17 Ocak 2015 01:00

15 bin yürekli işçi

15 bin yürekli işçi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Metal sektöründe üç sendika örgütlü. Türk-İş’e bağlı Türk Metal, Hak-İş’e bağlı Çelik-İş ve DİSK’e bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası (Birleşik Metal-İş).
Metal sektöründeki örgütlü işverenleri ise Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) temsil ediyor. MESS’e bağlı  işyerlerinde 110 bin işçi çalışıyor. Bu işçilerden yaklaşık 85 bini sendika üyesi.
İşveren sendikası MESS, 70 bin işçiyi kapsayan Türk Metal ve Çelik-İş sendikalarıyla toplu iş sözleşmesi imzaladı.
İşveren sendikası MESS, şimdiye kadar 2 yıllık imzalanan toplu iş sözleşmesi yerine 3 yıllık toplu iş sözleşmesi imzalatmış, öte yandan yüzdelik zam önererek metal sektöründe ucuz işçiliği toplu iş sözleşmesiyle meşrulaştırmaya dönük bir adım atmıştır.
Bu öneriye göre 100 TL ücret alan işçi de 300 TL ücret alan işçi de yüzde olarak aynı zammı alacaktır. Yüzde olarak aynı olan zam sözleşmenin 3 yıllık olduğu göz önüne alınırsa ücretlere aynı şekilde yansımayacaktır. 100 TL ücret alan yüzde 8 zam aldığında ücreti sadece 8 TL artarken, 300 TL zam alan işçinin ücreti onun üç misli artacak ve 24 TL zam alacaktır.
Metal sektöründe 41 işyerinde örgütlü, yaklaşık 15 bin metal işçisini temsil eden Birleşik Metal-İş ise işveren sendikası MESS’in bu teklifini kabul etmedi ve greve hazırlanıyor.
Toplu iş sözleşmesinin amacı, işçilerin haklarını korumak ve geliştirmektir. Toplu iş sözleşmeleri işçilerin haklarını koruma ve geliştirme amacından uzaklaşmışsa ve sendika da bunu kabul etmişse toplu pazarlıkta toplu iş sözleşmesinin tarafı sendika yenilmiş demektir.
Toplu iş sözleşmesini imzalamamakta direnen Birleşik Metal-İş Sendikası, sadece üyeleri için buna karşı çıkmıyor, toplu iş sözleşmelerinin amacının ortadan kalkmaması için direniyor. Birleşik Metal-İş biliyor ki, MESS’in önerdiği teklifi kabul ederse, üç yıl sonra metal sektöründe ortalama ücret bugünkü ortalamanın da altına düşecek.
Birleşik Metal-İş, biliyor ki MESS’in teklifi metal sektöründeki düşük ücret-yüksek ücret makasını daha da genişletecek.
Çalışma yaşamıyla ilgili olan herkes de biliyor ki düşük ücret-yüksek ücret makasının büyüdüğü yerde, işverenler yüksek ücretli işçileri adım adım işten çıkarıp, düşük ücretin hakim ücret olmasını sağlayacak.
Çalışma yaşamıyla ilgili olan herkes biliyor ki, bugünün Türkiye’sinde işverenlerin yüksek ücretli işçileri işten çıkarmasını engelleyecek etkili bir koruma sistemi yoktur. Bundan korunmanın en etkili yolu toplu pazarlık sürecidir.
Şimdi denilebilir ki, 70 bin işçinin temsili mi belirleyici, 15 bin işçinin temsili mi?
Küçük bir anımsatma yapalım: 1994 krizi gerekçesiyle 600 bin kamu işçisinin toplu iş sözleşmesinden doğan dördüncü dilim zamlarına hükümet el koymuştu.
Bu el koymaya karşı sadece 7 bin kağıt işçisi ile 20 bin askeri sanayide çalışan işçi itiraz edip dava yoluna gitti. Davaları işçilerin verdiği yetkiyle kendileri adına Selüloz-İş Sendikası ve Türk Harb-İş Sendikası açtı.
Hükümetle anlaşan Türk-İş’in o günkü yöneticileri basının karşısına çıkıp “600 bin işçi çıkarını bilmiyor da yedi bin işçi mi biliyor” diye açıklamalar yaptılar.
Toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan haklarını arayan işçiler yalnız bırakıldı. Suçlandı. İtiraz davasını yürüttüğüm bu işçilerin demokrasi ve hukuk adına ibretlik hikayesini merak edenler “İşçiler ve Bir Hukuk Devleti Masalı” adlı kitabı muratozveri.net’ten indirip okuyabilirler. Süreç “600 bin işçiyi temsil edenlerin” yanıldığını, imzalanmış bir toplu iş sözleşmesinden bir kez ödün verince arkasının geldiğini gösterdi. Bu olaydan sonra belediyelerde, metal sanayiinde, tekstil sektöründe onlarca toplu iş sözleşmesi, “protokol”le değiştirilip, işçilerin hakları ödün pazarlığı altında geri alındı.
Bugün de tüm işçilerin toplu iş sözleşmesi hakkını korumak görevi Birleşik Metal-İş Sendikasına ve bu sendikaya üye 15 bin işçiye düştü. 1994 krizinde üye sayısı az olduğu için önemsenmeyen Selüloz-İş Sendikasının toplu iş sözleşmesi hakkına sahip çıkması, sendikayı büyütüp hak arama mücadelesinde saygınlığını artırdı. Üye sayısı büyük, cesaretleri küçük sendikalar ise 1994 krizindeki uzlaşmanın sonucunda işverenlere verdikleri elini geri alamıyor şimdi. Yarın da, grevin sonucu ne olursa olsun Birleşik Metal-İş Sendikası ve üyesi 15 bin metal işçisi toplu iş sözleşmelerine sahip çıkmalarının onurunu yaşayacaklar.
Onlar da bu bilinçle yola çıktıklarını ilan etmek için “Bedeli ne olursa olsun” grev hakkımızı kullanacağız diyorlar.  Siz şöyle anlayın: İşçilerin haklarını korumak için var olan toplu iş sözleşmelerini ucuz işçiliğin meşru dayanağı haline getirmektense, grev yapar aç kalırım, grev yapar saldırıya uğrarım, grev yapar hakkımı ararım, dik durur her yıl biraz daha değersizleştirilmeyi engellemeye çalışırım.
Toplu iş sözleşmesini, toplu pazarlığı savunan bu çizgide haklarını sadece toplu pazarlıkla alabileceklerini gören tüm işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi olsun olmasın buluşursa, MESS’in yanlış hesabının grev boylarından geri döneceğini, işçilerinde kazanabileceklerini görmek olanaklı olacaktır.
Bu mücadelede uluslararası dayanışma, Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelerden doğan hukuk, metal işçisinin geleceğini kazanma arzusu, Birleşik Metal-İş Sendikası ve sendika üyesi 15 bin işçinin yanında yer alacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa