Bilmiyorduk!
Fotoğraf: Envato
Bir arkadaşım Camus’nün “Amerika Günlükleri”nde yaptığı bir saptamayı paylaşmış yaşamak zorunda bırakıldığımız kurşun gibi ağır günlerde: “Bir ülkeyi tanımanın bir yolu da orada insanların nasıl öldüğüne bakmaktır.” Yalnız ölümleri ile değil, TİHV’in 11-25 Aralık tarihleri arasında derlediği haberlerden oluşturduğu 26 Aralık tarihinde yayınladığı 2 haftalık rapordan da anlaşılacağı üzere ölümlerin ötesinde, ölmeyenlerin yaşam koşulları ile de 2015 yılı Türkiye’sini tanımak mümkün: “16 Ağustos 2015 tarihinden bu yana başta Diyarbakır, Şırnak, Mardin ve Hakkâri olmak üzere toplam 7 ildeki, en az 17 ilçede, resmi olarak tespit edilebilen 56 süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı ilanı gerçekleşmiştir. Bu yasaklar süresince insanların en temel yaşam ve sağlık hakları ihlal edilmiş olup TİHV Dokümantasyon Merkezi verilerine göre en az 124 sivil sadece resmi sokağa çıkma yasağı ilanı olan zaman dilimleri içerisinde bu bölgelerde yaşamlarını yitirmiştir. 11 Aralık 2015 tarihinde Diyarbakır’ın (17 saatlik bir aranın ardından yeniden) Sur ve Mardin’in Dargeçit ve ardından 14 Aralık 2015 tarihinde Şırnak’ın Cizre, Silopi ve yine Mardin’in Nusaybin (24 Aralık itibariyle sona erdirilmiştir) ilçelerinde ilan edilen ve bugün hâlâ sürmekte olan sokağa çıkma yasaklarında ise; yani son 2 hafta içerisinde, 41 sivil öldürülmüş (7’si çocuk, 1’i ateşli silahla vurulma sonucu anne karnında ölüm ve 8’i kadın) ve en az 41 sivil yaralanmıştır (14’ü çocuk, 8’i kadın). Tanıklarca beyan edilen ölüm biçimlerine göre ise en az 15 kişi kendi evlerinin sınırları içerisindeyken, açılan ateş veya tanklardan atılan top mermilerinin evlerine isabet etmesi sonucu yaşamlarını yitirmiştir.”
Devletin bölünmez bütünlük konusunda ne denli hassas olduğunu biliriz. Şu sıralar cezaevindeki bir gazetecinin, Can Dündar’ın kardeşi Hamdi Gezmiş ile yaptığı söyleşi ve birlikte derledikleri gazete kupürleri, mektuplar ve fotoğraflardan oluşan “Ağbim Deniz” kitabını okuyorum. Onlar da bu devletin bölünmez bütünlüğünü tehdit etmişler 44 yıl önceki iddianameye göre. Dersim kıyımının tam 77 yıl önceki bize gösterilen gerekçesinde de olduğu gibi.
Oysa aynı devlet bugün memleketin bir bölümünü bölücü unsurlardan temizlediğini iddia ederken, tam 7 il, 17 ilçede yaşayan halkı günlerce evlerine kapatmakta, hastanelerini karargah olarak kullanıp sokakları zırhlı araçlarla doldurmakta ve memleketin bu bölümünü diğer bölümlerinden bölüp ayırarak bölücülük suçu işlemektedir. Evleri top atışına tutup, yaralananlar beyaz bezlerle hastaneye gitmeye çalışırken, keskin nişancılarla insanları öldürmektedir. Dün yayınlanan bu rapora giremeyen iki ölüm tam da bu şekilde olmuştur. Üç aylık bebek atışlar sırasında yaralanmış, muhtemelen yaşlı olduğu için daha güvende olabileceği düşünülerek dedesinin kucağına verilip hastaneye yollandığında ne yaş, ne de beyaz bez kar etmiş, dede de kucağındaki torunuyla vurulup öldürülmüştür.
Memleketin bir bölümünde bunlar olurken, diğer bölüm ne yapmaktadır. Her gün sokaklarından geçip evime yürüdüğüm Kadıköy’ün çarşısının orta yerine kocaman bir Noel Baba koltuğu kurulup ışıklandırılmış, diğer bölüm bu koltuğa tırmanıp fotoğraf çektirmekle meşguldür. Alışveriş merkezi adı verilen yarı açık gözetim merkezlerinde, yılbaşı süsleri altında önümüzdeki yıla borçlanarak alışveriş yapma telaşı içindedir. Yalnız küçük bir azınlık, örneğin her akşam 8’de Süreyya Operasının önüne gidip, barış nöbeti tutmakta, Galatasaray Lisesi’nin önünde bir avuç hekim savaşın yıkımını dillendirmekte, kadınlar barış nöbetine çıkıp, insan hakları savunucuları çocuklar ölmesin diye Diyarbakır’da meydanda inatla oturmaktadır ama önlerinden geçip gidenlerde bu görüntüler bir türlü merak uyandıramamaktadır.
“Siyaset felsefemizi derinlemesine etkilemiş olan Britanyalı Thomas Hobbes’un modelinde, erkleri hükümdara aktaran sözleşme, herkesin birbirinden korkmasını ve herkesin birbiriyle savaşta olmasını gerektirir: Devlet de tam olarak korkuya son vermeye gelendir,”* diye alıntılıyor yazısında İtalyan filozof Giorgio Agamben. Yeni korkular yaratarak, apolitikleştirip bölerek elbette…
Yıllar sonra Nazi Almanya’sındaki gaz odalarından haberdar olmadıklarını söyleyenleri bugün nasıl değerlendiriyorsak, gelecekte de bu memlekette yaşananlar için “bilmiyorduk” demek gittikçe daha ağır bir yük olacak omuzlarımızda. Korkularımızdan da daha ağır!
*Giorgio Agamben: Hukuk devletinden güvenlik devletine,Le Monde, 24.12.2015, Çeviri:Haldun Bayrı
http://medyascope.tv/2015/12/27/giorgio-agamben-hukuk-devletinden-guvenlik-devletine/
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26
- TTB Afetlerde Sağlık Hizmetleri Yönetimi Akademisi (ASHYA) 22 Ağustos 2024 04:42
- Şiddeti serbest bırakmak 15 Ağustos 2024 04:43