20 Nisan 2024 05:45

Servet vergisi

eylem yapan işçiler

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Servet vergisi herkes için ne kadar korkunçsa, günümüzde hükümetler için de o kadar korkunç bir vergi türüdür. Günümüzün finansal döneminde servet vergisi salan ülkeler bakkal dükkanının iflası gibi anında çöker, daha doğrusu çökertilir.

Peki, İkinci Paylaşım Savaşı döneminde, 1942 yılında uygulanan servet vergisi ülkeyi neden çökertmedi? Doğrudur, 1942 yılında uygulanan servet vergisi ülkeyi çökertmedi, zira o dönem finansal dönem değildi. O dönemde reel ekonomi hakimdi, uluslararası finansal hareketler bugünkü kadar yaygın ve etkili değildi. Uygulanan servet vergisi, özü itibarıyla genellikle dillendirildiği gibi bir fecaat de değildi. Zira servet vergisi olağan dönemlerde uygulanmaz, o dönem de olağan bir dönem değildi. Verginin teorik yapısı, dönemin ünlü teorisyeni Keynes’in Savaşın Finansman Yöntemi olarak tercüme edilebilecek kitabından esinlenilerek kurgulanmıştı. Ancak gerek verginin tarhında Müslüman ve gayrimüslim vatandaşlar arasında farklı tahrir usulüne gidilmesi, gerekse vergi tarhına itiraz yolunun kapalı olması iki çok önemli, hatta verginin haklı sebebini dahi ortadan kaldıracak yanlışlık, daha doğrusu kasıtlı politika hatası yapılmıştır. Evet, maliye tarihimize bir kara leke olarak girmiş olan bu sistemi burada bırakarak, bugüne gelirsek, kaatimce bugün de bir tür servet vergisi ile karşı karşıyayız. Ne var ki bugünkü servet vergisi varsıllar üzerinde bir kerelik vergi tipinde olmayıp, orta ve dar gelirli vatandaşlar üzerine yayılı ve farklı sistemlerle sinsice yürütülen uygulama tipindedir.

Geçen günlerde Merkez Bankasının olağanüstü zararı açıklandı. Bu zararın nasıl oluştuğu da açıklandı, zaten durumun böyle olacağı da belli idi. Varsıl insanların devlet destekli birikimlerinin dövize kaçmasının engellenmesi gerekçesi ile(!) kur korumalı mevduat adı altında dünya literatürüne altın harflerle geçecek bir uygulama geliştirildi. Döviz fiyatı yükseldikçe, Hazine ve Merkez Bankası seferber olarak, nefes kesen bir yarışla kur artışına paralel olarak söz konusu lüks mevduatın beslenmesine koşuldu. Peki, kaynak nereden geliyordu? Tabii ki vergiler ve enflasyondan! İşte, günümüz servet vergisinden kazançlı olanlar bellidir; yük altına girenler ise sabit gelirliler, dar ve orta gelirli vatandaşlar, memurlar, tüm emekçilerdir.

Günümüzün servet vergisini salan güç, devlet politikası görüntüsü altında, aslında hükümete sırtını dayamış yerli ve yabancı sermayedarlardır. Bu kesim, hükümet kararları ve devlet mekanizması aygıtı üzerinden yukarıda sözü edilen vatandaşlar üzerine gerek görünür vergi, gerek örtülü vergi olan enflasyon yoluyla kaynak aktarımı yapmakta, yani bir tür vergi salmaktadır. Tek fark şudur ki uygulamada kısmen vergi kullanılmakla beraber, büyük bölümü itibarıyla vergisel işlev gören piyasa süreci görüntülü enflasyondur. O nedenledir ki ortalıkta servet vergisi diye bir söylem dolaşmamakta fakat dar gelirli vatandaşlar ve emekçiler ağır bir geçim derdi altına sokulurken, sanki bunda hükümetin hiç dahli yokmuş gibi, algılamalarda halk piyasa koşuları altında eziliyor görüntüsü oluş(turul)maktadır. Kapitalizmin büyük numarası piyasa; sen öylesine muazzam bir icatsın ki siyasi karar erklerine sağladığın koruyucu kalkan işlevi halkı yerle yeksan ederken, siyasileri abad etmektedir!

İşlem bununla da bitmiyor. Sermaye kazançlarının enflasyona karşı koruyucu kalkanı olarak enflasyon muhasebesi uygulama yoluna gidilmektedir. Teknik olarak fevkalade doğru olan bu uygulamanın paraleli de emek için acaba niçin geliştirilmez ki? Sermaye maddi varlıktır, enflasyon muhasebesinin uygulanmaması durumunda oluşan erime muhasebe kayıtlarında derhal gözükür. İyi de, enflasyon emeğin parasal gelirini eritirken, emekte hiçbir erime olmaz mı, dersiniz! Evet, emekte görünüşte, muhasebe kayıtlarında bir erime olmaz ama beşeri sermaye dokusu olarak emek de erir. Emeğin erimesi, verimliliğin düşmesi, hatta maddi enerji kaybı olarak, kısacası genel nitelik kaybı şeklinde zamana yayılı olarak gerçekleşir. Konuya muhasebe kaydı olarak değil de nitelik kapasitesi olarak baktığımızda, evet aynı insan/emekçi işbaşındadır fakat artık aynı nitelik yoktur. Tüm memur vatandaşlarımızdan özür dileyerek, demem o ki eriyen maaşlar karşısında hizmetlerde yaşanan erimenin nedeni üzerinde acaba bir nebze olsun, düşünmek gerekmez mi?

Topluma karşı saygısız bir milletvekilinin maaş erimesi karşısında öğretmenlere gösterdiği yol içimi burkmakla kalmadı ancak edebime yakıştıramadığım için, bu milletin bir partisinin mensubu olup, bu milletin seçtiği bu zat için daha ileri gidemiyorum!

Gelelim şu örtülü servet vergisi meselesine. Ulusal servetlerin korunması için her türlü fedakarlık yapılır, hatta ulusal yatırımların beslenmesi uğrana yapılmalıdır da. Bu konuda bir sorun yoktur. Ancak son uygulama ile ilgili iki konuda çok ciddi sorunlar vardır. Birincisi, korunması gereken ulusal sermaye olmalıdır, yoksa ileride nerede ve hangi amaçla kullanılacağı bilinmeyen kişisel sermaye ya da servetler kamu kararları ile korunmamalıdır. İkinci önemli sorun ise ulusal servetlerin korunması için yapılan fedakarlığın tüm kesimlere hakça dağıtılmayıp, ekonomik açıdan ve siyaseten güçsüz kesimler üzerine yıkılmasıdır.

Olması gereken durumu ortaya koyduktan sonra, şimdi de şu meseleye biraz eğilelim. Ulusal serveti korumanın gerekli olduğu yargısına vardıktan sonra, niçin uygulama, akla ve mantığa uygun şekilde yapılmıyor da her açıdan sorun olabilecek yöntemlerle uygulanıyor. Bu soruya benim yanıtım, bu sorunun fevkalade mantıktan yoksun olduğudur. Zira, birincisi, kişisel servetlerin değil de ulusal servetin korunması, ikincisi, yükün toplumda adil/hakça dağılımının sağlanması konusu kapitalist/burjuva toplumlarında sorulabilecek en saçma sorudur. Çünkü bu soru sistemin mantığı ve işleyişine terstir. O nedenle ya bu sistemi benimseyip, hiç bu soruları sormadan, işimize bakarak, olanla yetineceğiz ya da olanları beğenmiyorsak, siyasi kararlarımızda farklı bir yol izleyeceğiz. Kısacası, iki hata olarak gösterdiklerim hata falan değildir, sistem mantığına göre izlenen olağan işleyiştir, çünkü kapitalist dokulu burjuva hükümetlerinin birincil görevi halkı korumak değil, burjuvazi sınıfının yanında olmaktır. Kapitalist devletlerde hükümetler sermayenin, günümüzde de uluslararası sermayenin hizmetindedir.    

              

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...