‘Mevzuat amca’
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerden kısa bir süre önce Türkiye-Arnavutluk Ortak İş Forumunda yaptığı konuşmada “Hiçbir uluslararası yatırımcıyı pişman etmedik” demiş ve eklemişti: “Bize düşen iş adamlarının önünü açmaktır, mevzuat amcaya takılmayalım.”
Birkaç gün önce de Rahmi Koç’tan, ‘Yetmez ama evet’ mahiyetinde de olsa, bu konuşmayı destekleyen çeşitli değerlendirmeler geldi. Yabancı yatırımcının Türkiye’ye gelmek için “Burada kendini iyi hissetmesi” zaruretini vurgulayan Koç, “Teşvikte ve tepside bir şey sunmamız lazım” dedi ve ekledi: “Hukukun iyi çalışması lazım.”
İki yaklaşım arasındaki temel fark ise sömürü olanaklarının genişletilmesi yolunda hukukun olası kısıtlamalarını ‘yok saymayı’ öneren ileri demokrasi yaklaşımına karşı sermayenin resmi güvence beklentisi içinde olması.
Birçok yabancı ortağı bulunan Koç, kendini iyi hissetmek için tepside görmek istediği seçeneklerin ayrıntısına girmiyor. Ancak bu değerlendirmeden hemen sonra Koç Holding bünyesindeki TOFAŞ’tan ücret ve sendika hakları için mücadele eden 142 işçinin bir çırpıda atılması/atılabilmesi Koç’un gerek kendisi gerekse sınıf kardeşleri için nasıl bir yatırım iklimi tahayyül ettiğine ışık tutuyor.
Koç’un resmi olarak sendikasızlaştırma hakkı (henüz daha) yok. Ancak çok iyi biliyor ki; bu memlekette sendikal gerekçeli işten atmalar nicedir “mevzuat amca”ya takılmıyor. Bunun için de, 2 işçi sözcüsünün atılmasından sonra Çelik-İş Sendikasının meşru direnişi desteklemek yerine “hukuksal mücadele” kararı alması patronun elini rahatlatıyor ve işten atmalar kıyıma dönüşüyor. İşçiler TOFAŞ’ta yaşanan kıyımın 142 işçi ile sınırlı kalmayacağından, patronun elinde 600 kişilik bir liste olduğundan söz ediyorlar. TOFAŞ’ın ardından Mako’da da 80 işçi bir gecede işini kaybediyor.
Türkiye’nin “mevzuat amca” ile kurduğu bu ilişki Uluslararası Sendikalar Konfederasyonunun (ITUC) yayınladığı yıllık işçi hakları endeksi raporuna da yansımış. Rapora göre Türkiye, sistematik hak ihlallerine ve hakkını arayan işçilere yönelik şiddet uygulamalarına bağlı olarak işçiler açısından “hakların garanti altında olmadığı” ülkeler arasında yer alıyor.
Bu tablo, özellikle bugünlerde sermayenin hükümet arayışları çerçevesinde sıkça atıf yaptığı “hukuk devleti”, “uzlaşma” ve “istikrar” kavramlarından işçi sınıfının payına ne düşeceğini anlayabilmemiz bakımından da oldukça açıklayıcı. Burjuvazinin kimin hukuku için hangi temelde uzlaşma aradığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
“İstikrar” meselesine gelince;
Plaza inşaatında bir işçi asansör kabini ile tavan arasına sıkışarak can verdi,
Niğde’de elektrik akımına kapılan işçi yaşamını yitirdi,
Aydın’da başını pres makinesine kaptıran işçi hayatını kaybetti...
Son 2 gün içinde tespit edilebilen iş cinayetlerine bakacak olursak sistemin herhangi bir istikrarsızlık sorunu yok! Hükümet arayışları ile eş anlı olarak istikrar da sürüyor!
- Ekonomik kriz ve piyasa ideolojisi 25 Ağustos 2019 23:30
- Anayasa Mahkemesinin barış bildirisi kararı 05 Ağustos 2019 00:20
- Kamuda TİS süreci 21 Temmuz 2019 23:56
- Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler 01 Temmuz 2019 00:09
- Kıdem tazminatı fonu 10 Haziran 2019 00:50
- Kale Kayış işçileri 19 Mayıs 2019 20:07
- Cinsel şiddet 28 Nisan 2019 19:58
- Seçim sonrası 07 Nisan 2019 20:55
- İşçilerin can güvenliği 24 Mart 2019 20:37
- Kadın emeği 03 Mart 2019 20:40
- Tanzim muhalefeti 17 Şubat 2019 23:30
- Sendikalaşma oranları 04 Şubat 2019 00:50