Metal işçisine kim sahip çıkar?
Hiç unutmam, sene 1999; işe 5-6 ay önce giren bir arkadaşın bordrosu ile 10 yıllık berat töreninden yeni gelen yani 10 yılını bu fabrikada doldurmuş bir arkadaşın bordrosunu yan yana koyduk. Billahi 10 yılını dolduran arkadaşın maaşı yeni işe girenin maaşınının 2 katından fazla idi. İkisinde de hiç mesai yok.Sene 2012; geçen ay,
Sene 2012; geçen ay, yine 5-6 aylık arkadaşın bordrosu ile 10 yıllık arkadaşın bordrosunu yan yana koyduk. 5-6 aylık 1050 lira, 10 yıllık 1400 lira. Fazla mesaisiz ve tüm sosyal haklar dâhil.
Nereden nereye gelmişiz. 1999’da 10 yıllık işçi hem polis memurundan hem öğretmenden fazla maaş alıyordu. Şimdi polis memuru 2500 lira, öğretmen 2000 lira, 10 yıllık Türk Metal işçisi 1400 lira alıyor.
İşçiye sahip çıkması gereken Türk Metal, işçiyi ilk baştan kendisi sömürüyor. Bugün her ay her işçiden ortalama 50 TL para alıyor. 50 TL x114.500 kişi x 12 = 68.700.000
Türk Metal’in kasasına yılda 68 trilyona yakın para giriyor. Yeni profesyonel sendikacı şube başkanının maaşı bile 6500 TL. Genel merkezdekilerin maaşını düşünmek bile istemiyorum; 40 milyar olduğu konuşuluyor.
Bitmedi, daha üç tane beş yıldızlı otel var. Ankara’da Büyük Anadolu, Didim ve Kıbrıs’ta olmak üzere... Buraların gelirleri de var. Büyük Anadolu otelde at harasına kadar var. Geceliğine 200 dolar diyorlar. Yine birkaç sene önce bazı medya kanallarında eski başkan Mustafa Özbek’in Kıbrıs’taki arsaların yarısına sahip olduğu söylendi, o da savunmasında o arsalar benim değil Türk Metal Sendikası’nın demişti.
Genel merkez, başkanların ve sendika çalışanlarının maaşlarını şeffaf bir şekilde yayınlamalıdır.
Bizler metal işçileri olarak demokrasinin her alanda yayılmasını, tüm kurum ve kuruluşların şeffaf olmasını istiyoruz. Bakınız, eşitlik demiyoruz, zira eşitlik kavramı bizi yönetenlere fazla gelir bunu biliyoruz.
Hani deveye sormuşlar “boynun niye eğri” diye, el cevap; ‘nerem doğru ki!’ Metal işçisinin durumu da aynen devenin misalidir. Omuzlarında ailesine götürmesi gereken ekmek parası, ama maaşını eline almadan ne sana, ne sana ne kaldı Hasan’a? Sonuç ortada vahşi kapitalizm! Metal işçisinin kazancının birazı bankalara, birazı sendikaya (7,5 saat), biraz SSK’ya (yüzde14), biraz devlete vergi ki yılın son aylarında yüzde 27, yüzde 2 işsizlik payı, yüzde 1 damga vergisi…
Anam (kulakları çınlasın) hep derdi “elin ekmeği kanla yoğrulmuş oğlum” diye. Hava bedava, su bedava, ekmek ise parası ve güçlü olana… Vahşi emperyalizm!
Acaba diyorum çok şey mi istiyoruz? Bakıyorum, insanca onurlu bir yaşam hakkı için hak ettiğimiz ücreti istiyoruz. İşverene kazandırıyoruz, devlete kazandırıyoruz, sendikaya kazandırıyoruz, bankalara kazandırıyoruz… Biz onları seviyoruz ama onlar bizim alın terimizi, çocuğumuzun çoluğumuzun rızkını vicdansızca paylaşmakla meşgul. 17 yıllık metal işçisiyim daha evim yok. 17 yıllık işçilik hayatımda bir kere 15 tatilde 4 gecelik Antalya’ya tatile gittim. Hepsi bu! Hak ve adalet dilekçemi Rabbime yazdım...
Türk-İş’e göre açlık sınırı 950 lira, yoksulluk sınırı 3150 lira. Asgari ücret, vergi indirimini çıkarınca net 673 lira. Asgari ücretliye bir tane, milletvekiline 20 tane, cumhurbaşkanına 40 tane… İşte AKP’nin adalet anlayışı. Halbuki Sayın Başbakan 2002 seçimlerinden önce “Adalet öyle kişilerin adalet anlayışı ile değil, Hz. Ömer’in adalet anlayışı ile şeref bulacaktır” demişti. Hz. Ömer’in devlet başkanlığı döneminde ülkesinde fitre ve zekat verecek insan bulunamıyordu. Oysa günümüzde ramazan da din alimlerimiz, hocalarımız asgari ücretliye fitre de düşer zekat da düşer diye açıklama yaptılar. Hz. Ömer nire, sayın Erdoğan nire?
İşte yozlaşmış sistem, yozlaşmış siyaset, yozlaşmış sendikacılık!
Şimdi bir de kurda soralım bakalım “Ey kurt senin ensen niye kalın?” El cevap; “kendi işimi kendim görürüm de ondan.” Demek ki neymiş, bize bizden başka kimseden hayır yok, kendi işimizi kendimiz yapacağız. Ama nasıl? Hani küçük bir hikâye var. Ormanda bir gün yangın çıkmış. Bütün hayvanlar kaçışırken minik bir serçe ormanın yakınındaki gölden gagasına doldurduğu bir damla su ile yangını söndürmeye çalışır. Yangından kaçışan hayvanlar minik serçeyle dalga geçerek sorarlar “senin bir damla suyunla bu yangın söner mi?” Minik serçe “elimden bu kadarı geliyor” der. Bizler metal işçileri olarak sanırım minik serçeden daha iyisini yapabiliriz.
Evvela örgütlenmemiz lazım; bir işçi derneği olabilir. Ancak şu an buna vaktimiz yok. Şu anda dörtlü bir kıskaçtayız: Hükümet, işveren, sendika ve bankalar.
Şakşakçı dalkavuk medya bir kedinin kurtarılmasını haber yapıyor. Metal işçisi on gündür miyavlıyor, Evrensel’den başka haber yapan yok. Ulan kedi kadar değerimiz yok be… Bu vesile ile Evrensel’e çok teşekkür ediyoruz, sağ olsunlar, var olsunlar. Bu zorlu ama haklı mücadelemizde bizi hiç yalnız bırakmadılar, gözümüz kulağımız oldular. Allah razı olsun!
Gelelim sadede;
1 - Renault işçisi 29 kişinin tekrar alınmasını sağlamalıdır. İşten atılanların hepsi işe alınana kadar Renault’un yemekhanesinden yemeğini yemek haramdır.
2 - Türk Metal Sendikası Başkanı bize delegelerin noter huzurunda seçimle belirlenmesine söz vermelidir.
3 - Şube başkanlarının da atama yoluyla değil yine noter huzurunda delegelerin seçimi ile belirlenmesine söz vermelidir.
4 - Sendika genel başkanının da yine delegeler tarafından seçimle noter huzurunda belirlenmesine basın toplantısı yaparak söz vermelidir.
5 - Sayın Genel Başkan mevcut taslağı çöpe atarak, Eskişehir’de Arçelik fabrikasında Sayın Muharrem Aslıyüce’nin söz verdiği gibi ortalama yüzde 25 zam istemelidir. En düşük saat ücretliye yüzde 40, en yüksek saat ücretliye yüzde 10. Sayın Aslıyüce, “Son 10 yılın en iyi sözleşmesi olacak” demişti. Lütfen verdiğiniz sözde durun! Yoksa o genel merkezi başınıza yıkarız! İşçiyi de, işçinin gücünü de test etmeye kalkmayın.
Davası ekmek olan sevgili arkadaşlarım gözünüz kulağınız Evrensel’de olsun. Bizler kefenimizi giydik, çıktık bu yola. Kimliğimizi sorarsanız; sadece Müslümanız, hepimiz Allah’ın bir kuluyuz.