AKP'nin planı Suriye'nin karmaşası oldu
HALKIN GERÇEK TALEPLERİ BASTIRILDI
Bu süreçle daha fazla yoksullaşan ve haklarını kaybeden Suriye halkının Arap Baharı’nın etkisiyle rejime karşı sokağa çıktığını ama halk muhalefetinin gerçek taleplerinin çıkarılan çatışmalarla baltalandığını anlatan Al Masri, silahlandırılmış İslamcı çetelerin Suriye halkı içinde dini farklılıkları kullanmaya çalıştığını da ifade etti. “Suriye’de bu süreçten önce liberalizme karşı duran birçok insan vardı, çok güçlü halk tabanına sahip olmasa da muhalefet eden önemli gruplar vardı. BAAS partisinin uyguladığı baskıya karşı çıkıyorduk. Halkın demokrasi talebi güç kazanmıştı. Dış müdahaleler de bu devrimci süreci baltalamak için elinden geleni yaptı, bazı gruplar silahlandırıldı ve bunlar Suriye halkının evlatlarını öldürdüler. Şimdi halkın bir kesimi, önceden dahil olduğu bu devrimci süreci emperyalizmin bir oyunu olarak değerlendirme eğiliminde” dedi. Ortadoğu halkları olarak bir “halklar kutbu” oluşturarak çatışmaların çözümü ve devrimci sürecin ilerlemesinin sağlanacağını söyleyen Al Masri Türkiye halkına da “Bu mücadele ortak mücadelemizdir” dedi.
BÖLGE HALKLARININ YERİ ÖZGÜRLÜĞÜN YANI
Halkların Demokratik Kongresi adına sunum yapan Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Türkiye’nin bugün bölgede tarafını çatışma ve savaştan yana seçmesinin geçmişte Arap dünyasına kan kusturan statükonun yeniden oluşturulmasında pay kapma anlayışından kaynaklandığını tarihsel örnekleriyle anlattı. “Türkiye bölgesel güç kaymaları içerisinde yıldızının parladığını düşünüyor. Türkiye burjuvazisi ve egemen güçleri, yayılmacılığın kendisi için yeni bir ufuk açtığını düşünüyor. Davutoğlu’nun sıfır sorun söylemi bu yayılmacılıktır” diyen Kürkçü AKP’nin Kürtlerin bölgedeki varlıkları ve statükonun bozulmasının Kürtlerin özgürlükleri için yeni bir imkan yaratıyor olmasını da bir tehdit olarak gördüğünü söyledi. Batı Avrupalı güçlerin ve ABD’nin kendi çıkarları için planladıkları “vekaleten savaşın” tüm yükünü Türkiye’nin sırtlanmasını istediklerini söyleyen Kürkçü’ye göre bunun karşısına bir güç olarak çıkmak gerekiyor.
Peki bölge halkları nerede duracak? AKP hükümetinin NATO’nun yanında yer alarak halk muhalefetinin karşısına bir tehdit olarak dikildiğini, demokratik bir biçimde oluşabilecek muhalefetin önüne geçtiğini ifade eden Kürkçü, bu sorunun yanıtını şöyle veriyor: “Halkların özgürleşme dinamiği nerede varsa orada duracağız. Türkiye şu an statükonun yeniden inşasında kendine yer açmakla meşgul. Türkiyeli devrimciler ve bölgenin devrimcileri olarak karşımızda duran görev her ülkedeki ezilenler için enternasyonalist bir dayanışma gücü oluşturmak, özgürleşme dinamiğini taşıyanların yanında yer almak”.
FİLİSTİN BUGÜN HALK AYAKLANMASINA NE ÖĞRETİYOR?
Ortadoğu Konferansı’nın tartışmalarından biri de Ortadoğu’daki halk mücadelesi açısından önemli deneyimler sunan Filistin mücadelesinin bugün bölge halkına neler öğretebileceği oldu.
“Arap Baharı’ndan en çok İsrail ve onun hamisi Amerika korkuyor” diyen Filistin Halk Kurtuluş Cephesi sözcüsü Ebu Ahmed Fuat, yüz yıllardır Ortadoğu coğrafyasında herhangi bir rejimin halk eliyle değişmediğini ancak Tunus ve Mısır’ın halkın bunu başarabileceğini gösterdiğini söyledi. Fuat, bu dönemin en önemli başarısının Ortadoğu halklarının kazanılmış haklarını ABD’nin çıkarlarına bağlayan Camp David anlaşmasını imzalayan Mübarek rejiminin düşmesi olduğunu söyledi. Ortadoğu yeniden şekillendirilirken Filistin’de bölünmüş güçlerin birleşmesinin tarihi bir görev olduğunu ifade eden Fuat’a göre bölgede bir kutup emperyalist müdahaleler ve devrimin üstüne oturmaya çalışan güçlerse karşıtının da mutlaka tüm Ortadoğu halklarının ortak mücadelesi olmalı.
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nden Meryem Ebu Dakka Filistin’in mücadele tarihinin birleşik mücadelenin ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini, ideolojik olarak farklı olunsa da ortak düşmanlara karşı ortak mücadelenin kazanımı getireceğini Filistin halkının deneyimlediğini anlattı.
Akademisyen Erhan Keleşoğlu Filistin mücadelesinde Oslo görüşmelerinin önemli bir tarih olduğunu, 1987’den itibaren Filistin’de oluşturulan halk komitelerinin, farklı direniş modellerinin Oslo’daki görüşmelerin ardından yavaş yavaş ortadan kalkmasının Filistin’de bugün yaşanan korkunç tabloda etkili olduğunu anlattı. Keleşoğlu’na göre bu anlaşmayı savunanlar önce bunun bağımsız Filistin Devleti’nin yolunu açtığını söylüyordu. Ama İsrail, yerleşim yerlerini doğal kaynaklara sahip olmak ve Filistin ekonomisini çökertmek için önemli yerlerde oluşturarak Filistin halkını ablukaya aldı. Bir yandan da Filistinli mücadele güçlerini bölme hamleleri başarıya ulaştı. Diğer yandan da artık savaşmaktan yorulan halk, kendi mahalle, fabrika, direniş komitelerini devam ettirmedi. Bütün bunlar, bugün Filistin’de yaşananlardan bölgede mücadele yürüten halkların çıkarması gereken sonuçlar.
SİYASAL İSLAM DEVRİMİN YANINDA MI, KARŞISINDA MI?
Tunus’ta ve Mısır’da siyasal islamın iktidar olmasının ardından ortaya çıkan bir nokta da halk adalet, özgürlük, eşitlik için ayaklanmışken siyasal İslam nasıl bir rol oynuyor konusu oldu.
Mehmet Bekaroğlu, Faik Bulut ve Mısır Komünist Partisi’nden Bahiga Hussei’nin değerlendirmeleri farklı tartışmaları da ortaya koydu.
Arap coğrafyasında ne zaman bir değişim rüzgarı olsa İslamcıların bunda etkili olduğunu söyleyen Bekaroğlu’na göre İslamcılar bölgedeki adalet mücadelesinin “Çözüm İslam’da” anlayışıyla verilmesinde önemli rol oynuyor. ABD’nin bölgedeki çıkarları açısından Büyük Ortadoğu Projesinin uygulanabilmesi için iktidara getirilecek kesimlerin muhalefetle ortak çalışmayı becerebilmesi gerekiyordu ki petrol doğal gaz hattında ABD açısından bir sorun çıkmasın. İsrail’le ilgili problem oluşturmayacak, serbest piyasa ekonomisini harekete geçirecek, neoliberal politikaları uygulayacak, Müslüman halkı dünya sisteminin istediği biçime getirecek ılımlı İslam bu açıdan bölgede önemli bir rol de oynadı. Bekaroğlu’na göre ortada bir denklem var ve siyasal İslam da halk için bir anahtar olabilir. Ancak siyasal İslamcı akımların neoliberalizmle hiçbir derdi olmayan akımlar mı, yoksa sosyal adaleti savunan bir akım mı olduğu da belirleyici.
Bu tartışmada Faik Bulut “İslamcılarla iktidar halk için her zaman sorunludur” diyen tarafta yer alıyordu. Arap dünyasındaki ayaklanmada siyasal İslamcıların son güne kadar gösterilerin içinde yer almadığını, ancak pragmatist bir şekilde halk isyanının üzerine oturduklarını ifade eden Bulut’a göre şartlar değişince İslamcıların söylemleri de tutumları da değişiyor. Ve siyasal İslamcılar eski iktidarların siyasal ve ekonomik programlarının daha ağırını halka dayatıyorlar, hem de büyük bir baskıyla. “Halk onların ‘İslam çözümdür’ sloganının aslında bir aldatmaca olduğunu gördüğünde her şey çok farklı olacak” diyen Bulut’a göre özellikle Mısır ve Tunus’ta bunun koşulları çok daha uygun.
Mısır Komünist Partisi Sözcüsü ve gazeteci Bahiga Hussei de Mısır’da bir devrim olduğunu, İslamcı güçlerin bunun üzerine tırmanarak emperyalizmin imal ettiği aşamalarla iktidara geldiğini söyledi. Farklı inançlar arasında yaratılan çatışmaların gelir dağılımındaki adaletsizliğin üstünü kapattığını anlatan Hussei, Mısır’da İslamcı güçlerin anayasa tahakkümüne karşı birleşik bir mücadele yürütmeye çalıştıklarını anlattı. “Sınıfsal ayrım giderek derinleşiyor. Sosyalist gruplar bir federasyon oluşturmaya çalışıyoruz, işçi ve kamu sendikalarını içeren sınıfsal çelişkiyi açığa çıkaran bir birlik örmeye çalışıyoruz. Milli demokratik cephe solcular tarafından oluşturuldu, bir önceki parlamento seçimlerinin deneyimleri üzerine yola çıktı. Daha önce liberallerle ittifak kurmuştu, ama onlar bizi satıp İslamcılarla ittifak oldular. Biz yeni bir denklem yaratmak zorundaydık, yalnızca yeni seçimlere hazırlık değil, ayrıca yeni bir mücadeleye doğru yola çıktığımızı da biliyoruz” dedi. (İstanbul/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et