Tanık olduklarımın hüznüdür ‘Xem’
Geçtiğimiz Ekim Ayında raflarda yerini alan ve adının hakkını veren albüm son derece hüzünlü. Dinlediğiniz her eserde sesinin güzelliğini, duygusunun derinliğini yansıtan Xezal’i Türkiye de bulunduğu bir günde, albümünü, yeni başlayan sanat yaşamını konuştuk.
Şenay KUMUZ
İstanbul
Binlerce kilo metre uzaklıkta, bir halkın yaşadığı acıları çocukluğundan itibaren dinleyerek, yoğrulmuş bir müzisyen Xezal. Almanya’da doğmuş, büyümüş ve müzik onun hep duygusal yanını oluşturmuş. Göç etmek zorunda kalan büyükleri ile başladığı bu yolculuk annesi ve anneannesi ile kuşaktan kuşağa yayılmış bir bağlılığın sonucu olduğunu söylüyor Xezal. Uzun emek verdiği ve “Asla ekonomik bir çıkarım olmayacak” dediği ilk albümü “Xem”(Hüzün) ise onun ilk albümü. Kürtçe (Kurmancî) ve Zazaca dillerde toplam sekiz parça bulunuyor albümde. Geçtiğimiz Ekim Ayında raflarda yerini alan ve adının hakkını veren albüm son derece hüzünlü. Dinlediğiniz her bir eserde sesinin güzelliğini, duygusunun derinliğini yansıtan Xezal’i okurlarımızla tanıştırmak istedik ve Türkiye de bulunduğu bir günde, albümünü, yeni başlayan sanat yaşamını konuştuk.
Öncelikle Albümde isminiz Xezal, fakat biz adınızın Ceylan olduğunu biliyoruz, neden farklı kullanmayı istediniz?
Xezal ismini kullanmak dayımın fikriydi. Albüm Kürtçe ve piyasayı düşündüğümüzde Ceylan, sıradan ve çok kullanılan bir isim olarak görünüyordu. Dayım, “Adının kürtçesini kullanalım” dediğinde, benimde sevdiğim bir isim olduğu için, üzerine düşünmeden kabul ettim.
Çok genç ve aynı zamanda güçlü bir sese sahipsiniz. Fakat bir şarkı çok dikkatimizi çekti, Ferzê! Bunu yorumlamak sizi korkutmadı mı? Çok bilinen bir eser ve Şivan Perver’e ait...
Benim bu eserle ilgili hiçbir korkum olmadı. Kaygılarım vardı tabi ki. Ferze benim hiç okumadığım bir parçaydı. İlk stüdyoda okudum ve sonra kendimi çok iyi, çok rahat hissettim. Bana çok samimi ve sıcak geldi. Duygusu da, müziği de çok güzel di. Yani duyguyu yakaladığıma inanıyorum ve öyle olunca bütün kaygılar uçup gidiyor. Birde şuna inanıyorum. Nasıl günlük hayatımızda tercihlerim beni tatmin ediyorsa müzikte de buna çok dikkat ediyorum. Beni duygusal olarak tatmin etmişse ve içime sindiyse hiçbir korku ve kaygım kalmıyor. Mamaoste Şivan Perwer ve bir çok kişi okumuş olabilir, çok bilinen bir eser olabilir fakat biz onda kendi düzenlememizi yaptık ve ona uygun okuduk.
ANNEM SAZ ÇALARDI BİZ DİNLERDİK
Müziğe geri döneceğiz ama öncelikle Xezalı tanımak isteriz kimdir Xezal?
1986’da Almanya’nin Mannheim şehrinde dünyaya geldim, 28 yaşındayım.
aslen Vartoluyum. Babam Varto’nun Êyna, annem ise Îskender köyünden. Ailemizden ilk olarak dedem, 1960’larin işçi göçüyle Almanya’ya gelmiş. Daha sonra eşini ve çocuklarını yanına almış. Derken, üçüncü kuşak olarak önce ağabeyim sonra ben doğmuşum. 21 yaşımda anaokulu öğretmenliğini bitirdim. Daha sonra Essen-Duisburg Üniversitesi’ne bağlı LVR Klinik´te Ergoterapi bölümüne başladım. Ayni yıl albüm çalışmalarına başladım ve 28 yaşımda Ergoterapi ve Konuşma Terapisi (Carl Rogers) bölümünde yüksek lisans tezimi yazdım.
Annemin çocukluğundan itibaren saz calip türkü söylüyor olması, benim ve abimin saz tınılarıyla dolu bir ortamda büyüme şansına sahip olmamızı sağladı.
Müzikal yolculuğun nasıl başladı peki?
Annemin kaynağı ise, müziğe aşık olan ve çocuklarından torunlarına kadar hepimize ilham veren anneannemdir. O belki eğitimli değildi ama “Hayat Üniversitesi”nden mezundu. Aile içerisinde müziğin hep önemli bir yeri vardı. Dayılarım ve teyzelerimle bir araya geldiğimizde, mutlaka duygularımızı paylaşmanın yolu sazlar ve türkülerden geçerdi. Ve o an yasadığımız duyguların bir fidan gibi içimde filizlenip kök saldığını “Xem”in çalışmalarında bir kez daha hissettim. İlk şan ve gitar derslerimi 15 yaşımda aldım, kısa bir dönem sonra çok pişman olacağım bir karar alıp, müzik derslerimi ailemin ısrarına rağmen bıraktım. Ancak, bu kararı vermiş olmam, müzikten koptuğum anlamına gelmiyordu. Belki de hiç bitmeyen arayışımın bir parçasıydı bu. Sonraki dönemde Zazaki ve Kirmancî müziğini dinliyor ve duyduğum sesleri taklit ediyordum.
Dinleyip taklit ettiğin bu sesler ailenin geçmişte yaşadıklarına götürüyordu belki de seni...
Evet, müzikle iç içe olduğumuz kadar politik de bir aileydik. Dolayısıyla onların hayat hikayeleri, deneyimleri, ödedikleri bedeller, hala tutsak olanlar, dayılarımın bir sürgünle gelmiş olması, annemin, teyzemin,anneannemin yaşadığı acılar... Bunların hepsi sohbetlerimizde günlük yaşamımızda konu edilen şeylerdi. İster istemez sizde bunları dinliyor ve onların hissettiklerine yakın şeyler hissediyorsunuz. Hatta öyle şekilleniyorsunuz. Yaşamımın her alanında hissetim bunu, yani yabancısı değildim. Tanıklık ettim acılarına. Ayrıca kaynağını her ne kadar çözemesem de bende o acının içindeymişim gibi hissetim hep.
Albümdeki parçalarda bütün bu tanıklıkların izleri mi var?
Kesinlikle sohbetlerimizin çok büyük bir bölümü hep bunlarla meşguldü. Çok da duygusal biriyim aynı zamanda. Hayatım boyunca hep ailemi ve bu politikalara maruz kalmış insanları izledim. Her ne kadar aileme hissettirmesem de. İçersinde yatan hüznü, acıyı, kardeşe, anneye, babaya, duyulan hasreti hep hissetmişimdir. Albümde de bunun izleri var.
Şarkılarınızı neye göre belirlediniz peki?
Wastiye Rastiye ve diğer bütün parçaları seçmemin sebebi, hepsinin ortak bir duygusunun olmasıdır. Oda “hüzün” yani anadilimde “Xem”in olması. Ortak duygu, farklı hikayeler...
Albümün ismi ise dayım Hakan Akay´in fikriydi. Bana da çok güzel geldi tam olarak hissettiklerimi anlatıyordu. Profesyonel müzikal özgeçmiş denildiğinde; akademiler, ünlü isimler, okullar ve akortlar var. Benim ise hayatimin bir kısmi çocukluk, diğer kısmi ise yanlış-doğru kararlar vererek hayat koşuşturmacısı ile baş etmeye ve müzik aracılığıyla o zorlu kılınan koşuşturmaya karşı durmaya çalışan 28 yıllık bir geçmişim var. Bi nevi hayat kovalamacası. Sürekli bir şeylerden kaçarken müziğe yakalanmam. Orada saflığa, dürüstlüğe, sessizliğe rastlamam. Ve orada yalnızlığıma rastlamam. Kaynağını çözemediğim eskimiş bir hüznü taşıyorum ruhumda.Ve yine bundandır ‘Xem’i oluşturan eserler.
MÜZİK HAYATIMIN DUYGUSAL TARAFINDA
Dayının, müzikal yolculuğunda ciddi bir katkısı olduğu belli peki başka kimlerin katkısı var?
Başta annem diyebilirim. Sonra babam. Babamla küçüklüğümden beri birlikte şarkı söyleriz ve ben genelde babamı bastırdığım için bana kızardı. Büyük dayım Veyse Akay’ın da çok katkısı oldu. Önerileriyle, sevgi dolu sazı kadar, sözü de çok güçlü olan bir insan sevgili dayıcım. Yarê şarkısı onun önerisi. Her ne kadar kayıtlarda olmak istese de, Almanya’nın katı iş kuralları buna pek müsaade etmedi.
Son olarak Xezal kimleri dinler neye göre tercihlerde bulunur?
Çok, çok renkli aslında bu konuda net bir şey söylemek pek mümkün değil. Kürt müziğinde kimi dinliyorum derseniz, ilk akılıma gelen Nizamettin Arıç, Türk müziğinde Erkan Oğur’u çok dinlerim, yabancı müzikte Adele (Adele Laurie Blue Adkins) dinliyorum. Nizamettin Arıç’ın çok sakin ve çok seçici tamamen gürültüsüz, sesinde çok dinlendirici bir ton var. Erkan Oğur da onun gibi Arıç’ta içimde ki duyguları aktaran bir isim diyebilirim kısaca.
Müziğin gitgide piyasalaştığı günümüzde piyasadan uzak tarzda bir müzik yaparken varolmak zor değil mi?
Evet zor tabiki. Ama ben müzikten önce çok şey yaptım. Çünkü hiçbir zaman müzik üzerinden para kazanmayı düşünmedim. Düşünmüyorum da. Müzik hayatımın duygusal tarafında. İlk albümüm benim için. İnsan nasıl doğurduğu çocuklarla çıkar ilişkisinde olmayacaksa benim için de öyle olmayacak. Bu kesin bir karar benim için. Ben hayatımı asıl mesleğimle kazanmak istiyorum. Elbette ki paraya ihtiyacım var. Fakat dediğim gibi müzik benim bir yanım ve ben o yanımı yaşatmaya devam edeceğim.