21 Aralık 2014 00:49

Obama’nın Küba konuşmasındaki problem

Obama’ya göre, bu politikadaki sorun “çıkarlarımıza hizmet etmemiş olması”. “Çıkarlarımız” derken elbette halkın çıkarlarından değil büyük şirketlerin çıkarlarından bahsediyor. ABD politikasıyla ilgili sorun işe yaramaması değil temelden yanlış olması.

Obama’nın Küba  konuşmasındaki problem

Matt PEPPE

Barack Obama, başkanlığının 6. yılında nihayet 2008 seçim kampanyasındaki vaatlerinden “Küba ile ilişkilerin normalleştirilmesi” konusunda bir adım attı. Yeni Küba politikası, resmi diplomatik ilişkilerin kurulması, Küba’nın terörizmi destekleyen devletler listesinden çıkarılması ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi gibi önemli değişiklikler içerecek. Obama, doğru olanı yanlış nedenlerle hayata geçiriyor. Katı Soğuk Savaş tutumunu sonlandırmak için öne sürdükleri, ABD’nin bugüne kadarki eylemlerinin meşruiyetine dair duyduğu inancın tam olduğunu ortaya koyuyor.
Obama, Beyaz Saray’dan canlı yayınlanan konuşmasında “50 yılı aşkın bir süredir dış politikamızdaki en önemli değişikliklerden biri olarak, çıkarlarımıza hizmet etmemiş, zamanı geçmiş bir yaklaşıma son veriyoruz. Bunun yerine iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirmeye başlayacağız” dedi.
Obama’ya göre, bu politikadaki sorun “çıkarlarımıza hizmet etmemiş olması”. “Çıkarlarımız” derken elbette halkın çıkarlarından değil büyük şirketlerin çıkarlarından bahsediyor. Ekonominin mesuliyetsiz özel çıkarlara değil de halka ait olması gerektiğine karar vermek dış piyasalarda iş tutmaya ve yerel kaynakları kontrol etmeye hakkı olduğuna inanan sermaye çevrelerine karşı büyük bir meydan okumadır.
Dolayısıyla 1959’daki başarılı devrimin ardından Küba’nın benimsediği sosyoekonomik sistem çokuluslu Amerikan şirketlerine yönelik bir tehdittir. Tehdit sadece Küba’nın kendisini ABD’nin ekonomik yörüngesinden çıkarması değil ancak başka ülkelere de örnek teşkil edebilecek olmasından ileri geliyor. Küba, bağımsız karar alabilmenin yayılmasını engellemek için cezalandırılmalıydı.

KÜBA POLİTİKASININ NİYETİ NEYDİ?

Obama’nın emperyalist zihniyetine göre ABD “iyilik sever”dir.  Obama, ‘Amerikan istisnacılığına’ tüm benliğiyle inanıyor. Ülkesi yanlış bir şey yaptığında bu asla verilen kararların yasa dışı ya da gayriahlaki olmasından dolayı değildir. Onlar sadece ufak hatalardır. Küba’ya yönelik ABD izolasyonunun başlangıcına dair açıklamasında bu tavır aşikar.
Obama, “Bu, politika iyi niyetle başlamış olsa da diğer ülkeler yaptırım uygulama konusunda bize katılmadı” diyor.
Bu, tarihin yüzsüzce bir riya ile yeniden yazılmasıdır. Amerikalı yetkililer uzun yıllardır ambargo ve diplomatik ilişkilerin dondurulmasının demokrasi ve insan haklarını geliştirmek için uygulandığını iddia etti. Tamamen propaganda amaçlı bir söylem...
Devletin niyetini anlayabilmenin tek yolu, Küba politikası yürürlüğe girdiğinde yaşanan iç tartışmalara bakmaktır. Şanslıyız ki bu konudaki belgeler halen duruyor ve gizliliği kaldırıldı. Belgeler, Küba politikasının “iyi niyet”ten başka her şeyle başladığını gösteriyor.
1960’ta Amerikan İşleri Bakan Yardımcısı Lester D. Mallory, “Küba halkının çoğunluğu Castro’yu destekliyor. Etkili bir siyasi muhalefet yok. İç desteği azaltmayı mümkün kılabilecek tek yol hayal kırıklığı, hoşnutsuzluk ve geçim sıkıntısı… Küba’nın ekonomik yaşamını zayıflatacak her türlü araç hızlıca yürürlüğe konulmalıdır… bu eylem hattı Küba’ya nakit ve malların girişini engellemekten para biriminin ve gerçek ücretlerin zayıflatılmasına, hükümetin devrilmesini getirecek açlık ve çaresizliği sağlamaya kadar her şeyi içermelidir” diyordu.
Kaderlerini kendileri tayin etmek istedikleri için onları açlığa ve çaresizliğe sürüklemek istemenin ahlaki açıdan kınanacak bir tutum olduğu açık. Bu aynı zamanda yasa dışı da.
1970’te BM Genel Meclisi 2625 No’lu kararını hayata geçirdi. Buna göre  “Hiçbir devlet, diğer bir devletin egemen haklarını kendisine bağımlı şekilde kullanmasına ve ondan herhangi bir menfaat sağlamayı temin etmek amacıyla, onu zorlayacak ekonomik, siyasi, veya diğer herhangi bir tipteki tedbirleri kullanamaz veya kullanılmasını teşvik edemez…  Her devlet, siyasi ekonomik, sosyal ve kültürel sistemini, diğer bir devletin herhangi bir şekilde müdahalesi olmadan, seçmek hususunda vazgeçilmez bir hakka sahiptir.”
Hakkını vermek gerekirse Obama, angajmanın gerekliliğini benimsedi: “Artık anlaşmazlığa düştüğümüzde farklılıklarımızı direkt olarak ortaya koyabileceğiz.” BM Şartnamesi’ne göre ülkeler arası egemenlik eşitliği, uluslararası ilişkilerin temelidir. Ancak Obama’ya göre politika değişikliğinin sebebi pragmatik: “Neticesinde bu 50 yıl bize gösterdi ki izolasyon işe yaramamıştır.”
ABD politikasıyla ilgili sorun işe yaramaması değil temelden yanlış olması. Bu fikir, ana akım tartışma menzilinin dışında. Geçen hafta işkence raporunun ortaya çıkması sonrası medya ve siyasiler arasındaki tartışmaların odak noktası işkencenin işe yarayıp yaramadığıydı.
İşe yarayıp yaramaması tamamen konu dışı. İşkence karşıtı anlaşmanın da açıkça ortaya koyduğu üzere “Her ne olursa olsun, savaş durumu, savaş tehdidi, iç siyasal huzursuzluk veya diğer olağanüstü hal gibi herhangi bir istisnaî durum, işkenceyi haklı göstermek için ileri sürülemez.”
Buna rağmen, konu hakkında tartışmalarda, ABD’li yetkililer tarafından izin verilen ve hayata geçirilen suçların korkunçluğundan bahsedilemedi. Bu suçların Rusya ya da Çin tarafından işlendiğini ve onların basınında meselenin bu şekilde ele alındığını düşünün. Haklı olarak medya, suçların meşrulaştırıcısı ve propagandacısı olarak kötülenirdi.
Chomsky-Herman propaganda modelinin öngördüğü üzere ABD sermaye basını, ABD hükümetinin Küba hakkındaki ideolojik çerçevesini olduğu gibi kabul ediyor.
New York Times başyazısına göre Küba “baskıcı bir polis devleti” olarak kalmaya devam ediyor. Times’ın, işkence raporunun yayımlandığı hafta sonrası, ülkenin tamamı siyahlara karşı polis şiddeti sebebiyle eylemlere sahne olurken ve yasa dışı NSA dinlemelerinin halen büyük çoğunluğu ortaya çıkarılmamışken böyle iddialarda bulunması gülünç.
Times daha da ileri giderek, ABD her 2 konuda da herhangi bir baskıda bulunmadığı halde “ABD’nin daha çok bireysel özgürlük ve demokratik değişim için baskı yapma hakkı vardır” diyor. ABD, sosyalizmin lağvedilmesi, Küba’nın Washington mutabakatını kabul etmesi ve Küba’nın bağımsız dış politikasının sona erdirilmesi için baskıda bulundu. Times, Obama ile aynı tarihsel çarpıtıcılığından suçludur. Gerçeklerle ABD ‘iyilik severliği’nin iddialarını yer değiştiriyorlar.
Bu arada Raul Castro, Küba’nın kendisine karşı işgal, onlarca yıl süren terör ve yarım yüzyıl süren ekonomik savaş yürüten bir ülkeyle düşmanca olmayan bir ilişki geliştirme kararlılığını dile getirdi.
Castro, “ABD ile eşit egemenlik koşullarında saygılı bir diyalog geliştirme arzumuzu pek çok kez dile getirdim. Ulusal bağımsızlığa ve halkımızın kendi kaderini tayin hakkına zarar vermeyecek şekilde pek çok farklı konuyla karşılıklı olarak başa çıkabilmek için ABD hükümetine iki ülke arasındaki ilişkilerin uluslararası hukuk ve BM şartnamesi temelinde, karşılıklı olarak normalleşmesi için ortak adımların atılmasını öneriyoruz” dedi.
Castro, iki ülke arasındaki ilişkilerin belirlenmesinde haklı olarak uluslararası hukuk ve BM şartnamesine vurgu yapıyor. Geçen yıl Castro, “Biz ABD’nin siyasi ya da toplumsal sistemini değiştirmesi talebinde bulunmuyoruz ve bize de aynı dayatmanın yapılmasını kabul etmiyoruz” demişti.
Obama’nın Küba’ya yönelik Soğuk Savaş politikasını haklı olarak terk etme kararı, politikanın kendisinin gayriahlaki, kriminal ve yanlış olduğunun tanınmasıyla desteklenmelidir. Nokta. Ekonomik kuşatma Kongre tarafından kaldırılmadıkça bu, böyle olmaya devam edecektir. ABD halkına antikomünist haçlı seferi yıllarında sayısız külah giydirildi.Bunu reddetmeye ve İmparatorluğun tarihi kendi çıkarlarına göre meşrulaştırarak yeniden yazmasına son vermenin zamanı geldi.

Counterpunch.org’dan çeviren Mithat Fabian SÖZMEN

(Ara başlıklar evrensel Pazar’ın tercihidir)

Evrensel'i Takip Et