20 Şubat 2013 10:51

Maksat yeşillik olsun…

Sevda Aydın

Derginin içinde bir de yönetmen Sırrı Süreyya Önder’in henüz ismi bile olmayan romanından tadımlık bir bölüm de var. 2011 yılında kaybettiğimiz şair Didem Madak da OT’un ilk sayısında yer alıyor. Yıllar önce ‘Öküz’ dergisine verdiği röportajda Madak şöyle diyor: “Hayatımı hiç nokta konulmadan yazılmış bir çocuk romanı olarak yeniden kurmak istiyorum…”

DERGİNİN MİSAFİRLERİ

OT’a fotoğraflarıyla konuk olan Birhan Keskin, Karaköy rıhtımından fotoğraflarını yazdığı bir yazıyla paylaşıyor. Keskin, “Karaköy’ün karabataklarının, gözlerinin zümrüt yeşiline olan sevdamın, Liz Taylor’ın gözlerine olduğu kadar büyük olduğunu bilerek” İstanbul’a kuş konduruyor. Sıla Gençoğlu da çektiği fotoğraflarla ‘fotoğrafaltı’ bölümünde Haydar Ergülen ve ‘şiir yazarı şair’ Manisa Kırkağaçlı Muharrem Coşkun, OT’un şairlerinin arasında. Hakan Günday ‘Cihaz’ öyküsüyle, Sevin Okyay da Alphonse Daudet’in ‘Değirmenimden Mektuplar’ıyla derginin bu ayki konukları.

OT’ın çizerleri arasında Semra Can, Cem Dinlenmiş, Hüseyin Şekerciler, Bahadır Baruter, Sevinç Altan, Can Barslan, Kenan Yarar, Erdil Yaşaroğlu, Latif Demirci, Selçuk Erdem, Behiç Pek, Galip Tekin, Ergün Gündüz ve Metin Üstündağ yer alıyor. Çizerler ilk sayıda İhsan Oktay Anar’ın kitaplarından karakterleri çizmişler.

LAFI OLAN HERKESE AÇIK

Derginin söyleyecek bir lafzı olan herkese açık olduğunu belirten Metin Üstündağ, yani namıdiğer Met-üst’le OT’un çıkış sürecini konuştuk. Met-üst, çok sancılı geçen derginin çıkış sürecini bizlerle paylaştı...


‘Ot’ hangi ihtiyaçtan doğdu?

Öküz ve hayvan okuru yetim kalmıştı. Arkadaşların baskısıyla OT çıktı. Ben çok yorulmuştum. Çünkü tek başına dergiyi ‘kafan estiğinde’ çıkarabiliyorsun. Ama insanlarla uğraşmak çok zor. Cemal Süreya’nın dediği gibi, ‘Aşklar da bakım istiyor.’ Derdin olması lazım, traş olman lazım, pek çok dergi sakallı sakallı çıkıyor, öyle olmaz yani güzel kokman lazım. 1 yıla yakın arka plan çalışması yaptık. İki tane dergi çıkarmışız. Bu dergiyi 1 ayda da çıkarırdık. Ama aynısı olurdu. Niye aynısı olsun ki yani? Bu derginin gizli muttosu ‘hazla ve hızla okunan kültür sanat dergisi’. Biz mizah dergilerinde espri bulmak için üç günümüzü gömeriz. Bu karikatürün tüketilmesi süresi 30 saniye sürer. Bundan da gocunmuyoruz. Aksine 5 saniyey nasıl düşürürüzün hesabındayız. Bir karikatür dergisini okumak yarım saati bulur. Bazı psikologlar “Çocuğunuza az ama kaliteli zaman ayırın.” diyorlar. Benim derdim gençlerde, okurda merak uyandırmak; ilgilendirmek. Eşitlikli bir ilişki. Okurun da burada bir süre sonra yazar olabileceğini düşünebileceği bir ilişki.

Okurun aynı zamanda yazarı olması, mizah dergilerinde bir gelenek. OT dergisinde bu durum nasıl?

Penguen ekibinden isimler var. Zaten herkese açık bir dergi. Benim çıkardığım dergilerde bir alt üst ilişkisi yok. Mizah dergilerinin okuruyduk, çalışanı olduk. Öküz’de de Hayvan’da da yapmak istediğim buydu. Söyleyecek bir lafı olan herkese açık bir dergi, Öküz’de olduğu gibi. Hayat kadını da var, yüksek edebiyat yapan da var. Genç de var, duayen de. Bazı dergiler var okuduğun zaman aşağılandığını hissediyorsun. Onu yapmak istemiyorlar ama sen öyle hissediyorsun. Bu çok acayip. Bir yazarlık tanımlamaları var mesela sen ‘Yok yahu ben yazar olamam, kenar mahalle çocuğuyum’ diyorsun. Ben bunu ilk yıktığımda elimde Dostoyevski vardı. Herif kumarbaz, üçkağıtçı, karısını aldatmış, sekreteriyle ilişki yaşamış, idamdan dönmüş falan, ‘Oh lan tam aradığım adam’ dedim. Mesela bize James Joyce’u heykel gibi anlatıyorlar. Herif sırf dişlerini yaptırmadığı için gözü kör olmuş, şeker hastası olmuş, kızları intihar etmiş, yani tam bir hayat beceriksizi. Bize öyle bir anlatıyorlar ki taş yani adam. Yok öyle bir şey. Sen de yapabilirsin. Zaten normal bir insan niye yazar olsun ki yani? Mutlaka bir şeyler ters gitmiştir ki bir anlatma, çığlık ihtiyacı duymuştur. Bütün yazarlarda böyle bir eksik taraf vardır, içinden bir fay hattı geçmiştir. (İstanbul/EVRENSEL)