07 Haziran 2013 15:18

Vicdani ret olsa Ahmet de askere gitmeyecek

Postacı Ahmet her gün yaptığı gibi yine postaları dağıtmış, arkadaşı Enis’i ziyaret için gazetemize uğramıştı. Beraber yemek yiyip, çaylarımızı alıp dışarı çıktık. Birer sigara eşliğinde sohbete devam edecektik ki birden aklına askerlik sorunu geldi. Gerçi hiç aklından çıkmıyormuş, askerliğini yapmadığı i&cc

Vicdani ret olsa Ahmet de askere gitmeyecek
Paylaş
Sevda Aydın

Ahmet bunları söylerken masamda duran Pınar Öğünç’ün yeni kitabı “Asker Doğmayanlar”ı hatırladım. Kitabın içindeki tüm hikayelerin demek istediğini, Ahmet bana en yalın ve gerçekçi haliyle yaşayan biri olarak anlatıyordu.

Zorunlu askerlik dünyada farklı şekillerde iyileştirmeleriyle beraber devam ediyor. Türkiye’de ise erkeklerin bu zorunluluğun geldiği boyut tam da Ahmet’in yaşamını saran önünü görememe haline gelmiş durumda.

Yüzyıl önce tüm Avrupa’nın kabul ettiği bu ordulaşma fikri, bunca farklı ekonomik ve siyasi yapıları olan ülkeleri kendisini ayakta tutan yegane güç olması bakımından birleştirebildi. Erkek bedeninin üzerinde tahakküm kurma, aklına ve vicdanına hükmetme devletin ana hedefi haline geldi böylece.

ORDU ÇÜRÜK BİR EVDİR

Dünyada zorunlu askerlik hizmetini tartışmak daha o yıllarda ortaya çıkmış hatta Lev Tolstoy, bu yapıyı derin bir analizle eleştirebilmiş. 24 yaşında katıldığı ordudan dört yıl sonra ayrılan Tolstoy, orduyu çürük bir evin destekleyicileri olarak görür: “Duvarlar dökülüyor; kirişlerle tutturulur. Tavan aşağıya bel vermiş: Bir çatı daha inşa eder. Kirişlerin arasından kalaslar fırlıyor; yeni direklerle destekler. Sonunda ortaya çıkan, ayakta duran ama içinde yaşaması imkansız bir evdir.”

Tolstoy’un deyimiyle bu çürük evin destekçisi olmak istemeyenler de elbette oldu ve Türkiye’de de adını vicdanda buldu. Çünkü askerlik sadece uzun bir süreni zorunlu olarak orduda geçirmek değil, aynı zamanda itaat ve şiddet içeren bir yapıydı. Tanımadığın insanı öldürmen bekleniyor hem de itiraz hakkın olmadan. Sadece askerlik de değil elbet. Bugün Gezi Parkı’nda yaşam alanlarını koruyan, AVM’yi değil, ağacına, ormanına sahip çıkan da vicdani retçi. Çünkü onlarda tek tip yaşam istemiyorlar.

HEPSİ AYNI SÜRECİ YAŞIYOR

Pınar Öğünç, kitabında Türkiye’de vicdani ret tartışmalarının merkezinde olmuş 14 kişiyle röportajlar yapmış. Tayfun Gönül, Vedat Zencir, Yuri, Mehmet Tarhan, İnci Ağlagül, Halil Savda, Ferda Ülker, Enver Aydemir, İnan Mayıs Aru, İnan Süver, Muhammed Serdar Delice, İlyada Erkuş, Hayri Kamalak, Kemal Acar ve Merve Arkun. Bu isimlerin her birinin öyküsü çok farklı. LGBTT’lisi de var, Kürt olanı da, kadın vicdani retçisi de, dini inancı gereği bu hikayenin bir parçası olanı da. Ama hepsi retlerini açıkladıktan sonra hemen hemen aynı süreci yaşıyor. Davalar, tutukluluk süreçleri, zorla tek tipleştirmeler…

KİM ŞEHİT OLACAK?

1990’lı yıllardan bugüne antimilitarist görüşünü vicdani reddini açıklayarak savunanların hikayelerinde ilginç detaylar da var, zorunlu askerlik üzerine önerileri de.

Öğünç, kitabına yazdığı giriş yazısında emekli bir askerin şu sözlerine yer veriyor: “Vicdani ret hakkı diye bir şey olursa o zaman kimse gitmez ki askere. ‘Herkes vicdani retçi olursa kim şehit olacak?​’ İşte aslında tam da meselenin ortasında bu ölümler ve şiddet yatıyor. Öğünç’ün de dediği gibi keşke tam da buralardan başlayarak düşünebilsek.

Ahmet’e soruyorum, “Neden bu kadar takıyorsun kafana gitmek o kadar da önemli mi?​” “Gitmezsem önümü göremem. Hayatım boyunca hep sorun olur” diyor. Evet sorun olmasa Ahmet için bu kadar, yani vicdani ret diye bir hak çıksa o da gitmeyecek. Ama şimdi bekliyor. “Askere alsınlar ve bir an önce bitsin” diyor. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Derdimiz ne senin baban ne ötekinin amcası

SONRAKİ HABER

Ayrı dilden konuşanlar ortak bir dil geliştirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...