28 Şubat 2013 05:31

Oppenheimer: Bağlantıları kurmak size kalmış

Çağdaş Günerbüyük

Yarım yüzyıl önce en az bir milyon kişinin öldürüldüğü iç savaşta sivil faşist hareketin marifetlerini konu alan Öldürme Eylemi, sadece anlamlı değil, oldukça yenilikçi bir yanı olan bir belgesel. Önce, gösterildiği Berlin Film Festivali’ndeki seyircisini sarstı, ardından !fİstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde gösterildi, ödül aldı, şimdi sırada Ankara gösterimi var. Yönetmen Oppenheimer’a İstanbul gösterimlerinde en çok yöneltilen sorulardan biri, bu durumun 1915’le benzerlikleriydi. O kadar iyi bilmediğini, bağlantıları kurmanın seyirciye kaldığını söyleyecek oluyor, ardından 1980 bağlantısıyla ilgili soru geliyordu. Tanıdıklığın sebebi çok. Uzun, etkileyici, sarsıcı, bir ölçüde karamsar bir film. Ama Endonezya’da yarattığı etkiyi duyunca, oradaki gizli gösterimlerle katliamın tartışılması ve katillerden hesap sorulmasının gündeme gelmesi, en karanlık anda bile umutlanmak için sebep olduğuna işaret ediyor.

BU NE RAHATLIK

Yedi yıl yaşadığı Endonezya’da önce kurbanların öykülerini çekerek çalışmalara başlayan Joshua Oppenheimer, sağ kalanların bitmeyen bir korkuyla gerçekleri anlatamadıklarını fark etmiş. Katiller ise, hâlâ elli yıl öncenin ağzıyla konuşarak, evlerindeki böcekleri nasıl ilaçladıklarını anlatır gibi katliamlarını rahatça canlandırabiliyorlar. Yönetmen konuşan katiller fikrine bir de şöyle bir özgünlük katmış, onları, malum eylemlerini anlatan bir filmde, kendi kendilerini canlandırmaya ikna etmiş. O kadar utanmaz, o kadar rahat, o kadar gururlular ki, kabul edip senaryolarını yazmak, geçmişlerini canlandırmak üzere bir araya gelmişler.

Film içinde film böyle çıkıyor; bir yandan anlatıp oynarken, çekilen kısımları izliyor, yorumluyor, neler ekleyip neler çıkaracaklarını tartışıyor, ister istemez kendilerini sorguluyorlar. Kendi marifetlerinin övünülecek bir şey olduğunu sanarak yola çıkıyor katiller ama sonucu görmeye başlayınca, filmi izleyen aklı başında kimsenin onları alkışlamayacağını anlar gibi oluyor. Bunlar sonuçta, cinayetlerin gerekliliğine inanmış, katilliği görev kabul etmiş adamlar ama bir noktada tereddüt, hatta pişmanlık gözlerinden okunur oluyor. Hemen arkasından yıllarca kafayı yememek üzere hazırda tuttukları çeşitli inkar ve savunma mekanizmaları da. “Öldürülenler böyle mi hissetti” diye soruyor bir sahnede, ağlamaklı. Bir sonrakinde “Bakın dedeniz nasıl öldürülen adamı oynadı” diye bağırarak torunlarını neşeyle dizine oturtuyor. Bunlar, delirmemiş olanlar. Yirminci yüzyıl, hele de ikinci yarısı, dünyanın birçok köşesinde Amerikan onaylı darbelerle halk hareketlerinin bastırılmasının, azınlıkların katledilmesinin, sivil faşistlerin, paramiliter çetelerin desteklenmesinin zirvede olduğu bir dönemdi. Endonezya, bunun en abartılı örneklerinden birinin yaşandığı, Çinli azınlık ve “komünistler” adıyla öldürülen tüm muhaliflerin sayısının milyonla ifade edildiği bir yer. Endonezya neden bu kadar büyük bir katliamın ev sahibi ve hesaplaşmak bir yana, aynı terörün hala hüküm sürmesi nasıl mümkün oluyor? Yönetmen cevaben komünistlerin sayıca çokluğuna rağmen örgütsel zayıflık ve direnişin yoksunluğundan örnekler veriyor. Uluslararası kamuoyunun Endonezya’ya karşı tavrının birçok yere göre “umursamaz” olduğu düşüncesini de ekliyor, belli ki oralar uzak ve herkesin ilgi alanının dışında.

AYNI TERÖR İKTİDARDA

Her şeyin filmlerdeki karakterlere özenmeleriyle başladığını anlatan Anwar Congo ve diğerlerinin, “Ortalık kan oluyordu, daha kansız öldürme yöntemleri bulduk” diye anlatışlarındaki hissizlik nasıl tüyler ürperticiyse, gazete patronundan valisine çetenin uzantılarının hâlâ iktidarda olduğunu görmek, aynı terörün devam ettiğini anlamak, iyice ürkütücü. Hiç kolay bir film değil, en iyi ihtimalle mide bulandırıcı ve bunaltıcı ama insanın neler yapabileceğine dair bu kadar yoğun düşüncelere açık bir iki buçuk saate belki de hepimizin ihtiyacı var.

Oppenheimer, ekibin bilinen yüzü. Jenerikte “isimsiz” olarak geçen kişiler ise Endonezya’da yaşamaya devam ediyor. Filmin ülkeyi epeyce karıştırdığını anlatıyor yönetmen, orada yaşayan yardımcı yönetmenin isminin saklı tutulması ve Oppenheimer’in de ülkeye artık giremiyor olması bundan. Ama Endonezya’da gizli gösterimler ve filmin açtığı tartışma sürüyor.

Kendi ülkesinde yaşananlara benzetip faşizmin karakterine dair sonuçlar çıkarmak seyirciye kaldı dese de bağlantılardan kaçmak kolay değil. Filmde çetenin içinde olduğu bilinen, doldurulmuş hayvan koleksiyonu yapan bir avcı kameraya öldürdüğü hayvanları bir bir gösteriyor. Biri “Bunlardan artık kalmadı” deyince, “Sonuncuyu belki ben vurmuşumdur” diye espriyle karşılık veriyor. O kişi, diye anlatıyor Oppenheimer, ülkenin büyük kentlerinden Medan’ın (adı Arapça “meydan” kelimesinden geliyor) Türkiye konsolosu. Başkasının hikayesi anlatılıyormuş gibi davranmaya gerek yok.

!fİstanbul’un Keşif bölümünde gösterilen ve Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) jürisinin ödülünü alan Öldürme Eylemi, !f Bağımsız Filmler Festivali’nin Ankara ayağında 2 Martta gösterilecek. (İstanbul/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et