11 Mayıs 2015 00:27

Üretenler, yaratanlar

Üretenler, yaratanlar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Akşama dek durmadan üreten, yaratanlardan biri de Bihrat Mavitan…
O bir yontucu (heykeltıraş)… Kuzguncuklu…

Benden sonra Kuzguncuk’a ilk yerleşenlerden…
Bol kepçe yürek…
Akdeniz Üniversitesi’nin Sosyal-Kültürel Özeği Olbia’daki direklerin üzerine 25 sanat-kültür adamımızın kabartmalarını yapan kişi, sanatçımız… İzmir’de, Kordon’daki çelik tekne iskeletini de o yaptı. Attila İlhan’ın büstünü de… Us almaz ölçüde yapıtı var ya, ben hemen bir ikisini yazmakla yetindim.

Bir başka ülkede olsaydı, onlarca yardımcısı olurdu. Öğrencileri çevresinde fır dönerlerdi, ondan azıcık sürez çalabilmek için… Bir şeyler kapabilmek için…
Ona özel bir işlik kurulurdu.
Yaratacakları alanlara konulur, onlarla süreli süresiz sergiler açılırdı... Yurtdışında tanınması için kamu güçleri işe koşulurdu.

Durun, şimdi bir başka konuyu aktarayım size:

Bundan 36-37 yıl önce, Antalya’ya çağrıldım. Eski Antalya’ya giriş olan Kapı Ağzı bölgesinin “Kentsel Tasarımı” isteniyordu benden.

Orada yerleşik “esnaf” ile bir bir konuşmakla başladık işe… Yemeniciler vb…

Sonra yetkililere dedim ki:  

“Burada yerel zanaatlar, sanatlar var. Bunların iş yerleri için ödedikleri kira bedelini ancak çıkardıkları belli. Sorduk soruşturduk öğrendik… Çok yakında gezginler (turistler) nedeniyle buralara kuyumcular, halıcılar geçmek isteyecekler. Onların ödeyebilecekleri kiraları bu gün buradaki esnafın hiç biri ödeyemeyecek. Dağılıp gidecekler… Kimileri de işini bırakacak…
Oysa onların yaptıkları işler yerliler için, yerli yabancı gezginler için hem gerekli, hem ilginç… Bunlara özel bir bölge, çarşı ayıralım.”

Olmadı…
Neden mi?
“12 Eylül” oldu da ondan…
Ama benim söylediklerimin hepsi oldu.

Şimdi asıl konumu sürdürmek istiyorum:
Bizim Kuzguncuğumuzdan (Kuzguncuk büyüklüğündeki bütün yerleşmelerden) önce marangozlar gitti. Yasaya göre belli büyüklükteki güçten artığını kullananlar orada kalamazlarmış.
Sonuçta şimdi biz artık en küçük marangozluk işimizi yaptıramıyoruz. Ufacık bir saçak onarımı için, ya da masanın ayağını çaktırabilmek için on-on beş km nasıl gidelim?

Kısacası, benzin tutarı artınca taşınım tutarları artıyor. Taşınım tutarları artınca, bakkal-çakkal tutarları artıyor. İşyeri kiraları ödenemeyecek duruma geliyor. Kırk yıllık yerliler, kent çevresine, uzaklara taşınmak zorunda kalıyorlar.

(Tam bunları yazarken, kapı çalındı. Uzun süredir görmediğim bir Kuzguncuklu geldi. “Nerelerdesiniz?” diye sordum. Tam da yazdığım gibi uzaklara gittiğini söyledi, kira nedeniyle…)

Marangozlardan sonra küçük bakkallarımız kapandı birer birer.
Adlarını “market” koyup, çağa ayak uydurmağa çalışanlar gitmeyebiliyorlar  şimdilik.
Yalnızca yeme-içme yerleri duruyor, giderek onlara yenileri ekleniyor…

Sıra Bihrat’ ın işliğine geldi sonunda. Onun işliği için de ödediği kiranın dört katını öneriyorlar bu günlerde. Ne yapabilir Bihrat?

Yıllarca önce Agapi’ ye yalvarmıştım: “Gitme Agapi!” Şimdi, Bihrat’a bir şey diyemiyorum.
(sürecek)

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa