28 Aralık 2014 09:44

İğneyi patrona, çuvaldızı sendikaya...

2014, cumhuriyet tarihi boyunca iş cinayetlerinde en çok işçinin yaşamını yitirdiği yıl olmuş, 2 bine yakın işçi iş cinayetlerinin kurbanı olmuştur. Türkiye iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sıraya yükselmiştir. Türkiye’nin dünya sıralamasında en üstlerde yer aldığı diğer bir konu da gelir eşitsizlikleri olmuştur.

İğneyi patrona, çuvaldızı sendikaya...

Yrd. Doç. Özgür MÜFTÜOĞLU

2014, cumhuriyet tarihi boyunca iş cinayetlerinde en çok işçinin yaşamını yitirdiği yıl olmuş, 2 bine yakın işçi iş cinayetlerinin kurbanı olmuştur. Türkiye iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sıraya yükselmiştir. Türkiye’nin dünya sıralamasında en üstlerde yer aldığı diğer bir konu da gelir eşitsizlikleri olmuştur. Gelir eşitsizliği bakımından Türkiye OECD ülkeleri içinde Meksika’nın ardından ikinci sırada yer almıştır. Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin 2014 Yolsuzluk Algı Endeksinde Türkiye, 5 puan birden gerilemiş ve dünyada yolsuzluğun en fazla olduğu ülkeler içinde yer almıştır. Türkiye’deki demokrasinin düzeyini de yansıtan bu veriler, 2014’te sermayenin, emekçi kesimler üzerinde tahakkümünü ne ölçüde arttırdığını ve hakkın, hukukun ne ölçüde ayaklar altına alındığını da göstermektedir.

2014’te cumhuriyet tarihinin en büyük hırsızlık, yolsuzluk iddialarının hiçbiri çürütülemediği halde faillerin yargı tarafından birer birer aklanması; Soma’da, Torunlar İnşaat’ta gerçekleşen işçi katliamların sorumlularından hiçbir hesap sorulmaması, Türkiye demokrasisinin geldiği yeri somutlayan en önemli örnekler olmuştur.

DEMOKRASİ MÜCADELESİNİN ÖZNESİ İŞÇİ SINIFIDIR

Bir ülkede hakkın, hukukun, demokrasinin düzeyini belirleyen sadece bu düzenin egemenleri değildir elbette. Tarih bize demokrasinin, hakkın, hukukun ancak mücadeleyle elde edilebildiğini göstermiştir. Kapitalist bir toplumda demokrasi mücadelesinin öznesi işçi sınıfıdır. 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşen işçi sınıfının örgütlü mücadelesi hakkın, hukukun egemen sınıfın çıkarlarına göre düzenlenmesine son vermiş; üretim sürecinden başlayarak tüm toplumsal ilişkilerde demokrasinin gelişmesini sağlamıştır. Ne zaman ki işçi sınıfı örgütlenmekten, mücadeleden uzaklaşmıştır; demokrasi, hak, hukuk da yeniden ayaklar altına alınmaya başlamıştır. O halde 2014 yılı Türkiye’sinde haksızlıklar, eşitsizlikler, yolsuzluklar, katliamlar değerlendirilirken iğne patronlara, siyasi iktidara batırılacaksa çuvaldızın da sendikalara, işçi sınıfı hareketine batırılması gerekir.
Türkiye, sendikal örgütlülüğün son derece düşük olduğu, sendikal hak özgürlüklerin baskı altına olduğu bir ülkedir. Türkiye’de sendikalar (birkaç istisna dışında) kendilerini mevzuatla sınırlayan, bürokratik eğilimleri güçlü örgütlerdir. Dolayısıyla üye sayısı bakımından zayıf oldukları gibi işçi sınıfının hak ve çıkarlarını savunmak bakımından da yetersiz kalmaktadırlar.

PATRONLARIN ÇIKAR ÖRGÜTÜ GİBİ...

Sendikaların işçi sınıfını ve mücadeleyi örgütlemek konusundaki yetersizliği, 1990’lı yılların başlarından bu yana daha da derinleşmekte ve bir yetersizlik sorunu olmanın ötesine geçmektedir. Zira 2014 yılında da birçok örneğini gördüğümüz üzere sendikaların bir kısmı işçilerin haklarını savunma iddiasını bir tarafa bırakıp, işçiye karşı patronların çıkarlarını savunan örgütler haline dönüşmüşlerdir. Bu örneklerin en başında işveren konumundaki hükümetin teklifinden bile daha düşük bir ücret artışının altına imza atan Memur-Sen gelmektedir. Diğer bir örnek, Soma katliamının ardından açığa çıktığı gibi işçileri ölüme götüren koşulları görmezden gelen ve bu nedenle katliamın sorumlularından biri olarak görülmesi gereken T.Maden-İş Sendikası’dır. Yılın son günlerinde HEMA AŞ’ye bağlı maden ocaklarında hakları için direnen işçileri sahiplenmeyen ve işçilerin direnişini kıran GMİS; işçilere sormadan MESS’le 3 yıllık sözleşme imzalayan Türk Metal ve Çaykur’da, Ülker’de örgütlü Öz Gıda-İş de yine 2014 yılında işçinin haklarını bir tarafa bırakıp, adeta patronların çıkar örgütü gibi çalışan sendikalardan bazılarıdır. Bu örnekleri arttırmak mümkündür. Keza iş cinayetlerine, açlık sınırının altında belirlenen asgari ücrete karşı tavır göstermeyen ve hatta hükümetin emekçi düşmanı politikalarını destekleyen konfederasyonları da işçiden çok patronun ve hükümetin çıkarlarını savunan sendikalar içine dahil etmek mümkündür.

Sendikaların içinde bulunduğu bu karanlık tablonun yanında 2014 yılında umutları yeşerten gelişme ise işçilerin sendikalarına karşı bir mücadeleyi başlatmış olmalarıdır. Artık metal sektöründe, Soma’da madenlerde, Ülker’de ve daha birçok işyerinde işçiler, patronlarla birlikte sendikalara karşı da mücadele yürütmektedir. İnsanca çalışma, yaşama koşullarına sahip olmak; demokrasinin, hakkın, hukukun egemen olduğu bir ülkede yaşamak için işe mücadele araçlarını sorgulamaktan başlamak son derece önemlidir.

Umuyorum 2015, emekçilerin, sendikaları yeniden mücadelenin örgütleri haline getirmesi yönündeki çabaları artarak devam eder ve canlarını vermeden alın terinin karşılığının alabildikleri demokratik bir ülke olma yolunda önemli adımlar atılabilir.

Evrensel'i Takip Et