03 Ocak 2015 01:00

Eski düzen, yeni bir yıl

Avrupa’da kemer sıkma politikaları, 2015 yılında emekçiler için yaşam koşullarını zorlaştıracak. 2015 Avrupa’daki halk için yeni ve umutlu bir yıl olarak gösteriliyor ama 2015’te kemer sıkma politikası halkın yaşam koşullarını zorlaştıracak ve dünyanın en zengin ülkerinde bile yoksulluk yaygınlaşacak gibi görünüyor.

Paylaş

2015 Avrupa’daki halk için yeni ve umutlu bir yıl olarak gösteriliyor ama 2015’te kemer sıkma politikası halkın yaşam koşullarını zorlaştıracak ve dünyanın en zengin ülkerinde bile yoksulluk yaygınlaşacak gibi görünüyor. Bu hafta İngiltere’deki seçtiğimiz yazı 2015’deki siyasi güç dengesinin çalkantıda olduğunu ve neo liberal ekonomik sistemin eskisi gibi işlemeyeceğini ön görüyor. Almanya’dan da bu haftaki çevirimiz, Almanlar açısından 2014’ü değerlendirip 2015’e umutla bakmak üzerine. 
Fransa’da François Hollande ve hükümeti için işler hiç de iyi gitmiyor. 2012’de iktidara geldikten bu yana yapılan iki seçimde ve bir çok ara seçimde art arda yenilgi aldı. 2015’de de seçmenler tekrar sandığa gidecek. Martta il meclisleri ve Aralıkta bölge seçimleri tertiplenecek ve hükümet şimdiden burada yaşayacağı kaçınılmaz yenilgiyi asgari düzeye indirmeye çalışıyor. Ama yenilgi parti içinde çatışma ve iç hesaplaşmaları da güçlendirdi. Haziran’da SP kongresini yapacak ve Martta olabilecek bir yenilgiden sonra iç tartışmalar şiddetlenebilir. Fransa’dan bu haftaki çevirimiz Le Figaro gazetesinden ve 2015 Fransa hükümeti için zor bir yıl olacağı şeklinde bir değerlendirme yapıyor.


ESKİ DÜZENE KARŞI DÜNYANIN HER YERİNDE DİRENİŞ YÜKSELİYOR.

Seumas MİLNE
The Guardian


YİRMİBİRİNCİ yüzyıla gireli 15 sene sonra, halen çağ değiştiren iki olayın etkileri art arda yaşanıyor. Birincisi, ABD’nin gücünün sınırlarını Afganistan ve Irak’ta ölüm tarlasında gördük – teröre karşı açılan savaş dünyanın ilk büyük imparatorluğunun yenilmezliği yalanını açığa çıkardı. İkincisi ise 2008’de Batı hakimiyetinde olan ekonomik sistemin krize girmesi, krizin etkileri ise halen devam ediyor.
O kriz Avrupa politikasını 2015’te şekillendirecek. Fakat krizin etkileri ilk kez Atina’da görülecektir.  Krizden sonra ekonomik düşüş ve durgunluk aşırı sağcı siyasetçilerin yükselmesini sağladı. Şimdi, yılarca sürecek olan kötüye giden yaşam standartlarının ardından, avro bölgesindeki en kötü ekonomik durumda olan Yunanistan ve İspanya da ‘radikal sol’ tekrar yükselişe geçti.
Bu durum kaçınılmazdı zaten. Yunanistan’da demokratik yoldan seçilmemiş ve avro bölgesine kesinti politikaları dayatan Troyka’ya karşı duran solcu SYRIZA partisi Ocak’ta gerçeklesek seçimlerde kazanması bekleniyor. SYRIZA bir zamanlar tek taraflı borçların iptal edilmesi talebinden vazgeçmiş olsa da, ekonomik krizden sonra yaşam standartlarını yükseltmek için programı mütevazı olsa da ve ana akım siyasi partiler de değişim için çağrı yapsa da, Avrupa’yı yöneten elit kesim SYRIZA’nın yükselişine izin vermeyecektir.
Yunan seçmenlerini korkutmak için yoğun bir kampanya bekleniyor, örneğin şimdiden Avrupa Komisyonu’nun başkanı Jean-Claude Juncker seçmenlere “yalnış” oy kullanmamaları konusunda Yunanlı seçmenlere uyarıda bulundu. Eğer Yunan halkı kendi favorisi SYRIZA’da diretirse, SYRIZA’nın seçimden geri çekilmesi için her türlü yöntem denenecektir.  Eğer sonuç alınamazsa, diğer ülkelerde, mesela İspanya’nın yeni Podemos partisi, benzer bir yolda ilerlemesin ve ibret olsun diye, Yunanistan bu seçimdeki aldığı karar için cezalandırılacaktır.
Avrupa’yı yöneten güçler başarısız bir ekonomik modeli ne pahasına olursa olsun korumak istiyor – bu  durum İngiltere’de İşçi partisi mayısta genel seçimleri kazanırsa da geçerli. Neo-liberal sistemin çöküşünün etkileri halen dünya ekonomisinde hissediliyor – bunu ürün fiyatların düşüşü, mülkiyetin yurt dışına kaçırılması, ekonomik durgunlukta ve ekonomik gerilmede tanık oluyoruz. Fakat çıkarlarını korumak isteyen güçler kolay kolay direnmeyi bırakmayacaklar.
[..]
Fakat  kesin olan bir şey var, Batı kaybettiği gücü tekrar yakalamaya çalışacaktır ama dünya düzeni statükoya geri dönmeyecektir. Büyüyen bir çatışma olabilir, fakat eskiden olduğu gibi ABD’nin dediğini koru körüne dinlemek veya eskimiş ekonomik kuralları sorgusuz sualsiz kabul etmek söz konusu olmayacaktır.  Alternatif güç merkezleri oluşmaya başladı. Uluslararası düzeyde ve içişlerde de, eski düzen dağılıyor. Sorulacak soru şu, bu düzenin yerine ne gelecek?
(Çeviren: Çınar Altun)


UMUDUN GÜCÜ

Matthias DROBİNSKİ
Süddeutsche Zeitung


GEÇEN senenin en güzel haberi neydi? Alman futbol milli takımının Brezilya’da dünya şampiyonu olması. Hepimiz pek de  havalanmadan kutladık ve aklımızda Brezilya’ya karşı aldığımız 7-1’lik galibiyet kaldı.
2014’teki haberlerin çoğu ise ne yazık ki  bizi neşelendirmedi. Rusya Kırım’ı işgal etti ve Doğu Ukrayna’daki savaşı kışkırttı. Hamas İsrail’e roket attı ve İsrail Filistin’i bombaladı. Ebola, bu tuhaf hastalık, yaygınlaştı. İŞİD adı verilen kelle kesiciler örgütü, Suriye’nin belli bölgelerinde korku rejimi kurdu. 
200 bin kişi savaş ve açlık nedeniyle Almanya’ya kaçmak zorunda kaldı ama burada da yabancı düşmanlığıyla karşılaştı. Dünyanın ısınması, avro krizi, unutulan hastalıklar, savaşlar, iç savaşlar dikkate alındığında 2015’e iyimser olarak bakmak hiç de kolay değil. 
Barışın, refahın ve demokrasinin temeli sarsıldı
Dünyanın çatışmaları, yoksulluğu, adaletsizliği Almanya’da da evlerin ön bahçelerine kadar geldi, dayandı. Beklenmeyen ziyaretçiler oradaki geleceğe umut veren çiçek tarlalarını çiğnemeye başladılar. Üzerinde demokrasi, ferah ve barışın çiçeklendiği toprak sarsılmaya başladı. Bu durum bazılarında çok açık görüldü, bazılarında ise gizli gizli...
Bu yıllar, insanların eskiye göre daha fazla olarak bilinmeyen güçlerin eline teslim edildiği yıllardır. Bu yıllarda çocuğunuzun sizinkinden daha iyi bir geleceğe sahip olacağı konusunda endişe duymaya başlarsınız. Böyle zamanlarda korkular başlar. Böyle dönemlerde Avrupa’da olduğu gibi sağ partiler güçlenir. Almanya’da olduğu gibi AfD ve PEGİDA ortaya çıkar. 
Buna rağmen Almanlar’ın çoğunun iyimser olması şaşırtıcı. Yıl sonunda yapılan anketler, halkın yüzde 45’inin gelecekten umutlu, yüzde 27’sinin ise umutsuz olduğunu gösterdi. Gelecekle ilgili araştırmalar yapan Horst Opaschowski, bu sonucu, Almanya’da refahın rekor düzeyde olduğu şeklinde yorumluyor. 

DÜZEY SADECE GÜÇLÜ OLANLAR İÇİN YÜKSEK
Anketlere ayrıntılı olarak bakıldığında işi olan ve refah içinde yaşayanlar arasında iyimser olanların çokluğu dikkati çekiyor. Kötümserlerin oranındaki artışın iyimserlere göre çok yüksek olduğu da... Bir de kararsızları dikkate alırsanız bu iyimserlik parçalanmış bir iyimserlik.
‘Ortalama’ hesaplarla Almanların ekonomik açıdan şimdiye kadarkine göre oldukça iyi yaşadıkları doğru. Kişisel bir felaketle karşılaşılmadığı takdirde 2015 2014’ten kötü olmayacak. İstediği kadar dünyanın her yerinde savaşlar olsun, Ebola yaygınlaşsın, Almanya’ya gelen mültecilerin sayısı artsın, ekonomik kriz derinleşsin Almanya’da ‘ortalama’ durum değişmeyecek. 
Güçlü olanlar açısından yaşam düzeyi rekor seviyede. Bu düzey, 2009’daki ekonomik krizde de düşmedi, 2015’te de düşmeyecek.  Politikaya güven duymayanların oranı artsa, halkı değişik araçlarla bölmeye uğraşanların gücü fazlalaşsa da demokrasi belli bir süre daha işleyecek. Çoğunluk bunların etkisinde değil çünkü.
Ancak bu iyimserlik baskıyla içselleştirilmiş bir iyimserlik: ‘Durumum kötü olmayacak, geleceğimi kurtardım, tufan ertelendi! Bana ne dünyanın felaketlerinin bahçeme kadar gelmesinden, oturma odam hala sağlam ya o bana yeter!’ Bu iyimserlik aslında duyulan endişenin fark edilmemesi için güçlü olunduğu imajının yayılmasından başka birşey değil. 
Pozitif düşünmek deniyor bunun adına. Kanserde de böyle değil mi? ‘Buna bir felaket olarak değil, yaşamını değiştirecek, sağlıklı yaşamanı sağlayacak bir fırsat olarak bak!’ Zorla elde edilen iyimserlik, sürekli korku içinde yaşanan kötümserlikle eş değerde. Birisi aptalca herşeyin olduğu gibi kalacağına hatta daha iyi olacağına inanırken, diğeri herşeyin batacağı düşüncesindedir. 
Aptalca iyimserlikle sürekli kötümserliğin karşıtı ne? Umut! Umut, gerçekçidir, tehlikeleri, felaketleri görmezden gelmez. Barışın temelinin ne denli zayıf olduğunu bilir. Zengin ülkelerin refahının dünya çapındaki talan ve yıkımlarla gerçekleştiğinin farkındadır. 
Umudun dini yoktur
Ama kötümserliğin tersine umut, her kötü durumdan iyi şeyler  çıkaracak potansiyelin var olduğunu da görür. Dünyadaki durum ağır ama değiştirilebilir. Belki 2015’te sorunlar çözülmeyecek ama sabırlı olmak ve çaba harcamak gerekir.  Bilir ki dünyanın yeniden paylaşımı bu şekilde devam ederse  çökecek olan sadece Avrupa değil tüm dünya olacaktır. 
Umut güçtür. 1944 yılında, öldürülmesinden üç ay önce  teolog Dietrich Bonhoeffer umutla ‘ortalık karanlık bile olsa güzel günlerin geleceğini’ yazmıştı.  Dinleri, kültürleri, tahminleri aşan bir gücü vardır umudun. 
[..]
Umut politik bir güçtür aynı zamanda.  Halka ilerlenebilmesi için  ‘delinmesi gereken kalın tahtalar’ olduğunu, zorlu günlerle karşı karşıya kalınabileceğini söylemekten korkmaz, sahte vaatlerde bulunmaz. Ukrayna Savaşı, mülteci sorunu, emeklilik vb. konularda gerçekleri söyler, söyler ama, elimizde bir tahta delme makinamız olduğunu da  sürekli vurgular. PEGİDA’yı görür ama Almanya’da yalnızca yabancı düşmanı eylemlerin olmadığını, birlikte yaşam için sokağa çıkanların olduğunu da bilir ve onlardan yana tavır alır. 
Sonbaharda sürekli olarak daha fazla mülteci gelmeye başladığında insanlar yardım etmeye başladılar, giysi, battaniye topladılar. Noel’i mültecilerle kutlamak isteyen o kadar çok insan vardı ki  bazı mülteci yurtlarından yer kalmadığı için geri çevrildiler. Şimdilerde sadece mültecilerden duyulan korku yaygın değil, hoş geldin kültürü, insanlık daha baskın.
2015’teki en önemli görev işte bu umuda sarılmak olmalı!
Çeviren: Semra Çelik


SOSYALİST PARTİSİNİN BEKLENEN YENİLGİLERİ BÖLÜNMELERİ GÜÇLENDİRECEK

François-Xavier BOURMAUD
Le Figaro


SOSYALİSTLER geri baktıklarında bir şeylerin ters gittiğini görebiliyorlar. Martta belediye seçimlerinde bir tokat yemişlerdi, Mayısta Avrupa seçimlerinde ise büyük bir yenilgi almış ve son 2 yıldır gündeme gelen 13 ara seçimlerin sadece birisini kazanabildiler. Durum böyle olunca, geleceğe baktıklarında panikliyorlar. 2015’de yapılacak il meclisi ve bölge seçimlerinde büyük yenilgi almaları neredeyse kaçınılmaz. 
Sosyalist Parti merkezinde şimdiden hesaplar yapılmaya başlandı. Martta bugün elinde bulundurdukları 48 il meclisinden yaklaşık 30’unu kaybedebilirler. Aralıkta, yeni çizilen 13 büyük bölge haritası yönetiminden sadece 2’sini, en iyi ihtimalde 3’ünü elde tutabilirler gibi görünüyor, oysaki bugün 22 bölgenin 21’ini onlar yönetiyor. Beklenen bu büyük yenilgiyi SP merkezi, “iktidarda bulunan bir parti için ara seçimler genelde iyi olmaz” diye açıklıyor ama belli ki yenilgi şimdiden kabul edilmiş. Parti içinde yenilgi ruhu öylesine egemen olmuş ki, Parti zor bir durumu göğüsleyebilecek aday bile bulamıyor. Örneğin Moselle bölgesinde, bölge örgüt yönetimi tüm üyelere bir adayın ortak belirlenmesi konusunda yeniden hatırlatma mektubu gönderdi. Le Parisien gazetesinin haberine göre, Loir-et-Cher, Hautes-Alpes, Loiret ve Maine-et-Loire bölgelerinde de aynı sorun yaşanıyor. 
[...]
Beklenen il meclisi yenilgisi daha yaşanmadan sosyalistler şimdiden hesaplaşmalara başladılar. Haziran’da Parti kongresi yapılacak. Geçen sene belediye seçimleri yenilgisinden sonra François Hollande hükümeti fes edip başbakanı değiştirmek zorunda kalmıştı. Bu yıl, eğer SP beklendiği gibi ağır bir yenilgi alırsa, Parti’nin sol kanadı hükümetin ekonomi politikalarını değiştirmesi için atağa geçmesi kaçınılmaz olur. Bunlar, ‘sorumluluk pakt’ından sonra şimdi de Macron yasasına karşı çıkıyorlar. 
Yöneticilerinden Emmanuel Maurel, ‘bu küflenmiş liberal reçeteler 30 yıldır başarısızdır’ diye hükümeti eleştiriyor ve ondan sadece politikalarını yumuşatmasını değil, tamamen gözden geçirmesini talep ediyor. Bunlar, Meclis’de hükümete engel olamayacaklarını görünce artık Parti içinde güçlerini arttırarak hükümete dayatmak istiyorlar. Yalnız şu ana kadar Parti’nin solu temsil eden akımları kendi aralarında birlik sağlayamadı. Benoit Hamon’dan Arnaud Montebourg’a kadar herkes yorganı kendisine çekmek istiyor. François Hollande de, Manuel Valls’ın yardımı ile bunu kullanmadan hiç tereddüt etmeyecek. 
Çeviren : Deniz Uztopal

ÖNCEKİ HABER

İşçi sınıfı takımı ve taraftarları

SONRAKİ HABER

İş cinayetinde tarih yazdılar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa