Hani çiçektik, narindik?
Hepimizin bildiği gibi cumhurbaşkanımız ‘kadın ile erkek eşit değildir çünkü fıtratları farklıdır. Kadınları erkeklerin yaptığı her işte çalıştıramazsınız onun narin yapısına ters düşer’ gibi söylemlerle kadınları dört duvar içine hapsetme planları yapıyor. Ama hayat şartları bunun tam tersini bize dayatıyor. Bunu kendi yaşam koşullarımdan biraz bahsederek sizinle paylaşmaya çalışacağım.
Eskişehir Organize Sanayi’de metal fabrikasında çalışan bir kadın işçi
Merhaba Ekmek ve Gül aracılığı ile derdimizi paylaşabildiğim bütün kadınlara;
Ben bu mektubumda sayın cumhurbaşkanımızın hakkımızdaki düşünceleriyle ilgili bazı fikirlerimi paylaşmak istiyorum. Hepimizin bildiği gibi cumhurbaşkanımız ‘kadın ile erkek eşit değildir çünkü fıtratları farklıdır. Kadınları erkeklerin yaptığı her işte çalıştıramazsınız onun narin yapısına ters düşer’ gibi söylemlerle kadınları dört duvar içine hapsetme planları yapıyor. Ama hayat şartları bunun tam tersini bize dayatıyor. Bunu kendi yaşam koşullarımdan biraz bahsederek sizinle paylaşmaya çalışacağım.
Eskişehir Organize Sanayi bölgesinde bir metal fabrikasında 3 yıldır çalışıyorum. Yoksul bir ailenin çocuğu olmamdan dolayı şimdiye kadar hep bu şekilde ağır işlerde çalışarak ekmeğimi kazanmaya çalıştım. Şu an çalıştığım fabrikada asgari ücretle ve son derece kısıtlı sosyal imkânlarla çalışıyorum.
Yaptığımız iş oldukça ağır, çünkü çalıştığımız makinelerin en hafifi 60 ton, en ağırı 400 ton basan büyük pres makineleri. En ufak bir hata, can güvenliğimiz açısından çok riskli ve tamamen beden gücüyle yapılan bir iş. Bu işi bilen herkes “Bu iş erkek işi, bir kadının yapacağı iş değil” fikrinde.
Ama bizler bu ağır koşullarda bile erkeklerden daha verimli olabiliyoruz. Üstelik işveren, erkek işi olmasına rağmen, hafif işleri erkek işçilere daha ağırlarını kadın işçilere vermek konusunda ısrarcı.
Zaten ekmeğinin peşinde olan bizlerin iş seçme, iş beğenme şansı da yok. Bu koşullarda en az erkekler kadar iş yaptığımız halde kadın olduğumuz için daha düşük ücretle çalıştırılıyoruz. Üstelik akşam eve geldiğimizde de çocuklarımız, kocalarımız, evimizin işi gücü bizi bekliyor. Kadınız ya, asıl görevimiz bu ya, günde 10-12 saat çalıştıktan sonra dinlenmek istesek de, bu sefer eşimizin yakınlarımızın tepkisine maruz kalıyoruz.
İşin ağır koşullarına bir de kapitalizmin dayatmaları eklenince işler hepten sarpa sarıyor. Asgari ücret bu ağır koşulların karşılığı değil. Biz ay sonunu nasıl getireceğimizi düşünürken kazandığımız paraya bile göz dikiyorlar. Nasıl mı? Makinelerimize birer bilgisayar bağladılar. Amaç, işçinin verimini denetlemek. Bu sayede presin başından bir saniye bile ayrılmadan robot gibi üretim yapmak zorunda kalıyoruz. Preste çalışırken yapılan herhangi bir duruşu bile bilgisayar anında kaydediyor ve işçiden bu duruşları kaydetmesi isteniyor.
Herhangi bir arıza olduğunda işçi ona mı müdahale etsin bilgisayara duruş mu girsin. Bilgisayar operatörü gibi her şeyi anında işlemek mümkün olmayınca da bilgisayar onu ‘ belirsiz duruş’ olarak kaydediyor. İşveren de bu belirsiz duruşta geçen süreleri maaşımıza kesinti olarak yansıtıyor buna tuvalete gittiğimiz süreler de ekleniyor. Yapılan işin miktarını da kaydettiği için eğer altında kalırsanız ‘ performansın düşük ‘ diyerek işten atılıyorsunuz.
Hani sayın cumhurbaşkanım, biz kadınlar çiçektik narindik? Öyleyse neden böyle şartlarda çalışmak zorunda bırakılıyoruz. Bizden evimizde oturup üç çocuk yapmamızı evimizle ilgilenmemizi istiyorsun ya bizim gibi yoksul insanlar için ne kadar zor olduğundan haberin yok mu acaba.