06 Kasım 2012 06:25

Kitabın ömrü olur mu?

Okumak, kitaplığınıza katmak istediğiniz bir kitap mı var? Soluğu kitap marketlerinde alırsınız. Raflara uzun uzun bakar, istediğiniz kitabı ararsınız. Ama çoğu zaman aradığınız kitabı bulamaz, ya da daha birkaç gün önce rafta karşılaştığınız kitabın yerinde başka bir kitabın olduğunu görürsünüz. Okurun istediği kitapla

Kitabın ömrü olur mu?
Paylaş
Sevda Aydın

Raf ömrünü tamamlayan kitaplar kolilenip iade ediliyor. Eğer, bu ömür içerisinde bu kitabı görmemişseniz bir daha ulaşmanız da imkansız. Bunun en temel nedeni kitabevlerinin yerine kurulan marketler. Zincirler halinde kurulan bu marketler giderek tekelleşirken, farklı kitaplara ulaşmamızı sağlayacak “mahallenin kitapçıları” ise birbiri ardına kepenk kapatıyor.




SİSTEM ANA MERKEZDE YÜRÜYOR

Ahmet Emre yazdığı kitap nedeniyle dağıtım süreçlerinde yaşanan sorunları yaşamış yazarlardan biri. Günümüz yazarlarının en büyük sorununun, yazdığı kitabın okuyucuyla buluşamaması olduğuna dikkat çekiyor. Emre bunun nedeninin “kitabın bir eser niteliğini kaybederek, arz-talep kaidesinde pazara çıkan bir mala dönüşmesi” olduğunu söylüyor. Kitabevlerinin kapanarak yerine büyük zincir marketlerinin kurulmasının bu duruma etkisine vurgu yapan Emre, şöyle devam ediyor: “Eskiden rafta bulamadığımız bir kitabı o küçük ve şirin kitabevinin sahibinden ister ve en geç bir hafta sonra elde edebilirdik. Ancak zincir kitabevlerinde bu mümkün değil. Çünkü bu kuruluşların çalışma sistemi ana merkezden yürütülüyor. Kitap alımları, dağıtıcılara açılan hesaplar tek merkezden yürütüldüğü için, siz bir kitap istediğinizde bu kitabı size getirmiyorlar. Bu noktaya dikkat çekmek isterim; getireceklerini söylemiyorlar demiyorum, merkeze bağlı zincirler, çalışma sistemleri el vermediği için getiremiyorlar ve size o kitabın baskısının kalmadığını söylüyorlar.”


PAZAR YERİNDEYİZ

Yazar Ahmet Emre’nin, kitabın basıldıktan sonra ‘pazara düşen bir mala’ dönüştüğünü söylemesi üzerine biz de ‘pazar yerine’ yani kitap marketlerine gittik. Mephisto’dan Eylem Çetinkaya Topuksal ise çok fazla yeni kitap çıktığı ve çok fazla yayınevi kurulduğu için bütün kitaplara mağazada yer vermenin mümkün olmadığını söylüyor. Topuksal şunları anlatıyor: “Rafta kalabilmesi için ürünün, geldiği ay içerisinde hareket görmesi yani satması gerekiyor. Bir ay rafta kaldı ve hiç satmadı ise iade etmek zorunda kalıyoruz.”

D&R’den Nalan Demircioğlu bu sistemi şöyle savunuyor: “Yeni çıkan bir kitabı mağazalarımızın yeni çıkan raflarında belirli süre sergileyip ön planda satış desteği sağlıyoruz. Bu süre sonrasında mağazalarda kendi kategori raflarında satmaya devam ediyoruz.”

10 GÜN KALMADAN İADE EDİLİYOR

Raf ömrünün bir yanı ise dağıtımla ilgili. Gazetemize konuşan Artı Dağıtım’dan Muharrem Kaşıtoğlu raf ömrünün kısalmasından yayıncıları sorumlu tutuyor. Yayıncılık adı altında nitelik, içerik ve teknik anlamda kaliteden uzak çok yayın yapıldığını söyleyen Kaşıtoğlu, “Her geçen yıl yeni kitapların dağıtımında ve kitabevlerinde yer alma süreleri kısalmaya devam etmektedir. Öyle ki yeni çıkan kitap çoğu zaman en geç bir ay içerisinde dağıtımcıya ve yayıncıya iade edilmektedir. Kitaplar bazen 10 gün bile rafta kalmadan iade ediliyor” diyor.


YAYINEVİNİN MÜŞTERİSİ DEĞİL OKURU OLUR

Evrensel Basım Yayın’dan Cavit Nacitarhan ‘piyasa’ ve ‘müşteri’ tanımlamasını, kitaba da bir raf ömrü biçilmesini doğru bulmadıklarını açıklayarak, “Doktorun hastası, avukatın müvekkili de müşteri değildir ama, piyasacı anlayış herkesi müşteri haline getirmiştir. Halbuki bir yazarın ve yayınevinin de müşterisi değil okuru olur ancak” diyor.

Kitaplara raf ömrü biçilerek adeta bozulacak gıda muamelesi gösterildiğini söyleyen Nacitarhan, kitaplara “son okuma tarihi” uyarısı eklemeye ramak kaldığı uyarısında bulunuyor.

Hiçbir edebi içeriği olmayan, kısa sürede eskiyen, çerezlik diye nitelenen kitapların ‘piyasaya’ sürülmesinin onlara bir raf ömrü biçmeyi de beraberinde getirdiğini dile getiren Nacitarhan, şöyle devam ediyor: “Oku, çöpe at, ardından yenisini bekle. Çünkü bu tür yayıncılığın sunacağı yeni ucubeler onun çıkınında hazırdır. Kitapçı raflarında edebi olanın yerini kısa sürede tüketilen ayaküstü tıkınma almıştır.”

“Raf ömrü marketlerin ‘çok satan yazarlarına’ dönük değil kuşkusuz” diyen Nacitarhan, bunun  bir yanıyla yeni yetenekli yazarların, diğer yandan da Marksist klasiklerin, Kürt yazarların sorunu olduğunu ifade ediyor.

YAYINLARI OKURLAR DAĞITIYOR

Raf ömrü ve dağıtım sorunlarını birebir yaşayan kurum, yazar ve yayınevlerinin görüşlerinde dikkat çeken nokta sorunun çözümü konusunda söyledikleri. ‘Özgür, kolektif, emekle yerleşecek kooperatif gibi çalışacak dağıtım şirketleri...’ yani yayınların dağıtımının özgürce yapılabilmesi, okurlarla daha yaygın bir ağda buluşabilmesi ve böylece raf ömrü derdinden de kurtulabilmesi bu önerilerin işaret ettiği noktalar. Peki mümkün müdür bu?

20 yılı aşkın süredir yayıncılık yapan Evrensel Basım Yayın ilk gününden bugüne bu dağıtım politikasıyla hareket ediyor. Cavit Nacitarhan yayınevlerinin yayınlarını ‘gerçekten sahiplenen ve sabitlenmiş’ bir okur kitlelerinin olmasıyla bu sorunların üstesinden geldiklerini anlatıyor. Nacitarhan, “Türkiye’de, Avrupa’nın 7-8 ülkesinde yaşayan okurlarımız her çıkardığımız kitaba sahip çıkıyor. Doğal olarak anlatıyorlar eserlerimizi, kendisi ve çevresinde verebileceği insanlar için sipariş veriyorlar. Yazarımız Ali Karadaş’ın yazdığı ‘Direnişi nasıl dokuduk’ kitabının Antep’te bir grev çadırındaki işçiye götüren okurdur. O işçi de bu kitabı diğer işçilere götürür. Gerçek dağıtım da budur. Hayatın içinden, öznel olan, yaşanılanları bir belge niteliğiyle anlatan bu kitabın gerçekliğidir” diyor.


 

NAZIM KİTABINA  100 TL FİYAT YENİ BİR AMBARGODUR

Cavit Nacitarhan, banka yayıncılığının sonuçlarıyla ilgili de ‘Bir banka neden yayın yapar? Emperyalist kültürü taşımak için. Emperyalizm, sadece ekonomik yaptırımlarla, askeri anlaşmalarla değil, kültür ve sanatla da politikasını yürütüyor. Biliyorsunuz Nazım’ın eserleri bir bankanın yayınevi tarafından basılıyor. ‘Memleketimden insan manzaraları’ 100 tl gibi bir fiyata satılıyor örneğin. Bu fiyata hangi genç, işçi, emekçi o kitabı alabilir. Cezaevlerinde ambargo uygulanan Nazım’ın eserlerine dışarda da bu tür ambargolar uygulanıyor. Yani Nazım’a uygulanan yeni bir ambargo uyguluyorlar.’


KOOPERATİF GİBİ ÇALIŞMALI

Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Mustafa Köz, “Hit kitap değil hep kitap, iyi kitap” diyerek okurun ‘çok satanlar’ listesine yönlendirilmesini eleştiriyor: “Kitabın ömrü, insan ömründen çok çok uzun. Ancak bugün ‘çok satan kitaplar’ listeleriyle okur yönlendiriliyor. Kitabın bir tüketim nesnesine dönüştürülerek ömrü kısalıyor. Raf ömrü biçiliyor kitaba.” Mustafa Köz bu sorunların çözümü için emekle yerleştirilecek kooperatif gibi çalışacak bir dağıtım ağı kurulabileceğini söylüyor: Yayınevleri özellikle Anadolu’da kuracakları yönetim birimleriyle kitabın merkezin dışında da yaygınlaşmasını sağlayabilirler. Bunun için yazar örgütleri de birikimlerini aktarabilirler.

ÖZGÜR KOLEKTİF BİR DAĞITIM

İkaros Yayınları ve Karşı Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Özcan Erdoğan, konunun her ne kadar kültür, sanat, edebiyat kitapları da olsa serbest piyasanın tüm enstrümanlarının devrede olduğu; sermayenin, iktidar ve otoriter ilişkilerinin belirlediği bir pazarın olduğunu söylüyor. Küçük yayıncıların işçi ve çiftçi ile aynı kaderi paylaşır durumda olduklarını söyleyen Erdoğan, “Özgür kolektif bir yayın dağıtım projesiyle gerek kitap gerekse dergilerin yaşadığı dağıtım sorununun üstesinden gelinebileceğini düşünüyorum” diyor. Hem yayıncı hem de dağıtımcı olan Say Yayıncılık. Yayınevinden Mehmet Ali Uçar, kitabevlerinin sayısının azlığının kitapların raflarda kalma süresini oldukça kısıtladığını söylüyor ve bunun yeni üretim yapmakta  olan yayımcı ve yazarı engellediğini düşünüyor.

ISRARIN MÜREKKEBİ: DERGİLER

Kitaplar kadar dergilerin de bu konuda çok dertli olduğu anlaşılıyor. Bu konuda ilk kapısını çaldığımız dergi ‘Üç nokta’ oldu. Cenk Gündoğdu, “Dergiler ısrarın mürekkebidir” diyor ve sürekliliğini koruyabilmiş az sayıda derginin olduğunu ve bunların da doğru düzgün dağıtılamadığını anlatıyor. Gündoğdu şunları söylüyor: “Dağıtımcı yok, olanlarsa dergileri çıkardığınıza çıkaracağınıza pişman eden büyük paraları peşin istiyor. Çıkıp kitabevlerine kendiniz dağıtmaya da kalksanız kimse almıyor. ‘Kardeşim dergi satmıyor’ gibi sözler duyarsınız. ‘Ama bu ilk sayımız şimdi alın da sonra düşünürüz bir görünseydi en azından’ deseniz de işe yaramaz… Velhasıl bu dergicilik belalı bir iş. Ama gel gör ki tozunu yutan geri dönmüyor.” Halim Şafak ‘bireylikler kültür sanat edebiyat dergisi’nden... Dergilerin Aydın Doğan kapitalizminin fazla kâr talebi sonucu dağıtımından vazgeçmek zorunda bırakıldığını söylüyor. Şafak’a göre buna karşı direnebilmenin tek yolu yardımlaşma ve dayanışma.  Kitap veya süreli yayınların ortak sorununun dağıtım olduğunu söyleyen Hayal Dergisi’nden Özgen Kılıçarslan Danyal, süreli yayıncılığın dağıtım konusundaki sorunlarını şöyle anlatıyor: “Yaysat gibi büyük süreli yayın dağıtıcıları çalışma koşullarını tamamen değiştirip yüklü miktarlar talep ettikleri için, magazin dergileri gibi çok satan ve popüler olan dergiler dışındakiler, özellikle kültür sanat edebiyat dergileri artık Yaysat’la çalışamıyor. 3-5 büyük şehir dışında hiçbir yere edebiyat dergisi ulaştırılamıyor.”

ÖNCEKİ HABER

Taksim’de çile başlıyor

SONRAKİ HABER

Tıbbi ve etik bakış

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...