Geliyorum diyen bir saldırı daha!
Fotoğraf: Envato
Hürriyet Gazetesinin Köşe Yazarı Ahmet Hakan, önceki gece yarısından sonra saldırıya uğradı.
Buradan öncelikle Ahmet Hakan’a ve Hürriyet camiasına, Evrensel çalışanları adına geçmiş olsun diyor, dayanışma dileklerimizi iletiyoruz.
Ahmet Hakan’a evinin önünde saldıran dört saldırganın, siyasi bir kimliklerinin bilinmediği, bazılarının uyuşturucu, darp… çeşitli adi suçlardan “kayıtları” olduğu, yani tam da kullanılarak atılacak türden kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Ki bu, ateşi maşayla tutma yöntemi, bu tür vakalarda sıkça görülmektedir.
Önceki gece, Ahmet Hakan’ın saldırıya uğradığını duyan herkesin aklına, son günlerde Hürriyet’e iki kez arka arkaya AKP’nin Osmanlı Ocaklarına mensup militanların yaptığı saldırı ve bu saldırıların ilkini de açıkça AKP Gençlik Kolları Başkanı ve İstanbul Milletvekili Abdurrahim Boynukalın’ın yönetmesi geldi. Ve tabii akıllara gelen bir başka şey de Boynukalın’ın bir “dost sohbetinde”, “Bizim asıl hatamız bunlara zamanında dayak atmamamızdır” dediği ve bu “sohbette” Ahmet Hakan’ı da döveceğine dair söylemleridir.
Ahmet Hakan bu gelişmeleri dikkate alarak 13 Eylül’de İstanbul Emniyetine dilekçe vererek “koruma” istemiş, ancak Emniyet bugüne kadar bu isteğe yanıt vermemiştir.
Bu yüzden de ülkedeki gelişmeleri az çok izleyen, bırakalım gazetecileri, sıradan vatandaşlar da, Ahmet Hakan’a yönelik saldırının alenen, hazırlanılarak ve önceden kamuoyuna ilan edilerek gerçekleştirilen bir saldırı olduğunda hemfikirdir.
Kuşkusuz ki bu saldırıyı sadece Hürriyet’e yönelik saldırılar ve Boynukalın’ın söylemleriyle açıklamak da yeterli değildir. Tersine bu saldırının bir siyasi arka planı da vardır.
Şöyle ki; halka ve ülkeye verecek bir şeyi kalmayan iktidarların son sığınağı şiddet olmuştur. Çünkü kendilerini eleştirenlere verecek mantıklı, ikna edici bir yanıtları kalmayınca, eleştirileri susturmak, muhalefet edenleri ezmekten başka çareleri kalmaz.
Ama bu şiddeti meşru göstermek için de hedefe koyduklarını halkın gözünde “itibarsızlaştırmak”, vatana, millete ihanet içinde göstermek gerekir. Bu yüzden de şiddet yöntemleri, aynı zamanda iktidarı elinde tutanların kendilerine muhalefet edenleri, hainler, alçaklar, namussuzlar gibi sıfatlarla da suçlamakla eş zamanlı olarak biçimlenir.
Cumhurbaşkanı, Meclise halkın seçeceği vekilleri bile peşinen “milli ve gayri milli”, “yerli ve yabancı” diye ayırıp başlattığı ayırımcılığı, Saray’da yaptığı 11. Muhtarlar Toplantısı’nda yaptığı konuşmada genişleterek, vatandaşlara da yaymış, “milli ve yerli olmayanları”, vatanla, milletle, bayrakla sorunları olanlar, hainler, teröristlere destek olanlar diye genişletmiştir. Ve Cumhurbaşkanı, “yerli ve milli olmayanlara” karşı “milli ve yerli olanları” her yolla mücadele etmeye, mücadeleyi de sonuna kadar sürdürmeye çağırmıştır.
Cumhurbaşkanının “milli ve yerli” ölçütüne bakınca, Cumhurbaşkanı, AKP’nin bugünkü politikalarına boyun eğmeyen ve kendisinin “bayrak, millet ve vatanla sorunlu” gördüğü herkesi “milli ve yerli olmayan” olarak tarif etmekte, örneğin Hürriyet’in sahibinden gazetenin yayın çizgisini oluşturan gazetecileri “milli ve yerli olmayanlar” olarak görmektedir. Bunu da açıkça her vesileyle yinelemektedir. Bu yüzden Cumhurbaşkanını “anlayanların” Ahmet Hakan’ı da “milli ve yerli olmayan gazetecilerin” arasında gördüklerini söylemek bir abartı olmaz.
Elbette bundan Ahmet Hakan’ı Cumhurbaşkanının dövdürdüğü gibi bir sonuç çıkarılamaz. Ama bir kez böyle bir siyasi ortam oluşturulduğunda, muhalifler vatan hainleri, teröristler olarak suçlanmaya başladığında “Bu durumdan vazife çıkaracak” pek çok kişi ve çevre olacaktır.
Belki sicillerine bakıldığında, Ahmet Hakan’a saldıranların böyle bir vazife çıkaramayacağı da söylenebilir. Ama onları bir araya getirip, “Ahmet Hakan’ı döveceksiniz ve şu ölçülere dikkat edeceksiniz” diyen birisi, birileri vardır ve onlar “vazife çıkarıcıları”dır. Hatta bu vazife çıkarıcıların siyasi bağlantıları da çıkarılabilir. Eğer ki ciddi bir soruşturma yapılırsa!
Hiç kuşkusuz saldırıya uğrayan Ahmet Hakan’dır. Ama saldırı, gerçekte, gerçeğin peşindeki tüm gazetecilerdir ve “Ahmet Hakan’ı bile dövenler bana ne yapmaz!” duygusunu yayma amaçlıdır. Bu yüzden de saldırıya karşı tutum da sadece Ahmet Hakan’ı savunma değil, halkın haber alma özgürlüğünü savunma mücadelesidir.
Ve Türkiye, bu uğurda çok can vermiş ama her zaman da gerçekleri göstermeyi sürdürmüş gazetecilerin ülkesidir.
Dövmekle, öldürmekle gerçeği söyleyen gazeteciler sindirilememiş, bitirilememiştir.
Bunu, son dönemine girdiği bütün belirtileriyle ortaya çıkan AKP iktidarı da başaramayacaktır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00