3 Ocak 2015 12:26
/
Güncelleme: 18 Şubat 2021 06:28

Kız Kardeşlik Köprüsü neden kuruldu?

2015’in ilk haftası geride kalırken, Kobanê’de direniş hala sürüyor. Neredeyse dördüncü ayına girecek olan bu direnişin, bizi de değiştirdiği çok açık. Bu değişimde Barbarlığın en çok çaba harcayanların, en büyük pay sahibi olanların kadınlar olduğunu söylesek abartmış olmayız. Direnişin anlaşılması, savaşın son bulması, hükümetin ikiyüzlülüğünün ortaya çıkarılması, yaşamın devam edebilmesi... Hepsi kadınların derdiydi. Bu derdin anlaşılması için ise bir şeye ihtiyaç vardı. Biz adını “Kız Kardeşlik Köprüsü” koyduk belki ama dört bir yanda kadınlar kolları sıvadı bu ihtiyaç için. 
Kız Kardeşlik Köprüsü’nün amacı adı gibi köprü olmaktı Kobanêli kadınlara. Ama bu kampanyaya katılan her kadın, köprünün bir tuğlası olacak, dokunduğu kadınları da bu köprüden geçirecekti. Yardımlar toplanacak, kadınlarla buluşulacak, memlekete barışın gelmesi için ortak bir söz kurulacaktı. Nitekim kampanya iki ayını geride bırakırken, 2014’ün son hafta sonunda Suruç’a gitti ve bu sözü ulaştırdı dört bir yana. Üstelik tarihe damgasını vuran anlar listesine girdiler kimi gazeteler nezdinde. Bugüne kadar kadınların yazdığı yazılarla, verdiği görüşlerle, yaptığı ziyaretlerle dergimizde yer bulan Kız Kardeşlik Köprüsü’nün ortaya çıkardıklarını kadınların anlatımıyla sizlerle paylaşıyoruz...

HEPİMİZİ KURTARACAK OLAN BU ÜLKEYE BARIŞIN GELMESİ
Beylikdüzü’nde 15 kadın ile birlikteyiz; ilk sözü alan Tülay Durmaz. Kendisi bu kampanya sürecinin baş yürütücülerindendi aynı zamanda.  Suruç’a gitme imkanı bulmuş ve kamplara giderek şahit olduklarını bizimle paylaşmıştı. Harekete geçmemizde onun gidişinin büyük payı vardı. 
Başlıyor anlatmaya; “Biz sıcak evlerimizde oturuyoruz ama ya çadır kentte yaşayan o çocuklar? Önce bir insan olarak sonra kadın olarak, sonrada eşit bir dünya düşlediğimiz için ‘Ne yaparız?​’ diye düşündük. Özgürlük Meydanı adını koyduğumuz meydanımızda stant açtık. Dövizlerimizi, resimlerimizi astık. ‘Cennete gitmek isteyenlerin cehenneme çevirdiği dünya’ dövizimiz çok ilgi çekti. Çok iyi tepkiler de aldık, kötü tepkiler de. ‘Irkçılık yapıyorsunuz’ diyen de oldu. Yardım getiren de. Ama buradan bakınca anlaşılmıyor. Ben Suruç’a gittim insanlığımdan utandım. Türkiye sınırları içinde başka bir ülkedeymişim gibi hissettim kendimi. Doğu denince benim de aklıma sarp kayalık geliyordu. Düzlük ve taşların hakim olduğu tarlalar. Yoksulluk ve aç susuz insanlar. Ama gidip gördüğümde durumun daha da vahim olduğunu anladım. Yardımla olacak bir şey mi sadece? Tabi ki hayır! Hepimizi kurtaracak olan şey bu ülkeye barışın hemen gelmesi. O yüzden sadece yardım toplamadık bunu da anlattık.”
HERŞEY GÜLLÜK GÜLİSTANLIK DEĞİLDİ
Tülay, kampanya süresince herşeyin güllük gülistanlık gitmediğini, olumsuz tepkiler de aldıklarını ama esas bunun değişmesi için çaba harcadıklarını ifade ediyor; “Kampanyayı sürdürürken biz de pek çok yerde olduğu gibi Kobanêli kadın ve çocuklar için atkı, bere, kazak örmeye başladık. Bunun için yüncü dükkanı olan bir kadın arkadaştan yün satın almaya gittiğimde, bir kampanyamız olduğunu ve alacağım yünleri indirimli vermesini istediğimi söyledim. Hatta Suruç’a gittiğimde çektiğim fotoğrafları da gösterdim. Orada Gülten Kışanak’ın fotoğrafını gördüğünde ‘Bu teröristlere mi yardım edeceğim?​’ dedi. Donakaldım tabi. Ama derin bir nefes alıp, anlatmaya başladım. ‘Diyarbakır Büyükşehir Belediye’sini ziyaret ettiğimizi, saat 7-8 olmasına rağmen hala çalışıyor olduklarını, kadınların, çocukların durumunu...’ Bakışlarından pek ikna olmuşa benzemiyordu. Bir kağıda telefon numaramı yazıp bıraktım. ‘Fikrin değişirse beni ara’ dedim. Aradan bir hafta geçti ve telefonum çaldı. Beni dükkanına çağırıyordu. Gittiğimde iki çuval yün ve çevresinden topladığı yardımlar ile karşıladı beni. Fikri değişmişti belliydi. Belki de fikri o değildi. Mahalle baskısı gibi bir şeydi. Kimbilir...”
DERTLER AYNI
Katılan bütün kadınların ortak dileği ülkeye ve dünyaya barışın gelmesi. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Helin Binnaz, Kobanê için üniversitelerinden 6 tır yardım gönderdiklerini, Beylikdüzü’nde de bu yönde çalışmalar yaptıklarını söylüyor. Helin, “Yıllarca ‘Biz Kürdüz bizi istemiyorlar’ diyerek sıkışmış çevreler içinde kaldık. Ailelerimiz de bize bunu aşıladı. Ama kendimizi anlatmamız için başka insanlara ulaşmamız gerekiyor. IŞİD’in yaymak istediği gericilik her yerde. İçimizde de mevcut. Ama ailelere çok büyük görev düşüyor, alakasız gibi duruyor ama erkek çocuklarına gösterdikleri töleransı kız çocuklarına gösterebilmeleri bile çok önemli” diyor. 
Ev kadını Elif Durmaz da, bu ülkede en çok kadınlar ve çocukların ezilmesi ve televizyondan takip ettiklerinin kendisini bu kampanyaya katılmaya teşvik ettiğini söylüyor.
BU GERİCİLİK FABRİKA DA YOK MU SANDINIZ?
Tekstil işçisi Seda ise bu baskının kendisine dokunan kısmından bahsediyor; “Boşanmış bir kadınım ben. Bu yüzden çok fazla tacize uğradım. Çünkü onların kafasında kocası başında, başı önde bir kadın tipi saygıyı hak ediyor sadece. Bu da bir gericilik işte. Yemek, tuvalet gibi en insani ihtiyaçlarımızı bile karşılayamıyoruz çoğu zaman. Bağırarak ve aşağılanarak çalıştırılıyoruz. Erkek işçileri çalıştırmak için bile kadınlara ‘Sus’ deniyor. Düşünebiliyor musunuz?​” İki çocuğunu yalnız başına büyüttüğünü söyleyen Seda; “Ben bir anneyim ve telefonlarıma bakmam gerekiyor acil durumlar için.” Ama bu bile sorun oluyor. Makine başında yorulduğumda ellerimi başımın arasına alıp 10 saniye dinlenmem bile sorun hatta” diye anlatıyor. 
BUNUN NERESİ FITRAT?
Muhasebecilik yapan Sibel Bayar, bir elinde bebeği bir elinde silahı direnmeye giden Kobanêli kadının kendisini çok etkilediğini belirtiyor. Yine muhasebecilik yapan Ayla ise bu kampanya ile kendini daha güçlü hissettiğini söylüyor. “Öncelikle Cumhurbaşkanı’na fıtratımızda yok lafını yedirmek istiyorum. Biz kadınlar her yerde baskı altındayız. İş görüşmesinde sadece kadın olduğum için, çocuk yapmayı düşünüp düşünmediğim sorulduğunda verdiğim cevap için mülakatta elendim. Bunun neresi fıtrat? Kobanê’ye gelince, benim 16 yaşında bir kızım var. Önüne bir tabak yemek koyduğumda, üstünü örterken oradaki çocuklar aklıma geliyor. Onlara sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum” diyor.
HÜKÜMETİ TEŞHİR EDELİM
Bilgisayar Mühendisi Funda Özdemir ise devletin kendi kamplarına AFAD aracılığıyla yardım gönderip, Suruç’taki sığınmacılara, Kürtlere yardımların ulaştırılmamasının teşhir edilmesi gerektiğini söyleyerek başlıyor söze. “Beşlikdüzü’nde iki üç yıldır bir araya geliyoruz kadınlar olarak. Bir kitap okuma grubumuz var. Şu anda ‘Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’ kitabını okuyoruz. Kadınlar olarak savaş ve mücadele yaşamımızda hep var. Ama savaşlar devletlerin iktidar ve çıkar mücadelesi. Şimdi de din üzerinden bir savaş yürütüyorlar. İlk vurdukları da kadınlar. Çünkü en büyük mücadeleyi kadınlar veriyor. Bunu yaparken bize de mesaj yollamak istiyorlar. AKP Hükümeti de din üzerinden bir baskı kurmaya çalışıyor. Üstelik artık çocuklarımız üzerinden yapılıyor bu. Ben okurken Ermeni bir arkadaşım zorunlu olarak din dersi almak zorundaydı. Din eğitimini zorunlu hale getirmenin ne anlamı var?​”
LAZ BİR KADINIM AMA BU KAMPANYAYI YÜRÜTÜYORUM
Metal sektöründe çalışan Devrim ise bu kampanyaya destek vermek için Kürt olmaya gerek olmadığını söylüyor. “Ben Trabzonlu, Laz bir kadınım. Fakat vicdani olarak rahat değilim ve bu kampanya içindeyim” diyor. Makine ressamlığı yapan Devrim, Kobanê’nin işyerlerini de kutuplaştıran bir yanı olduğunu, Kız Kardeşlik Köprüsü’nün bu kutuplaşmayı ortadan kaldırmak için başladığını belirtiyor. Devrim, “Bu savaşın ucu bize de dokunuyor. Çünkü onların temsilcileri tarafından yönetiliyoruz. Kürtaj tartışmasından, etek boyumuza, çocuklarımıza din dersi dayatmasından, kızlı-erkekli kalamayacaklarına kadar uygulanan bir şiddet var. Beylikdüzü bu anlamda duyarlı bir yer belki ama uzun vadeli bakmamız gerekiyor.

Gericiliğin karşısına kızkardeşliğimizi koyuyoruz

Sinejan KUT/ESKİŞEHİR

2014 ün panoramasında toplu iş cinayetleri, hemen hergün ikişer üçer toprağa verdiğimiz kadınlar, hak gaspları, gitgide zorlaşan yaşam koşulları ve savaş var. Üstelik bu savaş hemen yanıbaşımızda, sınırın öte yanında hala devam ediyor. Karanlık ve gerici IŞİD çeteleri masum insanları katlediyor, kadınlara tecavüz ediyor ve köle pazarlarında satıyor. Bu karanlık tabloda bizi heyecanlandıran ve dünyanın dikkatle izlediği küçük bir bölge var 'Kobane'.
Vahşetten kaçarak evlerini bırakmak zorunda kalmış, açlık ve soğukla boğuşan  binlerce insan ise sınırdaki çadır kamplarında yaşam mücadelesi veriyor. Kobane’deki, Suruç’taki kardeşlerimizle dayanışmak için onların yanında olduğumuzu göstermek için İstanbul’dan, Dersim’den, Kocaeli’den, Eskişehir’den Kobanê’ye kızkardeşlik köprüleri kuruldu daha da büyümeye devam ediyor. Elimizden ne geliyorsa, kışlık kıyafetler, battaniye, çocuklar için bez mama topluyor ve Kobanê’ye gönderiyoruz. 
Eskişehir’de de biz, Ekmek ve Gül okurları olarak belirlediğimiz mahallelerde kapı kapı gezerek kadınlara kampanyayı anlatıyoruz. Az buçuk herkesin haberdar olduğu bu savaş ve katliamda kadın ve çocukların durumunu anlattığımızda duyarsız kalan, yüz çeviren tek bir insanın olmaması isteğimizi daha da artırıyor. Gültepe'de bir ev ziyaretinde kadınlar hemen bir sonraki buluşmada neler getireceklerini planlıyor. Hepsi emekçi; kimi işçilikten emekli kimi 'ev hanımı', çalışan gençler de var. Oradaki kadınların yaşadıklarını, durumlarını anlattığımızda hemen sahiplenmeleri bundan belki de. Bir taraftan katliamı yapan IŞİD’e ve onu destekleyen hükümete tepkilerini ifade ederken bir taraftan ‘benim kullanmadığım bi halım vardı nereye koydum ki’ diye düşünüyor. 
IŞİD teröründen kaçan insanların etrafını suni sınırlarla değil, kardeşlik ve dayanışmayla öreceğiz. Kampanyayı anlatırken söylediğimiz “vahşette ve gericilikte sınır tanımayanların karşısında özgürlük, eşitlik ve dirençte birleşen kızkardeşliğimizi koyacağız” sözünde ısrar ediyoruz. 
Üniversiteli öğrenciler ördükleri bileklikleri satarak Kobanê’de direnen kızkardeşlerine destek oluyor, kadınlar günlerde ördükleri işlerini kazağa bereye çevirip Kobanê’ye göndermek için hazırlık yapıyor, Çini yaptıkları el-işi atölyesinde kampanyayı arkadaşlarına anlatıp orayı kızkardeşlik köprüsünün atölyesi haline getirebiliyor... 10-15 kadın ellerinde olan rengarenk ipleri küçük parçalar halinde örüyor ve birleştirerek battaniyeler yapıyor. Elimizden ne gelirsenin mütevaziliğiyle başlayan kadınlar, kızkardeşlerine elini uzatıyor, buluyor birleştiriyor, yoktan var ediyor. 
Kendimizden bir şeyler bıraktık orada ve getirdik oradan

Gülten ÜZÜM / Maltepe-İSTANBUL

Uzun bir köprü kurmak için çıkmıştık bu yola, Gülsuyu’ndan Kobanê‘ye diyerek. Çaldığımız kapılardan meseleyi anlattığımız kadınlardan hiç geri çevrilmedik. Kimisi bir paket süt verdi, kimisi çocuğunun küçüklerini. Bir yandan gelenleri paketlerken bir yandan da başka şeyler toparlıyorduk son güne kadar. Tüm bunları yaparken en çok çocuklar için acil ihtiyaç olanlara öncelik veriyorduk. 
Kadınlar alkış ve zılgıtlarla uğurladılar bizi. Yolculuk başladı. Oraya varana kadar her şey çok iyi gitti. Ta ki Suruç tabelasını görene kadar... Kente girdiğinizde yoksulluğu hissediyorsunuz... Kentin içinden geçerek sınır köyüne vardık. Arabadan iner inmez çocuklar çeviriverdi etrafımızı; renkli gözleri ve sarı saçlarıyla. Onları her kucaklayışımda kendimden bir şeyler bıraktım orada ve getirdim oradan. 
İçimi en çok acıtan onları anlayamamak ve derdimi anlatamamak oldu. Kız kardeşime dokunduğumda ya da sarıldığımda, ne dediğini anlamıyordum ve anlatamıyordum. Hiç bu kadar kötü hissetmemiştim kendimi. Şimdi daha iyi anladım onları, zorla bir şeyler öğretilmesinin ne kadar acı olduğunu. 
Oradan ayrılması daha da zordu. İstanbul’a döndüğümde esas, içimde fırtına kopmaya başlamıştı. Daha fazla şey yapmalı, daha fazla kadına anlatmalı ve bu vahşete dur demek için büyümeli… 
Yaşama tutunmayı, direnmeyi gördüm

Gülsuyu-Gülensu Kadın Dayanışma Evi’den Canan

Gülsuyu’ndan Urfa Suruç’a gitmeme öncülük eden Gülsuyu-Gülensu Kadın Dayanışma Evi’ne teşekkür ederim. Medya ve sosyal medya aracılığıyla takip ettiğim Suruç, meğersem yansıtılanın daha da fazlasını yaşıyormuş. 
Rojava ve Kobanê’den savaştan kaçıp gelen annelerin yaşadıkları, kendilerinden parçalarını orada bırakıp var olma ve direnişlerini sonuna kadar savunma gücüne inandırdılar. Biz Rojava çadır kentinde dolaşırken orada yaşayan Roza, Welat, Ahmet ve daha ismini hatırlayamadığım çocuklar, bizleri hiç yadırgamadan ellerimizden tutup evlerine (çadırlarına) davet ettiler. 
Yaşananları dinlemek, o atmosferi hissetmek, giderken yaşadığım heyecanı tamamen hüzne ve onlar için başka ne yapabilirize çevirdi. Her aileden en az birini Rojava ve Kobanê’de savaş için bırakıp Suruç’a geldiklerini öğrendim. 
Suruç bana insanın en zor zamanlarda bile yaşama daha fazla tutunmamız gerektiğini ve sonuna kadar direnmenin gerçekten var olduğunu öğretti. 

Kadınların direnişi hafızamıza kazındı

Birgül DEMİREL / ANKARA

General Zeki Doğan Mahallesi Bağımsız Kadın Derneği Girişimcileri olarak mahallemizde birçok iş yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Bir araya gelip hem sohbet ediyor hem de gündeme dair tartışmalar yürüterek mücadelemizi büyütüyoruz. 
Roboski katliamının 3. yıl dönümüne denk gelen bir dönemdeyiz ve bir annenin “1.90 boyundaki oğlumun parçalanan bedenini küçücük bir poşete sığdırabildim” sözleriyle bir kez daha tazeleniyor acılarımız. Ve tabi 2014’ü geride bırakırken, savaşların en büyük mağduru kadınların direnişi kazınıyor hafızalarımıza. 
Bu kadar hassas bir dönemden geçerken uzun zamandır çalışmalarını yürüttüğümüz Kobanêli kadınlarla dayanışma çalışmalarımıza, Kız Kardeşlik Köprüsü kampanyası ile devam ediyoruz. General Zeki Doğan Mahallesi kadınlarını Kobanê’de yaşanan vahşete karşı duyarlı olmaya, mağdur kardeşlerimize yardım etmeye çağırıyoruz. Çağrımızı daha fazla kadına duyurabilmek için bildiriler dağıttık, afişler astık. Kadınların ihtiyaçlarını belirleyip yardım kampanyası başlattık. Tüm bu çalışmalarımızın yanı sıra derneğimizin açılışı ile ilgili de yoğun bir çaba içine girdik. 21 Şubat'ta ilk kadın şenliğimiz ile “Kız Kardeşim Kadın Derneği”mizin açılışını yapacağız.

Yüreğinizin ışığı tüm dünyayı saracak

Tuzluçayırlı Kadınlar / ANKARA

Kobanê 3 aydan fazla süredir barbarlığa karşı savaşıyor; kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla. Bizler bu duruma izleyici kalmamak için Tuzluçayır’da yaşayan kadın arkadaşlarımızla bir araya gelip somut olarak neler yapabileceğimizi tartıştık. İlk olarak komşularımızla, arkadaşlarımızla, yakın çevremizle konuştuk. Bu tartışmalar sonucunda öncelikle Kobaneli kadınların acil ihtiyaçlarını karşılamak adına yardım malzemeleri toplamaya karar verdik. 
Sonrasında bu Kız Kardeşlik Köprüsü’nü tüm Tuzluçayır’a yaymaya ve Emek Kadın Korosu’nun desteğiyle çeşitli etkinlikler ve yardım konserleri düzenlemek, Kobanêli kız kardeşlerimize hem maddi hem de manevi desteğimizi daha geniş kitlelere ulaştırarak köprüyü daha da sağlamlaştırmak istiyoruz. Kız kardeşlerimizi Suruç’ta ziyaret ederek yanlarında olduğumuzu bilmelerini istiyoruz. Bugün için yalnızca 15 yürekli kadınız ama çalışmalarımızın dalgalar halinde büyüyeceğine inancımız sonsuz.
Umuyoruz ki çok yakında yüreğinizde sönmeyen umudun ışığı tüm dünyayı saracak. Biz kadınlar da özgürlüğümüzden, insanca yaşama hakkımızdan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz ve kazanacağız!

Evrensel'i Takip Et