24 Kasım 2012 11:07

RedHack davası, internet özgürlüğü ve Türkiye

26 Kasım 2012’de Türkiye’de “ilginç” bir dava görülecek. Bir grup genç “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılanacak. Haklarında 24 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Bunun neresi ilginç diyebilirsiniz. Bu gençler RedHack adlı hacker grubuna üye olmakla su&cced

RedHack davası, internet özgürlüğü ve Türkiye
Paylaş
Özgür Uçkan

HACKTİVİZM VE REDHACK DAVASI

Politik hack’leme, yani “hacktivizm” tamamen politik amaçlarla seçilmiş hedeflere, genellikle bilgi ele geçirip yayınlama veya belli bir sistemi bir süreliğine işlemez hale getirerek zarar verme amacıyla ve temelde de kamuoyu oluşturmak için girişilen eylemler. Son yıllarda adını çokça duyduğumuz “Anonymous”, “Lulzsec” gibi gruplar bu tür eylemlerde bulunuyor.
Türkiye’de hacktivist hareketin önde gelen oluşumlarından sol eğilimli RedHack 1997’de kuruldu ve çeşitli banka sistemlerine saldırılardan, İstanbul’da trafik cezalarının silinmesine, valilik, kaymakamlık ve belediye sitelerinin işlemez hale getirilmesinden MOBESE sisteminin teknik detaylarının yayınlanmasına, RTÜK sisteminin çökertilmesinden Adnan Oktar ve Fethullah Gülen sitelerinin engellenmesine birçok eylem gerçekleştirdi.
RedHack’in son eylemleri arasında, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün sitelerine sızıp elde ettiği muhbir bilgilerini internetten yayınlamak; Dışişleri Bakanlığı’nın sitesini hack’leyip siteye Başbakan’ın devrik Libya lideri Kaddafi ve Suriye başkanı Esad’la sıkı fıkı ilişkilerini gösteren görseller ve mesajlar koymak ve ABD konsolosluğu çalışanlarının bilgilerini ele geçirip sızdırmak; Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Yargıtay, Diyanet İşleri, TRT, THY, çeşitli valilik siteleri gibi kamu yönetim platformlarının hack’lenerek işlemez hale getirilmesi ve bazı durumlarda kritik bilgilerin ele geçirilerek bir kısmının sızdırılması tarzı eylemler sayılabilir.
Bu eylemlerin ardından Emniyet soruşturma açtı, RedHack davası “özel yetkili savcı”ya devredildi, savcı da grubu “silahlı terör örgütü” olarak niteleyip dava açtı. RedHack’le sosyal medya hesaplarından destek mesajları yaymaktan başka ilişkisi bulunduğu kuşkulu bazı gençler alelacele tutuklanıp, “silahlı terör örgütü üyeliğinden haklarında dava açıldı. İşte 26 Kasım’da görülecek dava bu dava...

‘GRİ BÖLGE’ VE İNTERNET ÖZGÜRLÜĞÜ

Hack eylemi, amacı ne olursa olsun bir “suç” olarak tanımlanmıştır (nitekim kimsenin bunu reddettiği yoktur, hacktivistlerin kendilerinin de); yani çoğu ülkenin ceza yasalarına göre “bilgi sistemlerine izinsiz girme” ile başlayıp “bütünlüğünü bozma”, “bilgi elde etme” vb. diye giden bir dizi suç ile ilişkili olarak tanımlanır. Ama mesela elde edilen bilginin sızdırılması, yani bir yayın organında yayınlanması ise basın özgürlüğüne girer ve suç değildir. İşte hukukta bu gibi paradokslara “gri bölge” denir.
RedHack iddia edildiği gibi terör örgütü değil, hacktivist bir organizasyondur, ceza yasalarına göre suç isnat edilmelidir, terör düzenlemelerine göre değil; yaptığı eylemlerin ve sızdırdığı bilgilerin halkın bir bölümünde sempati yaratması da doğaldır, bu yüzden, Twitter’da, Facebook’da bu organizasyonu takip edenleri, paylaşımda bulunanları kalkıp da “terör örgütüne yardım etmek” suçundan yargılamakla tehdit etmek, temel insan hakkı olan ifade özgürlüğünün Birleşmiş Milletler tarafından tanınan internet üzerindeki mevcudiyetini ihlal edecek bir korku operasyonuna girişmektir ve hukuksuzdur.
Siber saldırılar çok geniş bir alana yayılıyor ve bunların tümünü “siber terör” olarak adlandırmak mümkün değil. Bu saldırılar, belirli ve bilinen bir terörist grup veya başka bir devlet destekli profesyonel grup tarafından gerçekten “terör” yaratmak, yani halkta korku ve dehşet uyandırmak veya hayati sistemlerin işleyişini engelleyerek otoritelerin elini kolunu bağlamak için yapılırsa bunu bu şekilde niteleyebiliriz belki, ama giderek daha çok karşımıza çıkan, politik savunuculuk amacıyla yapılan hacktivist eylemlerin “terör” kapsamına sokulmasını onaylamak mümkün değil ve tehlikeli. O zaman, sürekli “aslında hiçbir yere giremediler, dimdik ayaktayız” söyleminde bulunan otoriteler bu eylemleri neden “terör” kapsamında nitelendirmekte bu kadar ısrarlı?
Bunları “terör eylemi” olarak niteleyip gerek bu gruplara gerekse insan hakları ihlalleri konusunda benzeri kaygıları taşıyan insanlara yönelik korku operasyonlarına girişmek, altına imza koyduğumuz ve uygulamakla yükümlü olduğumuz uluslararası sözleşmeleri açıkça ihlal eder; hukuk dışıdır.
İstatistiklere göre dünyadaki üç terör suçlusundan biri Türkiye’den çıkıyor; tutuklu gazeteci sayısında dünya şampiyonuyuz; bunun nedeninin, çoğu gazeteci, yasal aktivist, yazar, öğrenci vb. olan bu insanların gerçekten “terörist” olmalarından çok, yargının yetkilerinin hukuksuz bir biçimde genişletilerek tüm muhalif seslere terörist damgasının yapıştırılması olduğunu düşünmemek mümkün mü?
Bu “ibretlik” davayı takip edin. Yarın siz de böyle fantastik suçlamalarla karşı karşıya kalabilirsiniz...

* Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi / Alternatif Bilişim Derneği

ÖNCEKİ HABER

Bozdağ: 10 yılda 30 cuma hutbesi şikayet edildi

SONRAKİ HABER

Nevin’e mektup

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...