Konu kişisel değil ilkeseldir
Soruşturmaya uğrayanların hangi görüşte olduğu, hangi çizgideki yayın organlarında çalıştıkları önemli değildir. Konu kişisel, kimin hangi görüşte olduğu değil, ilkeseldir. Basın, düşünce ve ifade özgürlüğüne iktidar tarafından yapılan her türlü saldırıya, baskıya, hukuksuzluğa karşı çıkmaktır

Ahmet ABAKAY*
17-25 aralık operasyonları olarak adlandırılan, hırsızlık, yolsuzluk olayı cumhuriyet tarihinin en büyük devlet soygunu.
Somut belgelerle, görüntülerle ortaya konulmasına karşın konunun muhatapları iktidar gücü ile soruşturulması engellenen bir konu. Bu yolsuzluğu açığa çıkaranlar ise devleti, hazineyi, kamu kadrolarını birlikte kullanan “cemaat“ olarak anılan hükümetin ortağı olan ekip.
El ele, kol kola birlikte yürürken, hazineyi ve kadroları paylaşırken birden kavgaya tutuştular. Hani vardır ya, büyük soygun gerçekleştiren ekip elemanları çaldıkları paraları, ya da buldukları hazineyi pay ederken anlaşmazlığa düşerler. Birbirlerini kazıklamaya girişirler. Ya birbirlerini vururlar, ya polise ihbar ederler. Yani düşman kardeşlere dönüşürler.
BİRLİKTE TALAN EDENLERİN DÜŞTÜKLERİ DURUM
AKP iktidarının maddi manevi rantını birlikte talan edenlerin düştükleri durum bu.
Bu iktidar baskılara, yolsuzluklara, demokrasi dışı uygulamalara karşı çıkanlara şiddet uyguladı. Açık hukuksuzlukları her alanda egemen kıldı. Gezi eylemlerinde olduğu gibi meydanlarda, sokaklarda “kahraman“ polislerinin cinayetlerine karşı çıkanlara en ağır saldırılarda bulundu.
Bu haksızlıkları, hukuksuzlukları, gerçekleri yazan, çizenleri cezaevlerine doldurdu. Cezaevlerindeki gazeteci, yazar sayısı bir ara 100’ü geçti. Şimdi hala KCK Basın davası nedeniyle 20 gazeteci yıllardan beri cezaevlerinde.
17 aralık yolsuzluklarıyla ilgili TBMM’de kurulan soruşturma komisyonuna yayın yasağı getirildi. Zaten kimlikleri ve eylemleri açığa çıkan sanıklar da (ki bunların için de bakanlar, bakan çocukları, dönemin Başbakanının oğlu bile var) yargılanmaktan kurtuldular.
EN KARANLIK DÖNEM
Bütün bu zorbalıklara, devlet şiddetine, baskısına karşı olan herkes, özellikle gazeteci yazarlar yönetim tarafından terörist ilan edildiler. Hükümeti devirmek için çalışan darbeciler olarak suçlandılar. Basın, düşünce ve ifade özgürlüğü en baskıcı, en karanlık dönemin adı oldu. Dönemin başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı medya patronlarına televizyonlarda, canlı yayınlarda iktidarı eleştiren gazetecileri, yazarları işten kovmaları talimatı verdi. Patronlar da gereğini yaptılar.
Bu baskılar, zorbalıklar 12 yıllık iktidarın her döneminde gündemde tutuldu. Bu süre içinde iktidarın güçlü grubu olan Cemaatçi kadro bu demokrasi dışı uygulamalara ortak oldu. Ancak son bir yıldan beri iktidarın ana kanadıyla kavgaya tutuştuktan sonra onlar da darbeciler safına konuldu.
14 ARALIK OPERASYONU
14 aralık operasyonu ise iktidarın yeni bir saldırısı olarak ortaya çıktı.
Operasyona tabi tutulan, gözaltına alınan Zaman ve Samanyolu medya gruplarında görev yapan yönetici, yazar ve yayıncıların geçmişte hükümetin güçlü ortağı olduğu gerçektir ve her türlü eleştiriyi hak eder. Çünkü iktidarda rol aldıkları dönemde ağır saldırılar altında olan, yargılanan, hukuksuzluğa uğrayan meslektaşlarının durumunu seyrettiler hatta yazılarıyla, yayınlarıyla suçladılar, saldırdılar. Ancak bugün aynı haksızlığın, aynı adaletsizliğin hedefi haline geldiler.
‘YİNE’ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Hükümet tarafından”paralel yapı, paralel medya” adı altında yürütülen operasyonlarda çok sayıda gazetecinin hakkında soruşturma açılması, bir kısmının gözaltına alınması, listeler hazırlanarak adeta “gazeteci avı”na çıkılması hukuk dışıdır, basın ve ifade özgürlüğüne açık saldırıdır, kabul edilemez.
Yakın geçmişte baskıcı bu iktidarla birlikte çalışan, birlikte yürüyen bu kişilere yapılan soruşturma ve gözaltılar, iktidarın denetiminden, kontrolünden çıkan gazetecilerin cezalandırılması operasyonudur.
OPERASYON GÖZDAĞIDIR
Haklarında soruşturma açılan, gözaltına alınan gazetecilerin geçmişte Ahmet Şık, Nedim Şener, Soner Yalçın gibi çok sayıda gazetecinin tutuklanmalarını savunması, sessiz kalması, bu kişilerin o günkü çizgilerinin, haksız, hukuksuz duruşlarını gösterir. Ancak bütün bunlar, bugün meslektaşlarımıza yönelik haksızlığa, hukuksuzluğa karşı çıkmamıza, basın ve ifade özgürlüğünü “yine” savunmamıza asla engel değildir.
Soruşturmaya uğrayanların hangi görüşte olduğu, hangi çizgideki yayın organlarında çalıştıkları önemli değildir. Konu kişisel, kimin hangi görüşte olduğu değil, ilkeseldir. Basın, düşünce ve ifade özgürlüğüne iktidar tarafından yapılan her türlü saldırıya, baskıya, hukuksuzluğa karşı çıkmaktır. Evrensel meslek ilkelerini savunmak da konjonktürel, döneme göre değil, her zaman ve her koşulda yapılırsa anlam kazanır.
Yapılan operasyon, iktidara muhalif çizgide olan tüm gazetecilere yönelik tehdittir, gözdağıdır. Gözü dönmüş, toplumda itibarı düşmüş iktidarın bu hukuksuzluğunun nerelere, kimlere, başka hangi medya kurumlarına uzanacağı kestirilemez.
Meslektaşlarımıza yapılan iktidarın saldırısı gazeteciliğe, mesleğimize, evrensel basın ilkelerine yapılmaktadır. Manzara darbe dönemlerinin, sıkıyönetim, olağanüstü hal dönemlerinin uygulamalarıdır.
Yazımı, bu konuyu değerlendiren Ahmet Şık’ın sözüyle bitireyim. Şık diyor ki, “ Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden Cemaatin bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir.”
*Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti Başkanı
Evrensel'i Takip Et