18 Kasım 2012 13:59

Arkeolojik tabletlerle ‘Gılgameş’ sahnede

Hüseyin Akbaş

Öncelikle tiyatronuzun adı neden Baküs?
Bülent Bektaş:
Tiyatroyu kurarken temel kaygımız, tiyatronun kökenlerine ve ilk çıktığı zamanlara indirerek tiyatro yapmaktı. Esin kaynağımız ritüel (ayinsel) tiyatrolar oldu. İnsanlar ilk zamanlarda doğayla iç içeydi. Büyü ve çeşitli danslarla ikisini birleştirirsek, insanlar ritüellerle doğayı anlamlandırmaya çalışıyorlardı. Tek tanrılı dinler dönemine kadar bu böyle devam etti. Tiyatro Baküs’te amaç bunun yeniden farkına varmak, yeniden ortaya çıkarmak, olaylara dışarıdan bakmaktan öte içeriden görmeyi amaçlamaktır. İsminin anlamı ise Yunan mitolojisinde doğanın yenileyicisi ve yaşamın simgesi olan “Şarap Tanrısı’dır”.
Baküs etimolojik kökeninde dionysos şenliklerinde baka kadınları vardır. Baka kadınlarının çığlıkları ve çıkardığı anlamsız seslerden, haykırışlarından türemiştir. Baküs esasında kendi içerisinde anlamsız bir kelime de diyebiliriz;  fakat tanrı Dionysos’u adlandıran bir kelimedir.  

Yeni oyununuz Gılgameş’i diğer Gılgameş’lerden ayıran şey nedir? Bir de Gılgameş’i önemli kılan şey nedir?
Resul Karabulut
: Gılgameş oyununu biz simgeleştirmek yerine doğrudan yansıtıyoruz; mesela Konya Devlet Tiyatrosu Gılgameş’in kendi halinde yaşayan biri gibi gösterip içeriğini değiştirmiş ve yorumlamıştır. Biz bu oyunu yorumlamadık ve direkt tabletlerde yazılanları sahneye taşıdık. Bu yönüyle Gılgameş bizim açımızdan değerlidir. Gılgameş bilge bir kral. Kas gücüyle övünülen bir yanı var ama koruyucu ve bilge tarafı da öne çıkıyor. Destanın anlattığı şey tamda bunun kırılma noktası şöyle bir farkı var ve o dönem gençler ondan korkuyor onların evlendiği kadınlarla önce Gılgameş yatıyor bu yüzden halk onu tanrılara şikayet ediyor. Tabletin yazdığına göre bunu yazdıranda Gılgameş’in kendisidir. Ölüme karşı bir direniş hikâyesi var. İstediği şeye kavuşamama durumları gibi bir yolculuk hikâyesini de içersinde barındırabiliyor. Tabletlere de yazılmış bir destan o zamanları anlayabilmek için önemli olsa gerek.

‘DEVLET TİYATROLARI TİCARİ BİR ŞİRKET GİBİ’

Türkiye’de tiyatro sanatına bakış açısı nasıl, örneğin Devlet Tiyatroları insanların sanatsal gelişimine katkı sağlıyor mu?
R.K:
Bülent ve ben 15 yılı aşkın süredir tiyatro oyuncusuyuz. Devlet Tiyatrosu’nda uzun süre tiyatro yaptım. Tasvip etmediğim için orada değilim artık. Devlet Tiyatroları yıllarca şirket gibi kullanıldı, oyuncularda oyuncu veya sanatçı hissi değil; memurluk hissi yaratıldı... Ticari kaygıları olan bir şirket gibi…TRT mantığı gibi sanata karşı sansür ve kendi istediği gibi belirleme… Bunlar tiyatro sanatını bir yere koymuyor maalesef.
B.B: Devlet Tiyatrolarının yenilenmesi ve özgürleşmesi gerekiyor. Devlet Tiyatroları devletin değil, halkın ihtiyaçlarına göre hareket etmeli. Tüm toplumsal kesimleri sanatla buluşturan bir rol oynamalı. Piyasanın çıkarları uğruna sanatın içinin boşaltılması adına yapılan bütün politikalardan vazgeçilmeli.

‘SİYASİ ERK SANATI KAFESİNDE SEVER’

Sokak tiyatroları kentlerde etkin bir rol almaya başladı. İnsanlar sokak tiyatrolarına daha çok ilgi duyuyor. Ama bir de sanatçılara belediye baskısı yaşanıyor neden sizce?
R.K: Tiyatro Baküs’ün sanatı her yerde; sokakta, okulda, mahallede yaşatma gibi bir hedefi var. Sokak sanatçılarına saldırılıyor evet ama ben bunu normal karşılıyorum çünkü sanat siyasi erkle problemli. Otorite sanatı kafesinde sever; onun kafesinden çıktığı anda kendi iç huzurunu bozacağını düşündüğü için görmek istediği gibi bir sınırlamaya tabii tutar. Fakat sanat ve gerçek sanatçılar hırçın, engelsiz ve doğasındaki güç nedeniyle özgürleştiriyor buraları.
(Ankara/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et