Selçuk Altun Bizans’ın sırlarını çözüyor
DAHA sonra “Fatih” olarak anılacak olan II. Mehmet, bin yıllık Bizans surlarını yıkıp İstanbul’a girdiğinde tarihin akışını Bizans’ın sırtından alıp kendine çevirmişti. Erdelli Urban’ın yaptığı toplarla yıkılan surlar dünyanın gözbebeğini, 53 günlük kuşatma sonunda Osmanlı Hanedanlığı’na teslim ediyord
DAHA sonra “Fatih” olarak anılacak olan II. Mehmet, bin yıllık Bizans surlarını yıkıp İstanbul’a girdiğinde tarihin akışını Bizans’ın sırtından alıp kendine çevirmişti. Erdelli Urban’ın yaptığı toplarla yıkılan surlar dünyanın gözbebeğini, 53 günlük kuşatma sonunda Osmanlı Hanedanlığı’na teslim ediyordu. Yorgun ve yaşlı Bizans sonuna kadar savaştı. Kanının son damlasını dökene kadar savaştı. 53 gün boyunca yemedi, içmedi… 29 Mayıs günü kent düştüğünde II. Mehmet’in kahramanlığı anlatılıyordu. Peki ya Bizans İmparatorluğu’nun kralı XI. Konstantinos neredeydi? Askerleri kenti savunurken o ne yapıyordu? Bazı kaynaklar onun kahramanca savaştığını ve kanını son damlasına kadar Bizans toprakları için akıttığını söylüyor, bazıları ise onun bir Ceneviz gemisiyle Bizans’tan kaçtığını… XI. Konstantinos’un hain mi yoksa kahraman mı olduğu net bilinmiyor hâlâ… Tarihi her belirsizlik gibi bu da görmeyi bilen gözler için bir hikayenin kapısını aralıyor…
Selçuk Altun, Sel Yayınları tarafından yayımlanan yeni romanı Bizans Sultanı’nı bu ikinci görüşün üzerinden kuruyor ve bu görüş karmaşasını ve kitabın hareket noktasını şöyle özetliyor: “Bizans resmi tarihine göre yaşlı ve bitkin imparator, güya Osmanlı askeriyle çarpışırken şehit düşmüştü. Oysa Konstantinopolis düştükten sonra onun cesedi bulunamamıştır. Buna karşılık bir İtalyan, bir Ermeni tarihçi ve Bizanslı aykırı bir papaz onun kaçtığını iddia ettiler. Konstantinopolis’i terk eden son Ceneviz gemisinin yolcu defterinde altı Palaeologos vardı. Onlardan biri de, Avrupa’daki dağınık Hıristiyan krallıklardan ve Papa’dan alacağı destekle imparatorluğunu er geç kurtaracağını varsayan XI. Konstantinos’tu. Son Bizans imparatoru aynı zamanda birikimli bir diplomat, soylu bir estetti. Bu da benim Bizans tarihinde bir safariye çıkmamı kışkırtmıştı.”
Selçuk Altun romanında yeni bir Bizans imparatoru yaratıyor. Yarı Amerikalı yarı İstanbullu olan bu hükümdar bulmacalar çözerek Bizans tarihinin içinde dolaşıyor… Geniş bir araştırma ve büyük bir birikim üzerine oturan Bizans Sultanı’nı sadece bir roman olarak okumak kitaba yapılacak bir haksızlık olur elbette.
DÜNYA TEK BİR ÜLKEOLSAYDI BAŞKENTİ İSTANBUL OLURDU’
Roma ile Grek kültürünü harmanlamakla yetinmemiş, ona Doğu’yu eklemiş ve kendi kültürünü böylelikle yaratmış olan Bizans, bir kitabın temel konusu olunca mekanı da İstanbul oluyor haliyle. Selçuk Altun roman boyunca Bizans’ı İstanbul’dan ayırmıyor. Kitap pek çok ülkenin pek çok kentinde geçse de özlem ve cazibe merkezi hep İstanbul oluyor… Ve romanın mekanı olan kent için şunları söylüyor: “İstanbul’un selefi ve Bizans’ın başkenti Konstantinopolis, dokuz yüz yıl boyunca dünyanın mega kentiydi. Gezilir, hayran olunur, örnek alınır, anlatılırdı. Napolyon, ‘Dünya tek bir ülkeden ibaret olsaydı başkenti İstanbul olurdu’ derken onun içinde Bizans’ın payı da yok değildir. Bizans’ın simgesi çift başlı kartaldı; hem Doğu, hem de Batı’ya egemen olduklarını düşünürlerdi. Bizans ikilik ve ikilem dolu bir masaldı.”
Kitabın kahramanı ya da romanın anlatıcısı bir yandan gizemli bir kurumla uğraşırken bir yandan da Bizans Tarihi’nin sırlarını öğrenip onun şifreli metinlerini çözmeye çabalıyor. Bunların yanında da edebiyat ve sanat hakkında görüşlerini okura aktarıyor. Hatta kitabın pek çok bölümünde de yazar Selçuk Altun kahramanın bir arkadaşı olarak okur karşısına çıkıyor. Başta Borges olmak üzere birkaç yazarın hikâyenin gerçekliğini arttırmak için izlediği bu yola başvurma sebebini şöyle açıklıyor Selçuk Altun: “İlk romanım Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir’in anlatıcısı bir bankanın fon yönetimi bölümünde çalışıyordu. Finansal sistemin yeni oturuyor olmasından, yasalara karşı gelmemekle birlikte uygulamalardaki boşluklardan faydalanarak büyük paralar kazanmıştı. Kendini anlatıyor demesinler diye romana figüran kıvamında bir Selçuk Altun iliştirdim. Amacıma ulaşabildim sayılmaz. İkinci romanım birincisinin devamı olduğu için Selçuk Altun yine minik bir rol kaptı. Ondan sonraki dört romanımda da değişik boyutta Selçuk Altun’lar kurgulayarak eğlendim. Mesela Annemin Öğretmediği Şarkılar’ın anlatıcısı, Selçuk Altun’dan iğreniyordu.”
Bizans tarihi içinde usta işi bir yolculuğa çıkaran ve bu yolculuğu polisiyeyle süsleyen Bizans Sultanı tarihi romanların sığlığından sıkılmış okurlar için biçilmiş kaftan…