30 Ekim 2014 02:00

İstanbul'da Kafka, Kars'ta Dostoyevski

İstanbul'da Kafka, Kars'ta Dostoyevski

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İki dostumun T.C. Mahkemeleri ile başı oldum olası dertte. İkisi de lafını sözünü esirgemeyen karakter. Doğrucu Davut. Ve Gandhi’nin, Thoreau Türkiye’deki en iyi temsilcileri arasındalar...
Gandhi, İngilizlerin Tuz Geragisini protesto için ünlü eylemini başlatmıştı.
Thoreau, ABD’nin haksız bir savaşla Texas’ı yutmasını protesto için vergi ödememe eylemini başlatmıştı.
Ayşe Nur Zarakolu da, 1994 Aralığında Belge Yayınları bombalandığında, 5 yıl vergi ödemeyi reddetmişti (Elbette sonunda zoralıma gittiler). Ve devlete karşı açtığı tazminat davasını, 17 yıl sonra, ölümünden 10 yıl sonra olsa bile kazanmıştı.
İsmail Beşikçi ve yayıncısı Ünsal Öztürk, ‘90’lı yıllarda para cezası ödemeyi reddettikleri için daha uzun süreler hapis yatacaklardı.
Kars, Edirne ve Hatay Valiliklerinin statüsü “özeldir.”
“Muhaberat” mantığı ile, “özel” Valiler tarafından yönetilirler.
Bu vilayetler, önce yitirilen, sonra kazanılan topraklardır. Türkiye bu toprakları, adeta bir kumar masasında şansına kazanmıştır. Edirne’yi alalı 101 yıl, Kars’ı alalı 90 küsur yıl, Hatay’ı ilhak edeli  70 küsur yıl geçmesine karşın T.C. sanki buraları kazandığına  inanamamakta, yitirmiş olma travmasını hâlâ üzerinden atamamaktadır.
Edirne’nin yitirilmesinden sonra, darbe ile iktidarı alan İttihat cunta hükümeti, Balkan devletlerinin Osmanlı mirası paylaşım kavgasında birbirlerinin gırtlaklarına sarıldıklarında, bu “fırsatı” kaçırmamış, Edirne’yi bir huruç harekatı ile geri almış ve bununla erkini pekiştirmişti.
1.Dünya Savaşı patladığında, bunu altın fırsat bildiler. Ve Almanlarla birlikte, Rusya’nın Odessa kentini bombardıman ederek, bodoslamasına savaşa daldılar ve İmparatorluğun ipini çekenler onlar oldular.
Kars’ı ise Almanlar Sovyet Moskova’sının gırtlağına sarıldığında, çaresizce imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması ile kaptılar. Sonra bunu Sovyetlere, “plebisit”yapacakları sözü ile kabul ettirdiler. Tabii evlere şenlik bir plebisit!
Benzeri bir halk oylaması ise, Kars’taki gibi önemli sayıda bir nüfusu “kaçırdıktan” sonra Hatay’da yapıldı.
Ama kolay kazanan kolay kaybedeceği hissi ile, sonra aşırı davranışlar içine girer ve saçma gelen bir denetim mekanizması oluşturur.
İttihatçılar erki, Babıali baskını ile çok kolay ele almışlardı. Onun için hep “karşı darbe” paranoyası içindeydiler. “Özel örgütler”, “paralel” yapılar  biraz da böylesi bir “korku” psikozu ile oluşturuldu.
AKP de sistemin iç çelişkileri nedeniyle erki beklemediği ölçüde rahat ele geçirdi.
“Muhaberat” merakının bir kaynağı da bu ruh hali.
1945 yılında Ankara, komşu Sovyet cumhuriyetleri, Sezar’ın hakkı Sezar’a deyip talepte bulundukları da, aslında Kars ve Ardahan’a gitti gözüyle bakıyorlardı. Moskova’nın bu kadar kolay çark edeceğini beklemiyorlardı.
Türk ordusu, Kars ve Ardahan’ı terk edip Erzurum’a kadar geri çekilmişlerdi. Ebedi Şef İnönü, Nazi Brigatlarında yer alan soydaşları, paşa paşa Sovyet makamlarına Kars üzerinden demiryolu ile Sovyet makamlarına teslim ediyor ve onlar sınırın hemen öte yakasında kurşuna diziliyorlardı. Nereden mi biliyorum? Çünkü babam sürgün gibi en belalı yer olan Arpaçay’a kaymakam olarak yollanmıştı, solcu arkadaşları olduğu için. Yastığının altında tabanca ile uyuyordu ailesi ile birlikte intihar etmek için. Her an Sovyet ordusunun girişi bekleniyordu.
Mahmut Alınak, Kars’ta değil de, hak savuculuğunu İstanbul’da yapsa, belki başı bu kadar ağrımazdı. Ama karşısında “normal” idareciler yoktu ki, “muhaberat” vardı.
Çılgın 1998 yılında, Edirne’de Kitap fuarı vardı ve SHP’li Belediye komşu Yunanistan’dan dost bir Yunan yazar getirmemizi istedi. Yorgo Andreadis’i önerdik. Sonra aradılar, “muhaberat” tepki koydu diye. Buna rağmen geldi hatırımızı kırmadı Sevgili Yorgo. Türk bayrakları ile kaplı bir salonda konuşma yaptı, benim tercüme yapmam engellendi. Tercüme yapacak yazarımızın İstanbul’dan alınması unutuldu. Klasik Yunanca hocası bir akademisyenden modern yunanca tercüme yapması istendi. Ondan sonra da bu akademisyenin akademik kontrolden çekmediği kalmadı. Birkaç ay sonra da, Andreadis’e “xxx” rumuzu ile bugüne kadar kaldırılmamış olan bir “persona non grata” kararı alındı, Türk ve Yunanlı Karadenizlilerin ortak konseri için geldiği Atatürk Havaalanından geri postalandı.
Andreadis, İzmir ya da İstanbul’a gelebilirdi ama Edirne’ye asla! Antakya’nın kadim kitapevi Yener Kitabevi de 2010’ların kitlesel operasyonlarında darbe yedi. İki kuşaktır devam eden kitabevinin, herkesin sevdiği, Antakya’nın Dost Kitabevi olan bu kitapçı, 12 Martları ve 12 Eylülleri atlatmış olan bir kitabevi kapandı. Çünkü sahibinin karısı Kürt’tü ve legal bir partide siyasal çalışma yürütüyordu. Zaten Suriye savaşı ile birlikte, Antakya Antakyalılığını yitirdi.Açıkça “Muhaberat” kenti oldu.
Ama sonunda Kars, Edirne, Antakya İstanbul’a da geldi! Onunda simgesi Gazeteci Erol Özkoray’a verilen ceza oldu. Bu aynı zamanda Gezi’ye biçilen bir cezaydı.
Her yer gezi, her yer muhaberat!
Ancak İstanbul’daki dava ne kadar Kafka’yı hatırlatıyorsa, Kars’taki dava da o kadar Dostoyevski’yi yargılayan mahkemeyi hatırlatıyordu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...