Araçlaştırılan gazetecilik
Fotoğraf: Envato
10 Ocak Pazar günü İstanbul, Ankara, İzmir’de bu zorlu ortamda dik durmayı becerebilen gazeteciler yürüyüş yaptılar. Kamuoyunun haber alma, bilgilenme hakkına saygı, tutuklu gazetecilere özgürlük istediler. Barış odaklı insan odaklı haberciliği savundular. 10 Ocak 1961’de yürürlüğe giren 212 sayılı Yasa’nın günümüzde de çalışan gazetecileri koruyan tek yasa olduğunu vurgulayarak iktidarın bu yasa üzeriden elini çekmesi gerektiğinin önemle üzerinde durdular. Kısaca Gazeteciler Günü adına yaraşır etkinliklerle kutlandı. ‘Kutlama’ sözcüğünü özellikle kullanıyorum. Çünkü yazılısı, görseli, işitseli ile medyanın araçlaştırılmasına aracı olan kimi gazeteci esnafının çabalarına karşın; çalışanı, işsiz olanı, emeklisi ile mesleğine gönül vermiş, haksızlıklara göğüs geren cemiyetleri, sendikaları ile dimdik duran arkadaşlarımızı gördüm. Gerçekleri halka iletebilme uğruna ödetilen ağır bedeller onları asla yıldırmıyor. Her gün biraz daha güçleniyor ve büyüyoruz. Ayrımcılıkları, takıntıları bir yana bırakıp dayanışıyoruz.
Genç gazeteci arkadaşlarım sıkça soruyorlar. Uzun gazetecilik serüveninizde medyaya yönelik daha baskıcı bir dönem anımsıyor musunuz? Yanıtım görmedim oluyor. Ama hemen eklemeliyim; nesnel habercilik yerine devlete, iktidarlara iliştirilmiş gazetecilik basın tarihimizde yeni değil. Tek parti iktidarındaki devlet dili ağırlıklı habercilik, çok partili dönemlerde de varlığını sürdürdü. İktidar yanaşmacılığı bir tür gazetecilik de... Şaşırtıcı olan belki de şu: Günümüz gazeteciliği yalnız devlet, iktidar, sermaye kesiminden kuşatılmakla kalmıyor, gazetecilik yaptığını söyleyen birilerinin iftiralarını, ispiyonlarını, tehdit ve küfürlerini de göğüslemek durumunda kalıyor. Asıl güçlük burada.
Geçenlerde ana akım medyada birinci sayfada başlığa çıkan bir haber gördüm. Esad’ı destekleyen Lübnan Hizbullahı Esad karşıtlarının elindeki bir kasabayı kuşatmış. Acıklı bir tablo çizmiş haberi yazan. Kuşatma altındakiler sokağa çıkamıyor, yiyecek bulamıyor, yaprakları yiyorlarmış. Çoluk çocuk tam bir sefalet. Haberi okuyunca düşündüm. Son yıllarda Ortadoğu’da insanın içini ürperten acı olaylardan biri. Peki bu haberi büyüterek verenler kendi ülkemize neden gözlerini çevirmezler? Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, Silopi’de, Şırnak’da, Cizre’de yaşananları neden haberleştirmezler? Oradakilerin ne yiyip ne içebildiğini, neden cenazelerinin günlerce caddelerde kaldığını haberleştirmek, gazeteci olarak göreviniz değil mi? Böylesi yayınlarla gazeteciliğin itibarını düşürmek bir yana, hizmet etmeye çabaladıkları iktidara da zarar veriyorlar. Evrensel gazetecilik ölçütlerine uymayan böylesi provokatif haberlere artık dünya basını inanmıyor.
Sözün özü; mesleğe yapılan bu ihanetler gerçek gazetecileri olumsuz etkilemek şöyle dursun, tersine daha da yüreklendiriyor. Barışın dilini konuşacağız. Nefretin dili haberlerimizde yer bulmayacak. Hak haberciliğin, yurttaş haberciliğinin yanında olacağız. Örgütleneceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Bu aynı zamanda Metin Göktepe, Uğur Mumcu, Hrant Dink, Abdi İpekçi, Musa Anter gibi katledilen bütün gazetecilere verdiğimiz bir sözdür.
- Ellerinize ve yalana dair 18 Aralık 2024 03:18
- Eski dostlar 11 Aralık 2024 04:29
- Acılı ve ayıplı günler 04 Aralık 2024 06:35
- Korku üzerine 27 Kasım 2024 04:35
- Sabah esintileri 20 Kasım 2024 04:25
- Kayıp ülkem 13 Kasım 2024 04:05
- Samimiyetinizi sevsinler! 06 Kasım 2024 04:40
- Umut yaprakları 23 Ekim 2024 03:07
- Anılarda bir gezinti 16 Ekim 2024 04:47
- Çığlık 09 Ekim 2024 04:10
- İçe bakış 25 Eylül 2024 01:47
- Çivisi çıkmış toplumda çocuk olmak 18 Eylül 2024 04:28