ankara/EVRENSEL)