10 Ocak 2013 15:32

İsrail - İran savaşı: Asimetrik savaş

René Naba

ESKİ MÜTTEFİKLER: İRAN VE İSRAİL

İsrail ile İran arasında bir savaş, İbrani Devletinin bağımsızlığını ilan ettiği kuruluş yılı olan 1948’den bu yana, yani 64 yıldan beri Arap olmayan bir devlet ile İbrani Devleti arasında çıkmış ilk savaş olacak. İran- İsrail savaşı, düşmanlığı dolayısıyla da Basra-Arap Körfezi petro-monarşi devletlerin bulunduğu coğrafyadan, tarihi Filistin havzasını çevreleyen, eskiden İngiltere himayesi altında bulunan coğrafyaya, yani Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Filistin’in bulunduğu savaş alanının da ötesine kadar yaymış olacak. İran-İsrail savaşının meydana gelmesi halinde, soğuk savaş döneminde iki eski müttefik devlet olan İsrail ile İran’ı karşı cephelerde konumlandıracak olan stratejik tersine bir dönüş yaşanacak. Bu savaş, İsrail’in 2012 yılı Kasım ayında Gazze’de yaptığı operasyonda tanık olduğumuz gibi, NATO’cu İslam devletlerini, “Arap Baharı” neo-İslamist rejimleri, Mısır, Tunus, Libya, aynı zamanda Türkiye ve bu devletlerin Amerikan yandaşı petro-monarşik müttefik yönetimlerini hassas bir konuma getirecek.

Arap ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonraki dönemde, İkinci Dünya Savaşı’nın (1939-1945) sona erme sürecinde, Ortadoğu’da ikinci büyük Müslüman devlet olan Türkiye ile birlikte İran ve İsrail, özellikle Filistin konusunda olmak üzere, Arap Dünyasının iki ayağını bir pabuca sokmak ve Arap ulusal hareketlerini dizginlemek üzere ters yönde ittifak kurmuşlardı.

İran-İsrail stratejik ittifakının bozulması, Şubat 1979’da Pehlevi Hanedanlığının iktidardan  düşmesi, Humeyni dönemi İran yönetiminin Filistin davası bayraktarlığına soyunmasına paralel olarak, Mısır’ın askeri tarafsızlığıyla sonuçlanan 25 Mart 1979’da İsrail ile Mısır arasında Washington Barış Atlaşmasının imzalanmasıyla sona erdi. İsrail - Arap anlaşmazlığının ikinci defa yön değiştirmesi, Saddam Hüseyin dönemi Irak durumunda olduğu gibi, Güneyli petrol sağlayıcı ülkelere karşı petrol alıcı ülkeler arasında gizli ittifakın kurulmasıyla Kuzey-Güney arasında ilk savaşın patlak vermesiyle meydana gelen, İsrail, Mısır ve petro-monarşi Arap yönetimleri arasında ilk somut askeri ittifakı meydana getiren Birinci Körfez Savaşı (1990-1991) sırasında oldu.

SÜPER JANDARMA İRAN ŞAHI

İran tarafından muhtemel yeni bir tehdidi bertaraf etmek ve Filistin sorunuyla ilgili uluslararası taahhütlerini yerine getirmekten kaçınmak amacıyla İsrail’in İran’a karşı düzenlediği haçlı seferi katmerleştirdi. İsrail yönetiminin, Irak’a karşı seferberlik kampanyasında yoğunlaşmasına karşılık, Filistin-İsrail anlaşmazlığına çözüm yolu bulma planını ikinci derecede tutarak, düzenlediği bu askeri - medyatik saldırıyla uluslararası kamuoyunu, Filistin topraklarını bir emrivaki sonucunda ilhak etme çabasına ve 2006 yılında Lübnan’da, 2008-2009 ve 2010’da Gazze’de, Filistin’e ait yerleşim bölgesinde tekrar yaşadığı başarısızlıktan dolayı gölgelenmiş olan prestijini onarma faaliyetlerine alıştırmayı amaçlamaktadır. ABD’nin Afganistan’da ve Irak’ta da uygulanan yanlış politikasından dolayı, ideolojik rakiplerinin, radikal Sünni Taliban’ın ve Saddam Hüseyin dönemi laik Baasçıların bulunduğu coğrafyada, İran, bir şans eseri, bölgesel önemli bir güç haline geldi. Umman Sultanlığına karşı komünist isyanın bastırılmasında, “Filistin Ulusal Kurtuluş Cephesinin” milliyetçi itirazlarına karşı çıkmasında, Suudi Arabistan’da, Yemende, petrol Arap Emirliklerinde olduğu gibi, İran yönetimi, Amerika’nın 1970’lerde İran Şahına Körfez bölgesinde “süper jandarma” rolünü verdiği günlere yeniden dönmeyi denemekte ve arzuladığı yere yeniden gelmeyi istemektedir.

İran bu ruhla, nükleer güce sahip olmanın vazgeçilmez hakkını yeniden iddia etmiş ve İran İslam Cumhuriyetine karşı uygulan ambargo, İran’a ait olup, ABD’de bloke edilen milyarlarca dolar mal varlığı, İran’ın bölgesel rolü, Afganistan ve Irak’ta güvenlik işbirliği konularında, 35 yıldan beri itiraz eden Batılı ülkeler ile her türlü anlaşmazlık konuları üzerinde temas grubuyla küresel bir görüşmeyi önerdi.


İSRAİL’İN ASKERİ ÜSTÜNLÜĞÜ

İsrail’in bölgedeki üstünlüğü Batı basın-yayın organlarında bir şartlanmaya neden oluyor ve Batılı ülkelerin tutumunda nükleer güç karşısında meydana gelen kırılmadan dolayı İsrail’in bölgede faaliyet gösterme güvenirliğine desteği artırıyor. ABD ve Avrupa Birliği, dünya üzerinde yayılan enformasyonun ve belli başlı 300 haber ajansı üzerinde yüzde 90 oranında kontrol sağlamaktadır. Haber ajansların 144’ünün merkezi ABD’de, 80 ajansın merkezi Avrupa’da ve 49’unun ise Japonya’da bulunuyor. Buna karşılık insanlık nüfusunun yüzde 75’inin yaşadığı fakir ülkeler dünya medyasının yüzde 30’una sahip.
Ortadoğu’da tek nükleer güç olan İsrail, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasına katılmamasına rağmen, nükleer silahlar edinmek üzere Batılı devletlerin, BM Güvenlik Konseyi üyesi devletlerin (ABD, Fransa, İngiltere) işbirliğinden her zaman faydalandı. Nükleer güce sahip Asyalı rakip iki devlet olan Hindistan ve Pakistan da, aynı şekilde, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasına onay vermemelerine rağmen ABD’nin ve Fransa’nın işbirliğinden faydalandı.


NÜKLEER GÜÇ İRAN

IRAK üzerinden İran’a dayatılan savaş ile katmerli hale gelen 30 yıllık ambargoya rağmen, İran’ın bölgede “nükleer güç” olma seviyesine yükselmesi, İran’ın bu tartışmasız teknolojik başarı durumundan Batıdan bağımsız bir politika yürütülmesinin mükemmel bir kanıtı olarak gören Güney yarımkürede geniş katmanlı kamuoyunun hayranlığını kazanmasına neden oldu.  Yürütülen bu bağımsız politika içerisinde İran’ın askeri caydırıcılık imkanıyla donanması ve İslami devrime öncülük etme rolü de vardır. Amerikan - İsrail düzenine boyun eğmenin söz konusu olduğu bir alanda İran’ın bu konumu bir referans oldu. İran bu aşamadan sonra, Irak’ın 2003 yılında yıkılması sürecinde, İsrail’in hedef noktası, düşman ülkesi olup, bir vaka haline geldi.

İKİ YÜZLÜ DİPLOMASİ

YASAL titizlik, nükleer sorununun bütün kahramanlarına karşı uygulanmış olsaydı Batı argümanı kredi kazanmış olacaktı. Öyle ki, İran’ın esas müttefikleri, Marksist çizgideki kampın eski liderleri Çin ve Rusya’yı ve gözlemci sıfatıyla İran ile birlikte, Orta Asya Müslüman Cumhuriyetlerini bir araya getirerek bir nükleer OPEP meydana getirmek amacıyla “Şanghay grubu” olarak bir araya gelen işbirliği organizasyonu sayesinde Çin ve Rusya Batı liderliğiyle mücadele eden bir yapıyla donanmış olacak. İsrail’in bölgede baskın olması nedeniyle, İran’ın, özellikle Fransa başta olmak üzere, Batılı müttefikleri tarafından önemli askeri ve diplomatik bir güç olarak dikkate alındığı anlaşılmaktadır. Ancak, politik tartışmaların İran nükleer gücü üzerine yoğunlaşması nedeniyle İran Amerikan diplomasisinin ikili yaklaşımı engeliyle karşılaşacaktır. İran-ABD arasında ilişkilerin normal şartlarda seyretmemesi halinde, ABD’nin, Afganistan bataklığından kurtulmak amacıyla, İran’ın etkisiz kılınması faaliyetine paralel olarak, İsrail-Filistin anlaşmazlığına bir çözüm yolu bulma görüşmelerini teşvik etme ihtimali de vardır.

www.mondialisation.ca
Fransızcadan çeviren: Nizamettin Karabenk

Evrensel'i Takip Et