Suriye krizi bölgeselleşiyor mu?
Ali Karataş / Yusuf Ertaş
Geçen hafta Perşembe günü Suriye’nin başkenti Şam’da gerçekleşen patlama ve sınırdaki Şii köylere Özgür Suriye Ordusunun(ÖSO) yaptığı saldırı, Arap basınında oldukça geniş bir yankı yarattı. Gelişmeleri değerlendiren köşe yazarları kaygı verici durumdan farklı kesimleri sorumlu tutarken birleştikleri nokta krizin bölgeselleşme eğilimi içinde olduğuydu. Arap basınında geçen hafta, Al Monitor adlı internet sitesinde Nasır Carara’nın kaleme aldığı makale, Suriye ve Lübnan’ın içinde bulunduğu Bilad eş-şām olarak adlandırılan bölgedeki çatışmaların tarihsel köklerine değiniyor ve oldukça önemli saptamalar yapıyor.
Lübnan’da yayınlanan Assafir gazetesi, manşetten “300’ü aşkın ölü ve yaralı var. Görüşmelere başlamak isteyenlere bir mesaj mı?” sorusunu sorarak muhalefetin bir kısmının görüşme eğilimini provoke etmek istediğine dikkat çekiyor. Dar Al Hayat gazetesinden Hazimsaiye “El kaide’nin Lübnan’da ve doğuda engellenmesi” yazısında ise El Kaide’nin bölgedeki rolünü değerlendiriyor. Yazar yazısında son yirmi yıl içerisindeki gelişmelerde, El kaide’nin oldukça etkin olduğu iki ülke, Afganistan ve Irak’ın bölgeye etkisine dikkat çekiyor. Yazısına söyle devam ediyor; “Son olarak Mali’deki çatışmalar Cezayir’in meselesi haline geldi. Ayrıca güney Libya’ya ve diğer Afrika ülkelerine sıçradı. Bundan önce Afganistan’daki çatışmalar, Pakistan’a sıçramış, iktidarın kalbini ve organlarını etkilemişti. Pakistan toplumu üzerinde etkisi sözde olmamış ve siyasi süreci istikrarsızlaştırmıştı. Aynı şeyler Yemen, Somali ve diğer başarısız devletler için söylenebilir. Bu yüzden bölgede başarısızlık ihraç etmek kolaylaşmıştır.”
Görünen o ki gelişmeler, krizin başlangıcında “Suriye, sadece Suriye değildir” sözünün gerçekleşme dönemini yaşadığımızı gösteriyor.
HİZBULLAH SURİYE SAVAŞINDA Şİİ KÖYLERİNİ SAVUNUYOR
Nasır Carara/ al-monitor.com
Birkaç gün önce Suriye topraklarında bulunan 14 Lübnanlı köy ve çevresinde yaşayan Şii Lübnan vatandaşlarını koruyan Hizbullah savaşçıları, radikal Sünni İslamcı fraksiyonlarla bağlantılı silahlı muhalif gruplarla çatıştı. Olay, Suriye’nin mezhepler arası çatışmalarının Lübnan’a olası bir geçişine yol açacak türünün ilk örneğidir. Ayrıca bu çatışma bir anlamda tarihsel hataların zaman içerisinde unutulup yok olmadığının da kanıtıdır.
Bugün, Suriye-Lübnan sınırının her iki tarafındakiler, geçen yüzyılın başında François Georges-Picot ve Sir Mark Sykes tarafından yapılan hatanın bedelini ödüyor. Fransız ve İngiliz sömürgeciler, sırasıyla, egemenlikleri altındaki Levant bölgesi*(Bilad eş-şām)ülkelerinin demografik ve siyasi bir haritasını oluşturdular.
Sykes- Picot anlaşmasına göre Fransızlar, komşu Lübnan’ın Hermel bölgesinden Lübnanlı aşiretler tarafından iskân edilen 14 köyden oluşan Lübnan’ın bir bölgesini Suriye’ye verdi. Bunlar Şii Müslüman ve yasal olarak Lübnan vatandaşı olmalarına rağmen Suriye’de yaşıyorlar. Suriye'de karışıklık başladığından beri Sykes-Picot Anlaşmasının o bölgedeki demografik denge üzerindeki olumsuz etkisi su yüzüne çıktı. Lübnan’ın Arsal, Al-Qa, GölHums, Al-Qusayr ve Talkalakh şehirleri arasındaki kırsal alandaki kaçakçılık hattının ortasında bulunan bu Şii köyleri arasında son aylarda birden çok güvenlik olayı yaşandı.
Lübnan’ın komşu olan bölgesi Hermel’den Şii vatandaşlar, hızla bu gerginliklere dâhil oldu. Onlar “yakınlarını destekleme” ahlakına sahip bir sosyal sistem içinde yaşayan geniş bir aşiret mensubudurlar. Onlar, Sünni Suriyeli komşuları tarafından zorla yerlerinden göç etme girişimlerine maruz kalmış, Suriye topraklarında yaşayan Lübnanlı köylülerdir.
Karışıklık öncesi Suriye’de bu iki Lübnan bölgesi,Hums ile huzurlu bir sosyal ve ekonomik ilişkinin zevkini yaşıyordu. Ancak mezhep çatışmasının ardından sadece Al-Qusayr bölgesi ve kırsalındaki Şiiler ve Sünniler arasında değil aynı zamanda Lübnan’daki Sünni Arsal bölgesi ve Şii Hermel-Baalbek bölgesinde de farklı partilerin desteklenmesi nedeniyle karşılıklı “düşmanlıklar ve endişeler” zemin kazandı.
*Levant veya Bilad eş-şām net olmayan coğrafi bir terim olup, tarihsel süreç içerisinde Toros Dağları'nın güneyindeki Orta Doğu'da geniş bir alanı belirtmektedir. Batı'da Akdeniz, güneyde Arabistan Çölü ve Doğu'da Mezopotamya ile sınırlanmıştır. Fransızca Levant kelimesi yükselme manası taşımakta ve güneşin yükseldiği nokta anlamıyla kullanılmaktadır. Sykes- Picot Anlaşması
I. Dünya Savaşı sırasında, 29 Nisan 1916'da Kut'ülAmmare Kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetlerinin Osmanlı 6. Ordusu karşısında bozguna uğradı.Sykes- Picot Anlaşması, Bozgundan 17 gün sonra 16 Mayıs 1916’da İngiltere ve Fransa arasında imzalandı. Bu anlaşma, Türkiye'nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören gizli bir antlaşmadır. 1917 devriminden sonra Rusya antlaşmadan vazgeçmiş, Lenin gizli olan bu anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır. Rusya'nın onayı ile imzalanan bu antlaşmaya göre;
1.Rusya'ya, Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis ile Güneydoğu Anadolu'nun bir kısmı, 2.Fransa'ya, Doğu Akdeniz bölgesi, Adana, Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musul ile Suriye kıyıları, 3.İngiltere'ye Hayfa ve Akka limanları, Bağdat ile Basra ve Güney Mezopotamya verilecektir. 4.Fransa ile İngiltere'nin elde ettiği topraklarda Arap devletleri konfederasyonu veya Fransız ve İngiliz denetiminde tek bir Arap devleti kurulacaktır. 5.İskenderun serbest liman olacaktır. 6.Filistin'de, kutsal yerleşim yeri olması nedeniyle bir uluslararası yönetim kurulacaktır.
SURİYE'NİN PARÇALANMASI; BİR LEVANTEN NORMU
Rami G. Khouri / Dailystar
Irak ve Lübnan gibi Suriye’nin problemi, kendi nüfusunun çoğulcu doğası sonucu Alevi, Kürt, Sünni, Dürzi ve Hıristiyan gibi yakın ülkelerdeki diğer nüfusla kuvvetli bağlara sahip büyük demografik grupların varlığıdır. Suriye’deki mevcut durumdan alınacak temel sonuç; Irak, Lübnan, Suriye, Ürdün ve Filistin gibi Levant’teki modern Arap devletlerinin kırılgan olması nedeniyle geçtiğimiz üç kuşak boyunca merkezi hükümetlerin güçlü veya parçalanmış hükümetler arasında gidip gelmesidir. Bu aynı zamanda 1940’tan beri devletlerin parçalanması veya polis devletlerinin merkezileşmesi sonucu vatandaşların ulusal yönetim kural ve değerleri kabul edecekleri normal bir devlette yaşamak için hiçbir şanslarının olmaması anlamına gelir.
Lübnan, Suriye ve Irak’ı; Aleviler, Dürziler, Şiiler ve Sünniler açısından tartışmaya zorladığı bir dönemden geçiyoruz. Merkezi Suriye devletinin ağır ağır yıkılışı Arap Levant’ının yeniden aşiretlere bölünmesi yönündeki eğilimi yükseltecektir.
SURİYE'DEKİ GELİŞMELER BÖLGEYİ ETKİLİYOR
AbdulbariAtwan / Al Kuds Al Arabi
Şam’daki patlama önümüzdeki dönem ile ilgili en önemli işarettir. Patlamalar Irak’ta onlarca yıl sürdü. İki ülke aynı olmasa da Suriye’dede krizdeki benzer bileşenlerden dolayı patlamalar sürecektir.
Kötü senaryo Suriye’nin Libya gibi başarısız bir devlete dönüşmesi değildir. İktidar, kalsa da gitse de savaşın alevlerinin civar ülkelere; özellikle Lübnan, Ürdün ve Irak’a sıçramasıdır. Ortaya çıkan işaretler en zayıf halka olan Lübnan’a uzandığını doğrulamaktadır.
Özgür Suriye Ordusu, Suriye rejimine destek olmaları gerekçesiyle Hizbullah’ın sınıra yakın olan köylerdeki üslerine baskın düzenledi. Bu olaylar eğer genişlerse önce Lübnan’daki iç savaşın fitilini ateşleyecek; sonrasında bütün bölgeyi saracaktır. İç savaş bütün bölgeyi yakacaktır. Türkiye, İran ve körfez ülkeleri; Suriye ayaklanmasında küfedeki yumurtaların içine girmiştir. Fikrime göre Sonuçları haftalar ve aylar içinde olacaktır.
Hangi köşeden bakılırsa bakılsın trajik bir manzara; Amerika birleşik devletleri Suriye muhalefetinden Irak’taki cihatçı gruplara karşı savaşmak için “uyanış kuvvetleri” oluşturmasını istedi. Önce ırak’taki cihatçılarla veya hem onlara hem de Suriye rejimine karşı ikisine birden savaşmasını istiyor. Silahlandırmak için bu şartı koşuyor. Bu birinci olarak Suriye’deki savaşı daha fazla körükleyecektir, İkinci olarakta bölgedeki savaşı.
İsrail… Hiç kimse bu aralar İsrail’den bahsetmiyor. Bu cehalettir ve geçmişe dönmektir. 60’ların cehaletine. Mezhepsel bakış, dostu düşmandan ayırmayı sınırlandırmaktadır.
ŞAM BAĞDAT'TAN DAHA ETKİLİ
GassanŞarbel / Dar Al Hayat
“Suriye’de olanlar on yıl önce Bağdat’ta olanlardan çok daha ciddi. Oradaki çatışmanın doğası çok farklı ve karmaşık. Bölge, Saddam Hüseyin’in devrildiği günden çok daha kırılgan bir durumda. Bağdat’ta, Amerika sert ve saldırgandı. Şam’da, Amerika ihtiyatlı, kararsız ve yumuşak. Bağdat’ta, Tahran Saddam’ın devrilmesinden faydalanmak için bekledi ve Saddam sonrasının meyvelerini toplamaya hazırlanıyordu. Şam’da, Tahran sanki oradaki kendi projesine, rolüne ve prestij mücadelesine kilitlenmiş durumda. Bölge Bağdat üzerinden değil Şam üzerinden değişecektir” dedi.
“Arap güvenlik vanaları yok. Mursi’nin Mısır’ı kargaşaya batmış durumda. Maliki’nin Irak’ı birleşenler arası bir krize sürüklenmiş durumda. Esad’ın Suriye’si devrim, iç savaş, bölgesel ilgisizlik ve uluslararası acizlik kombinasyonundan oluşan şiddetli bir savaşın alanı durumunda. Bu gerçekler ışığında kişi sadece kötüyü bekleyebilir” diye devam etti.
Arap yetkilisinin sözleriyle sarsıldım. Bu nedenle ayrıntılı sordum.
Suriye koşullarının en tehlikeli yönünün hiç kimsenin geri çekilmeye istekli olmaması olduğunu söyledi. Muhalefet, yaklaşık 100.000 ölü ve üstesinden gelmek için 100 milyar dolar gerektirecek olan geniş kapsamlı bir yıkımdan sonra geri dönemez. Rejim tüm bu olanlardan sonra vaz geçemez.
Resmi yetkili Suriye rejimini destekleme konusunda çok ileri giden Rusya’nın kendi pozisyonundan vaz geçmesinin zor olduğunu söyleyerek devam etti. Ayrıca, gerçek anahtar Tahran’da, Moskova’da değil. İran, Suriye rejiminin çöküşünün sadece bir kayıp değil bir felaket olacakmış gibi davranıyor. Bu nedenle, İran bütün ağırlığıyla azgın çatışmalara yükleniyor. O, (İran) Suriye’den çıkışının onun Irak ve Lübnan’daki varlığını baltalayacağının ve ülke içindeki imajını sarsacağının farkında.
Esad Suriye’si ileen geniş ilişkiler, en uzun ve gerçekte en pahalı olanlar; İran yatırımlarıdır.
Aynı zamanda Hizbullah’ta vaz geçemez. Suriye rejiminin düşüşü onun bir zamanlar yerel oyunculardan biri olarak önemli bölgesel bir güç olmasını sağlayan dayanaklarını yıkacaktır. Suriye rejiminin düşüşü aynı zamanda bir zamanlar Suriye tarafından sağlanan direniş yanlısı kampın Arap derinliği kaybolması anlamına gelecektir.
Resmi yetkili dikkatimi, çok tehlikeli olduğunu düşündüğü bir gelişmeye çekti. İsyancı askeri lider Tümgeneral Salim İdrisHizbullah’ı tehdit ederek Hums bölgesindeki çatışmalarda Hizbullah üyelerinin savaş suçlusu olarak değil, paralı asker olarak değerlendirileceklerini söyledi. Haritayı inceleyen herkes bu açıklamanın ciddiyetini ve rejimin düşmesi halinde Suriye-Lübnan ilişkileri ve Sünni-Şii bağlarının zorlu bir sınavla yüz yüze gelmesinin muhtemel olduğunu anlayacaktır. Resmi yetkili, Suriye krizinin ‘en zorlu bölümü’ hızla yaklaşıyor dedi.
Rejim Suriye’nin bir bölümünü elinde tutmayı başarırsa o zaman sınırdaki tehdit rejimin kendisine yönelik bir tehdit haline gelecektir. Eğer rejim bir darbeyle devrilirse o zaman bu bize yıllar boyunca istikrarsız olacak bir Suriye verecek.
Bu arada, Al Kaide’nin Suriye topraklarında her türlü köşe kapması aşırı tehlikeli olacaktır. Bütün senaryolar, bu nedenle, Şam’ın Bağdat’tan daha tehlikeli olduğunu gösteriyor.
Evrensel'i Takip Et