31 Temmuz 2013 20:33

Her ölüm erken ölüm

Her ölüm erken ölüm, bazıları var ki erkenden de erken… Bazıları derken şöyle bir yokladım da zihnimi; aslında birçokları. Ta Sabahattin Ali’den, Ali İsmail Korkmaz’a kadar saysam sayfalar dolar.Birazını hatırlayarak devam etmek isterim yine de. Unutursak Kalbimiz Kurursa diye!“Ölüler Genç Kalır&rdq

Her ölüm erken ölüm
Paylaş
Meryem Göktepe
Her ölüm erken ölüm, bazıları var ki erkenden de erken… Bazıları derken şöyle bir yokladım da zihnimi; aslında birçokları. Ta Sabahattin Ali’den, Ali İsmail Korkmaz’a kadar saysam sayfalar dolar.
Birazını hatırlayarak devam etmek isterim yine de. Unutursak Kalbimiz Kurursa diye!
“Ölüler Genç Kalır” Anna Seghers’in bir romanından alınma. Faşist Almanya’nın Berlin kenti sokaklarında Spartakistlerin safında çarpışan genç işçi Edwin’i katleden SS subayı Wenzlow; öldürdüklerinin hep genç kaldığını, onlara kurşun işlemediğini ve gençliklerini hiç yitirmediklerini düşünür. Genç ölüler, hep genç kalmaktadırlar. Tıpkı Abdullah Can Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz gibi…
Sabahattin Ali dedim ya ne çok isim uçuştu kafamda, ne çok gülüş takıldı gözüme. Metin Göktepe mesela gülüşünü de dudağında unutup giden can kardeşim düştü aklıma. Ne düşünüyordu ki celladının bilinmesi için, bunca canın kaybedildiği ülkede acaba? Cumartesi Annelerinin aradığı evlatlarının adresini verdim dercesine; “Ben Metin GÖKTEPE, gazeteciyim, Evrensel gazetesi muhabiriyim,” diye haykırırken son görevimi de yaptım huzuru mu o son gülüş? 17 yıldır sorarım da bir türlü bulamam. 
Yine aklıma Hrant Dink’in kaldırıma yatırılmış bedeni geldi. Güvercin ürkekliğinden söz etmişti birkaç gün öncesinde, sonra aklından kovarcasına halkının güvercinleri sevdiğine değinmişti ya, o geldi işte!
Hasan Ocak yazılmazsa kıyılmış olur ona, haksızlık olur. Hasan ki kardeşinin doğum gününe yetişme telaşıyla, heyecanıyla büsbütünken alınıp kaybedilmişti, İbrahim Kaypakkaya gibi. Denizler gibi asılan Erdal Eren’in yıllarca evinden çıkmamış annesinin de yaşamı çalınmış olmadı mı hepimizde olduğu gibi? Ya Uğur Kaymaz!? Nasıl bir şiddettir hepimize topluca yaşatılan? 12 yaşında Uğur Kaymaz’ın 13 kurşunla öldürülmesine mi yanmalı, yoksa ona teröristti denmesine mi? Terörist denmesi bu tür bir ölümü hak ediyordu diye kanıksanmasının çabası ve katliamın itirafı değil mi? Unutmamak, unutturmamak işte bu yüzden önemli. 
Unutursak kalbimiz kurusun dememiş miydik Roboski Katliamı’na? Roboski demişken o mezarların topluca koyun koyuna yatışı, süslenmişliği gelir aklıma. Kınası olacakken ertesi gün, kaçağa gitmiş gencin kına bohçasının mezarında duruşu! Ben hiç sormamışken bombalanan çocuklardan çoğu Encü olan Nevzat’ın bacısı Hayat; “Merak etme abla okuyacağım, gazeteci olacağım,” demişti. Roboski’ye yolu düşenin Sivas Madımak yangınıyla kesişmez mi yolu? Sivas ki onca can yetiştirmiş, onca değerleri, Pir Sultan’ları, Hasan Hüseyin’leriyle anılırken bir katliama, Madımak Katliamı’na ev sahipliği yaptırılmış bir yer. Tıpkı Çorum gibi, Maraş gibi!
Biliyorum bu yazıyı bazılarınız bitirmeyecek, bitiremeyecek. Haksızlar mı? Hayır. Bitirenler de zaten unutmayanlar, unutursak kalbimiz kurusun diyenlerdir. Bu günlerde beş gencimizi, beş fidanımızı kopardılar ve Taksim Gezi Parkı direnişine kurban ettiler. Abdullah, Mehmet, Ethem, Medeni, Ali İsmail... Hepimizin yüreğini kanata kanata, gözyaşlarımızı akıtarak çaldılar kardeşlerimizi, evlatlarımızı.
Her kayıp bizim evden yitip gitti, ellerimizden kayarak. Her genç fidanın annesi benim annem, kardeşleri bendim zaten. Her defasında bizi yeniden, yeniden öldürdüler. Öyle çok benzerlikler var ki... Her can ayrı ama her biri diğerinin aynı.
Buraya kadar acı elem var. Peki ya UMUT? Umut; annelerin öfkesinde, haykırışında, mücadelesinde saklı. Bu ülkeye barış gelecekse, ki gelecek; salt annelerin öfkesinde değil, acısını vakur bir biçimde umuda dönüştürmesinde saklandığı yerden çıkarak gelecek. Değil mi ki annem hepinizi birer Metin kabul etti, öyle de sevdi, sakındı. Değil mi ki Ali İsmail’in Emel annesi; “Bu acı bırakın dostuma, düşmanıma bile uğramasın,” dedi. Değil mi ki Ethemi’in, Mehmet’in, Abdullah’ın, Medeni’nin anneleri “Artık çocuklar ölmesin, ben yandım el yanmasın,” gerçekliğini haykırdı. Bu ülkeye barış önce annelerin, dolayısıyla kadınların hamuruyla gelecek!
Önümüz bayram; ellerini öpmeye gelemeyecek olan evlatlara gidecek annelere sabır diliyorum, her birinin ellerinden evlat sevgisiyle ben öpüyorum, biz öpüyoruz.
ÖNCEKİ HABER

Grev yasağına tepki

SONRAKİ HABER

İstanbul’da bir trans birey daha katledildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa