17 Şubat 2013 06:52

Onların zenginliği, bizim yoksulluğumuz

Yunanistan Kamu Emekçileri Sendikası (ADEDY) Girit Adası Yönetim Kurulu Üyesi, Yannis Kiriakakis’le Yunanistan’da yaşanan ekonomik kriz, bu krizin işçi ve emekçilere yönelik etkilerini bunun yanı sıra sermayenin kriz dönemini daha kârlı hale getirmek için yaptığı planları konuştuk. Kiriakakis aynı zamanda dergilere e

Onların zenginliği, bizim yoksulluğumuz
Paylaş
Seyit Aldoğan

Krizden dolayı işçi ve emekçilere yönelik ağır sömürü reçetelerinin gündeme gelmesiyle birlikte “Onların Zenginliği Eşittir Bizim Yoksulluğumuz” adlı bir makale yazdınız. Makaleniz oldukça ilgi gördü. Sermaye temsilcileri ve hükümetleri, Yunanistancı dış basında, ürettiğinden çok tüketen, rahata alışmış, hatta parazit bir toplum olmakla suçladılar. Peki bu yüzden mi kriz geldi?

Asalak yaşayanlar işçi ve emekçiler değil kuşkusuz. AB ve IMF’nin  resmi denetimi var ülkemizde. Artık mutluluk denizinde yüzebilir herkes. 2009 yılının Ekim ayında Sanayiciler Odası Başkanı Dimitris Daskalopulos, Londra’da bir resim sergisine girmiş  ve 1.5 milyon dolara bir resim satın almış.  Bir eğitim görevlisi bu miktarı ancak 60 yılda, bir memur ise ancak 80 yılda kazanabilir. Şimdi bu şahıs AB ve İMF denetiminden dolayı sevinmesin mi?

İşçi ve emekçiler hayatı üreten kesimdir. Üreten sınıfı asalak olarak gösterenler üretmeyen ve üretilene el koyan kesimdir. Hiçbir zaman sorumlusu olmadığımız krizin faturasını gene bize ödettirecekler.  Bütçelerin boş olduğunu söylüyorlar. Bizim ceplerimiz boş olduğuna göre demek ki biz boşaltmadık.

EMEKÇİLER HAYATI ÜRETEN KESİMDİR

O zaman para kimde?  Son 12 yılda ülkenin gayri safi ulusal hasılasının %60 oranında arttığı söyleniyor.

Fakat işçi ve emekçilerin geliri artmadı, Bazı örnekler verelim. 30 bin Yunanlı ailenin kişisel banka hesaplarında 50 milyar avro bulunuyor. Krizin ortaya çıkmasıyla birlikte ilk etapta 40 milyar para yurt dışına çıkarıldı. Bankalara milyarlar verildi. Devlet güvencesi sunuldu. Ekonominin rekabetçi hale getirilmesi adı altında sermaye sınıfına her türlü kar ve sömürü olanağı tanındı. emekçiler hayatı üreten kesimdir herhalde .

TÜKETİCİLER HER YIL 6.5 MİLYAR AVRO KDV ÖDÜYORLAR

Krizin geldiği 2009 ve 2010 yılında sermaye şirketleri ve bankaların yüksek karlar elde ettikleri doğru mu?

Borsada bulunan şirketler 2009 yılında 11,8 milyar, 2008 yılında 10 milyar, 2007 yılında 11.3 milyar avro kâr elde etmişler. Yunanistan Elektrik Kurumu (DEH) 2009 yılında 1,1 milyar avro kâr etmiş, oysa bu kurumun bütçe planında söz konusu yıl için sadece 531 milyon kâr hedeflenmişti. Yunanlı şirketler yurt dışına 20 milyar dolarlık yatırım yapmış. Bunun 16 milyarı, Balkanlar’a yapılmış. 2004-2008 arası 50.000 şirkete 9 milyar avro bağışlanmış. Şu anda 10 bin isimsiz, bilinmeyen şirket var. Bunlar 500 milyarlık bir sermayeyi ellerinde bulunduruyorlar ve kamu bu şirketlerden ötürü her yıl 6 milyar avro kaybediyor. Tüketiciler her yıl 6-6.5 milyar KDV ödüyorlar şirketlere ama şirketler KDV’yi ödemiyor. Her yıl vergi kaçakçılığından 8 milyar kaybediliyor. 5000 şirket kamuya, toplam 31 milyar avro borçlu bulunuyor.  Yunanlı armatörler 2009 yılında 3.16 milyar dolar karşılığı 164 ikinci el gemi satın aldılar. Armatörler için çok küçük bir oran. Dünya ticaret gemilerinin yüzde 20’si,  AB içinde ise yüzde 40,9’u Yunanlı armatörlerin elinde bulunuyor. Dünya genelinde büyük bir güç olmalarına rağmen bu şirketler önemli oranda, Yunan bankalar sistemi tarafından destekleniyorlar.

HERKES AYNI GEMİDE Mİ?

İnsanlar yemek kuyruklarında, yoksulluk büyüyor, yüz binlerce aile temel tüketim maddelerinden  yoksun, kirasını veremiyor, hastaneye gidemiyor. Kriz hakim sınıfların yaşantısında da değişikliklere yol açtı mı?

Şöyle bir örnekle başlayayım isterseniz, geleneksel denizci bir ülke olduğumuz için yatlara ve diğer lüks deniz araçlarına olan ilgimizde büyük. Teodoros ve Yanna Angelopulos (demir çelik holdinginin sahipleri) eski yatlarını satarak, 85.6 metre uzunluğunda ve 150 milyon dolar değerinde yeni bir yat satın aldılar. Armatör Prokopiu ise 106 metre uzunluğunda ve 100 milyon dolar değerinde yeni bir yat siparişi vermiş. İş adamları Melissanidis’in 65 milyon, Kousta’nın 60 milyon dolar değerinde yatlara sahip oldukları söyleniyor. Spiros Laçis isimli iş adamı ise yatı olmayan iş adamları içinde yer alıyor ve bu nedenle 117 metre uzunluğunda “Turama” tipi yatı günde 90 bin avroya kiralamak zorunda kalıyor!

Evrensel okurları öyle temelsiz kanıtlar sanmasın bütün bunları. Yunan Hava Yolları’na kayıtlı tam 220 özel uçak bulunuyor. Bunlar sadece Yunan Hava Yolları’na kayıtlı olanlar. Marianna Latsi’nin üç adet jeti (Boeing 757, Boeing 737,  Gulfstream IV) var. Vgenopoulos’un iki (Cesna ve Falcon 900), Kiriakou’nun bir uçağı var. Bu uçakların sadece bakımı için yılda 1-1.5 milyon avro para lazım. L. Lavrentiadis adlı iş adamı 2010 yılının aralık ayında 70 milyon avro vererek Proton Bank’ın yüzde 31.3’ünü satın aldı. Daha öncesinde ise 36 milyon vererek Karaiskaki stadyumunun yarısını, 86 milyon vererek ise Yeni Kimya adlı bir şirketi Carlyle adlı tekelden satın almıştı. Bir miktar “harçlık” denecek parayla da Yunanistan’ın en büyük medya organlarına ortak oldu. B. Restis isimli iş adamı ise Karadağ'ın en güzel turistik yerini, Agiou Stefanou adlı adayı satın aldı ve 50 milyon değerinde villalar yapmak için kolları sıvadığı söyleniyor. Hotels.com’un araştırmalarına göre (2009) dünyanın en pahalı kral dairesi Atina yakınlarında, Lagonisi adlı bölgede bulunuyor ve Grand Resort oteli tarafından  50.000 dolara kiralanıyor.

Ekonomiyi rekabetçi konuma getirme adı altında yıllardan beridir sermaye sınıfına ve sermaye yatırımcılarına para aktarıldı mı?

Yunanistan, turizm kurumunun (EOT) verdiği bilgilere göre 2005 Martı ve 2009 Ekimi arasındaki sürede kalkınma programı çerçevesi içinde 1790 turizm yatırımı için toplam 5.7 milyar avro para verilmiş ve bunun 2.5 milyarı hibe olarak aktarılmış. Yani yüzde 44’ü bizim paramız, kredi olarak verilenlerde gene bizim bankalara yatırdığımız paralar.  “Bütçede kuruş kalmadı.” diye bizi ikna etmelerine ramak kalmışken!  Somali ve Basra Körfezi’nde  “ulusal haklarımızı” korumak için Fransa’dan 2.5 milyar avro değerinde altı adet savaş botu alındığını duyduk! Skandallara (zimens,  kiliselerle birlikte milyarların cebe atıldığı vatopedi, devlet tahvillerine yönelik skandallar, Akropolis  şirketinin bir kalemde silinen 5.5 milyarlık borcu) ise hiç değinmedim, çünkü bunlar ayyuka çıktı artık. Kaldı ki “yunan adaleti” bu skandalları araştırmayı üstlenmiş bulunuyor! AYNI ÜLKEDE YAŞIYOR OLSAK BİLE DÜNYALARIMIZ AYRI

Bankalara krizin ortaya çıkmasıyla birlikte 28 milyar avro verildi. Daha sonra banka sistemini istikrarlı ve güçlü hale getirmek adı altında devasa sermayeler aktarıldı banka kasalarına. Şimdi bankalar bu parayı devlete kredi olarak veriyor ve devasa karlar elde ediyorlar. Yani birlikte tefecilik yapıyorlar. Bu konuya da değinmeyeceğim. Aynı ülke içinde yaşıyor olsak bile ülkelerimiz ayrı. Aynı ülkede yaşayan birbirine karşıt iki değişik dünyanın insanlarıyız aslında.

Nedir bu iki dünyayı ayıran farklar?

Bir tarafta bizim dünyamız; işsizlik, işten atmalar, işveren terörü ve küçük düşürme, güvencesiz, sigortasız çalışma, esnek çalışma ve açlık ücreti, 360 avro emekli maaşı, 450 avro maaş, 67 yaşında emeklilik, her yere borç, çocuklarımızın eğitim ve kurs parası, özelleştirilen sağlık hizmetleri,  bir tabak yemek için kuyruğa girme, evini bankalara kaptırma, 1.70 avro bir litre benzin, elimizden alınan 13. ve 14. maaşlar, toplu sözleşmelerin iptali, yarınlara yönelik korku.

BU ZENGİNLİK BİZİM ALIN TERİMİZLE ORTAYA ÇIKTI

Diğer yandan onların dünyası; bankalar, yatırımcılar, CEO’lar, sanayiciler, armatörler, her türlü lüks, özel jetler, yatlar, el yapımı Hummerler, pırlantalar ve Vitton ve Hermes çantalar, Mikonos adası, zengin semtler, suşi  barlar, kıvırarak gezen modacılar, kendilerini “aydın, sanatçı” ilan eden züppe aksesuarlar… Kısacası tüketmeye doymayan bir kesim, parazit bir sınıf, çürümüş, kokuşmuş bir dünya. Kısaca para yok değil, var. Fakat bizim için değil. Bizim paramız ama bizim için değil. Bu para bu zenginlik bizim alın terimizle ortaya çıktı. Fakat bize ait değil. Fakat bizde de suç var. Ne diyor bir atasözü?: “Eğer  deve diz çökmeseydi sırtına yük vurulamazdı.”

Hükümetin, sermayenin, AB ve IMF’nin (ulusal ve uluslararası) saldırıları hiçbir zaman kendiliğinden durmaz.

SERMAYE POLİTİKALARINA KARŞI DURMAK GÖREVİMİZDİR

Şimdi saldırılara karşı durma zamanıdır. Haklarımız için mücadele etme zamanıdır. AB’den çıkma ve sermaye politikalarına karşı durma bugünün görevidir. Marx’ın dediği gibi “Bir zamanlar ‘Avrupa üzerinde dönüp duran hayaletin’ yeniden geri dönmesi ve hakim sınıfların korkudan titremesi için mücadeleye sarılmak gerekiyor.”

20 ŞUBATTA GENEL GREV VAR

Yunanistan’da işçilere ve kamu emekçilerine yönelik baskı ve sindirme politikalarına emekçilerin yanıtı ise yine grev oldu. Ülkenin en büyük işçi ve kamu çalışanları sendika konfederasyonları, 20 Şubatta genel grev yapacak. Eyleme hükümetin tarım alanındaki politikalarından bıkan çiftçi ve tarım işçilerinin örgütlülükleri de katılacağını açıkladı. Greve PAME de katılacak. (Atina/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Pakistan'da bombalı saldırı: 65 ölü

SONRAKİ HABER

Erdoğan bunu görecek mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...