21 Ekim 2012 16:28

Yazara değil esere inanan renkler

Sevda Aydın

Üç Renk Mavi: Öykülerin ve şiirlerin bir söyleyeceği olmalı, dedik. Kırmızı, Beyaz ve bendeniz Mavi bavullarımızı alıp Üç Renk ile çıktık yola. Şimdi bavullarımız rengarenk güzelliklerle dolu. Egoların altında kaybolan eserler gölge değil, isimler gölge oldu. Üç Renk oluşumunda bir gölge olabildiysem ne mutlu.

Üç Renk Kırmızı: ‘İnsan yapıtındadır’ demişler ya, yapıt insandır ve yapıt varsa o insanın bir adı olmasa da olur, diyerek çıktı yola Üç Renk. Çok olmak gibi bir kaygısı yoktu ama çoğaldı günden güne. Başarmak sorun değildi ama başardı da bir yandan. Güzel oldu, çok güzel oldu Üç Renk. Birbirimize yaslanarak bir güzellik yaratabileceğimizi kanıtladı. Salt bu açıdan bile dikkate değerdir ve cidden renklidir.

‘Yazara değil esere inanan’ diyerek çıktı yola Üç Renk. Kırmızı, Mavi ve Beyaz bir araya geldi ve Üç Renk Sanat Blogunu kurdu. Çok alışılmadık bir durum onlarınki. Kişisel bir blog değil, tüzel kişileri olan bir şirket değil. Yüzleri, adları sanları olmayan bir blog Üç Renk.
Dünyanın en güzel şeylerinden biridir renkler. Onlar da bu en güzel şeyin renklerine bürünmeyi, kartvizitlerinden daha önemli gördüler ve sadece bir renk adıyla öykülerini ve şiirlerini bu blogda yayınlamak isteyenleri aralarına aldılar. Derken Ekru geldi, Kahverengi geldi, Sırça sarı geldi, Meşki geldi... ve şimdi de renk senfonisi tadında bir kitapla okurlarıyla buluşuyorlar. Üç Renk Sanat ‘renkli yazarlarından’ oluşturduğu bir seçkiyi Notabene yayınları etiketiyle yayımladı. Hülya Soyşekerci’nin derlediği seçkide otuz altı yazarın farklı tatlarda yazdığı, sanat, felsefe, şiir ve öyküleri yer alıyor. Ayrıca sayfalara nefes aldıran resimleriyle Ressam Ümmühan Yılmaz’ı da bu seçkide görmek mümkün.

KİM OLDUKLARINI BEYAN ETMESELERDİ NASIL YAZARLARDI?

Aslında Üç Renk Sanat’ın yayınladığı bu kitabın haberini aylar öncesinden haber almıştım ve merakla kavuşmamı bekliyordum. Gazeteci olmamın bu yazarlarla tanışmamda bir fırsat yaratacağını düşünerek röportaj yapma planları bile yapıyordum hatta. Ama tekliflerim elimde patladı desem yeridir. Benim gibi meraklıları bastırabilmenin bir yolunu düşünerek kitabın sonuna da Üç Renk Sanat Blogunun yazarlarından Ekru’nun Kırmızı’yla yaptığı bir röportajı koymuşlar. Blogun nasıl kurulduğunu mecburen bu röportajdan bir alıntıyla aktaracağım.

"Ekru: Bildiğim kadarıyla Üç Renk’i Mavi, Beyaz ve Kırmızı olmak üzere üç kişi kurdunuz. Bu fikir ne zaman ve nasıl doğdu?
Kırmızı: Üç Renk aslında çok da planlanmış bir şey değildi. Arkadaşlarla aramızda konuşurken, özellikle edebiyat dünyasında bazı isimlerin birer erke dönüştüğü, işte bu erklerin kötü yazsalar da o kötü yazıları isimlerinin arkasına saklayarak, yine bir şey olmaya devam ettikleri gündeme geldi. ‘Acaba insanlar kim olduklarını beyan etmeden yazsalardı, nasıl yazarlardı?​’ sorusuyla başladı her şey diyebiliriz. Ve ardından ‘Üç Renk’ fikri doğdu. Üç Renk’in kuruluş felsefesi, insanların egolarından sıyrılarak, sadece ürüne dönük bir çaba içerisinde üretimde bulunmalarını gerektiriyor... Başladık ve çoğalıyoruz... Yaklaşık iki yıldır bu felsefeyle yayın yapan Üç Renk, bizim de beklemediğimiz ölçüde zenginleşerek yazmaya, üretmeye devam ediyor." (İstanbul/EVRENSEL)


REKLAM BOMBARDIMANI ALTINDAKİ OKURUN DİKKATİNE

Yukarıda Kırmızı’nın bahsettiği mesele önemli ve tabii ki tartışmaya da açık. Kırmızı’nın da dediği gibi edebiyat dünyasında erke dönüşmüş isimler var ve bu isimlerin kötü yazdığı kitapları tartışmaya açmak bile handiyse vatan hainliği ile eş değer tutuluyor. Diğer yandan da Dünya da Türkiye’de de sadece kapağına ‘100. baskı’ yazısının bombardımanıyla kitap alışverişine sürüklenen milyonlarca okurun çoğu zaman eve geldiğinde hüsrana uğradığı gerçeği inkar edilemez. Özellikle son yıllarda edebiyat alanında eşi görülmedik bir reklam kampanyalarına rastlıyoruz. Kimi erkek karakteri rolüne girip pozlar kesiyor, kimi de arka kapak tuzağıyla satışı yükseltmeyi hedefliyor. Bütün bunların merkezinde ise isimler, unvanlar var. Onları kaldırdığınızda tüm bu reklam kampanyaları havada asılı kalır. Buradan çıkarılacak sonuç illa da isimlerin kalkması değil tabii ki ama en azından bu tuzaklara gafletle düşmeye aday olan ortalama okur kitlesine küçük bir mesaj olabilir.

Evrensel'i Takip Et